5 Ocak 2014 Pazar

Ficciones - Jorge Luis Borges / Düşün Bittiği Noktanın Ötesine Dair


Ficciones Hayaller ve Hikayeler, Jorge Luis Borges, İletişim Yayınevi, 1. Baskı 2013 İstanbul, Çevirenler; Fatih Özgüven ve Tomris Uyar, 203 Sayfa


Çok güzel cümle kurabilenlerle çok sağlam fikir serdedenlerin rekabeti gibidir edebiyat tarihi. Bu ulvi tarihte an gelir bir yazar, neredeyse hiçbir şey demeden muazzama yakın bir metin yazar. Kendi yarattığı güzelliğin ramı olur ve yazar da yazar. Yazma şehveti de denilebilir buna. İllaki bir şeyler söylüyordur ama hayatın akışına etki edecek kadar elle tutulur değildir. Ve ortaya çıkan şeyin estetiği hatırı sayılır bir etki yaratır, kendisini su götürmez şekilde kabul ettirir. Belki daha çok da sevdirir. Tersi durumlar da mevcuttur. Gayet düz denilebilecek bir üslupla, hayatı kökten değiştirecek şeyler söylenir bazen de.

Okur çoğu kez bu ayrımın farkında değildir ve hayatın her alanında olduğu gibi bu birbirinden farklı yazımların haddini aşan derecede beğenenleri/bağlıları/fanları çıkar. Bu yüzdendir ki okuma eylemi kısa bir süreci kapsadığında, aslında "Oku!" emrine riayet edilmişliği karşılamaz. Zira edebiyat öz ile estetiğin ahenk diyarında vücut bulmasıdır. Bu ahengin yakalanmadığı tüm durumlarda bir şeyler eksiktir ve her eksik olan aslında tamlığın dışında kalmakla birlikte tamdan başka bir şeydir. Bunun sonucu olarak, öteden beri okumakla seslendirme eylemlerinin birbirine karıştırıldığını ve her sağlam kavram gibi okumanın da içeriğinden uzaklaştırıldığını iddia etmişimdir.

Bir süredir yoğun bir okuma evresindeyim. Bu süreç içinde farklı farklı yazarlara konuk oldum. Bir kısmını da zorla ben davet ettim iç dünyama. Zira konuk kabul etmeyen bu yazarlar, içrekliğin en saklı köşelerine çekilmiş birer fikir münzevileriydi. Serde de bu yönde iflah olmaz bir eğilim olduğundan bu abileri/ablaları diğer tüm yazarlardan çok daha fazla övüyor buldum kendimi. Mevzuyu uzatmaya gerek yok, iş güç var; Borges'e bağlamaya çalışıyorum. Borges hem muazzam cümleler kurup hem de hayatı dinamikleriyle beraber sarsacak fikirler söyleyen, dolayısıyla insanın "Oku!" emrini eda etmesine olanak sağlayan nadir yazarlardan biri.

Aslında bu girişin sadece Borges'e ithaf edilmesi büyük bir haksızlık/hadsizlik ama kabul edilmeli ki hayat bazen böyle. Selim İleri'leri, Nazan Bekiroğlu'ları, Hasan Ali Toptaş'ları... da anmalı cümle aralarında ama edebiyat bazen herkese diğerleri kadar bonkör davranmıyor ve dar zamanlarla da pekişen yoksunluk, mevzuları uzatmama eğilimine sürüklüyor insanı. Selam çakmışlıkla rahatlatalım gönlü ve Yol'a devam edelim.

Borges üzerine aslında daha farklı planlarım vardı. Hala da var esasında. Cemil Meriç'le özdeşleştirdiğim uzun bir değerlendirme çekmekte nicedir canım. Aynı engeli benzer kıvraklıkla aşıp varoluşuma dair kapılar/pencereler açmakta çok ihsanlı olan bu iki dehaya borç saydığım bir teşekkür sunuşu düşünüyordum. Yaş genç diye erteliyordum ama Ficciones'i bir daha -ama bu sefer tam- okuduktan sonra, en azından biraz da olsa bunu yerine getireyim dedim; ama eksik, ama kırık-dökük...

Ficciones, bir derleme. Hikaye diye geçse de bu yanlış bir tanımlama. Daha doğrusu bu yapılan düpedüz bir indirgeme. Gerçek edebiyat kolay kolay kategori edilememezliğiyle kendi eşsizliğini her özüne varana mütemadiyen bıkmadan usanmadan ispatlar. Borges'in Ficciones'te başardığı şeylerden biri budur. Hayali ansiklopedi araştırmaları, fabllar, dedektifçilikler, denememsi tarihi yorumlar, alternatif tarih okumaları, yer yer kısa incelemeler... daha pek çok alt-tür denilebilecek şeyi iç içe harmanlayıp sunuyor içindeki devasa dünyadan dışarıya/bize.

Düşün bittiği hayaller ötesinden yazılmışlık hissini vermesi açısından, okuması bir hayli zor. Zor. Gerçekten zor. Değme sıkı okura bile fenalık geçirme olasılığı hiç de az değil. Bu açıdan Borges'i tanımak için ideal bir kitaptır da aynı zamanda Ficciones. Borges okumak çetrefilli bir eylem. Çünkü yazılan şey, normal bir şey değil. Sanırım her bu ayrıcalığa erişen okur, en azından kendi gelişimini sağlamış her okur, bu yazılanların normal bir beyinden çıkmadığını hayretlerle müşahede eder. Hasılı hayaller ötesinden yazılmışlığı kavrar.

Çok okumanın bir zararı var. Zaman içinde beğenme güdüsü büyük bir yara alır. Hatta yanlış tercihler peş peşe geldiğinde okunanlardan ziyade okumak fiiliyle mücadeleye bile girişmeye yöneltebilir insanı. Ki bu mücadelelerin büyük bir kısmı okumanın bırakılması, en azından azalmasıyla son bulur. Borges'in Ficciones'te başarılı bir icrasını sunduğu dahiliklerden biri de burada devreye girmekte; monotonluğa açılan şanlı bir edebi cihat!

Hayalleri bile aşan bu makro tandanslı mikro kurgular en monotonlaşma temayülünü bile ölüm uykusundan uyandıracak cinste. Nispeten erken denebilecek bir dönemde okuduğumda, bu hikayeler bir çeşit hayret makamı sunmuştu önüme. Açılan/sunulan o kapıdan girip girmemem ayrı bir mesele ama bu silsile denebilecek hayretvari kurguların, düşünen insanlar için büyük bir nimet olduğunu düşünmüştüm. Bu okumamdan sonra diyebileceğim şey, o kapıyla kurmam gereken ilişkiyi yeteri kadar önemsemediğim. Ama telaşa mahal yok. Hayat, çıkarılan dersler kadar değerlidir bayım; bazı başarısızlıkların farkına varılmasıdır tecrübe denen şey. Ki iç huzur işte tam da bu yenilgi yenilgi büyüyen zaferlerin meyvesidir.

Asıl düşünülene bir girizgah olsun bu ve baştan beri söylemek için kıvrandığım şeyi ifade edip nokta'ya el vereyim şimdilik; Borges'e minnet duyunuz. Duyar hale geliniz. Ve dahi seviniz.

Eşe dosta Selam. 2014'te daha çok görüşmek üzere...

6 yorum:

  1. Borges'in yolundayım diyorsun yani :) Cemil Meriç için beklerim ama Borges için yetmiş bu yazı. Eline sağlık, bloglarda böyle yazılara rastlamak çok zor.

    YanıtlaSil
  2. Yedi Güzel Adam'la ilgili tweetinizi görünce aklıma geldi. Nuri Pakdil'i bu yazıda dikkatimi çeken "bayım" hitabıyla keşfetmiştim. Keşke siz de sevmiş olsaydınız diziyi :) Sayenizde keşfettiğim şeyi, siz sevmiyorken sevmem garip bir duygu :)

    Ne güzel bir yazıymış. Yine okudum da...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Bayım" hoştur :) Böyle bir şeye vesile olması sevindirici. Satır aralarını okuyup hele de dikkatini celbeden noktaların peşine düşen bir okur... Allah razı olsun. Hayata anca böyle şeyler bağlayabiliyor bir süre sonra insanı. Umut oldunuz.

      Dizi... Sevmediğim demeyelim de... ilkokul müsameresine fazlasıyla aşina bir toplum olduğumuzdan mı acaba, bir türlü kurtulamıyoruz o tondan. Kurtulamadıkça da ulvi olsun, sığ olsun gayretimize kimi/neyi konu ediyorsak onları da küçültüyoruz sanki. Yedi Güzel Adam'ı bir kere kişilerle sınırlamak suç! Onu geçtim, bunu ülkenin siyasi çekişmelerine -tamamen kişisel bakışlarla- meze etmek... Dizi eleştirisine dönmesin mesaj. Başarılı denilemez ama niyeti iş görür gibi duruyor demiş olalım.

      Besteler başarılı yalnız :)

      Eyvallah, sizin görüş güzelliğiniz :)

      Sil
    2. "ilkokul müsameresine fazlasıyla aşina bir toplum olduğumuzdan mı acaba, bir türlü kurtulamıyoruz o tondan. Kurtulamadıkça da ulvi olsun, sığ olsun gayretimize kimi/neyi konu ediyorsak onları da küçültüyoruz sanki."

      Borges'e öyle olmamış ama hocam. Yalan yok adını dahi duymamıştım, yazıdan sonra iki kitabını okudum. Adam beni aşıyor ama besbelli dediğin gibi birisi. Cemil Meriçleri okuduktan sonra eldekileri tekrar etmeyi düşünüyorum.

      Sil
  3. Hocam sende iflah olmaz bir romantiklik seziyorum son birkaç yazıdır. Halbuki diğer pek çok yazında realistliğine tav olmuştum. Böyle de güzel ve vurucu yazıyorsun, hatta okuması daha leziz ama hikmeti nedir bu değişimin? Romantizm kötüdür, realizm iyidir demiyorum. Kaldı ki ben romantiğim :) Değişimin hissettim bir sorayım dedim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Edebiyatçı değiliz ki romantik-realist olalım @beyza :)

      Eğilimler illa ki var ve haliyle satırlara yansıyor zaman zaman ama ilgili eğilimler istikrar kazanıp hüviyet haline gelemezler sanki an itibariyle. Çok sular akmalı... Zaman zaman çok değerli eleştiriler geliyor. Mesela sağolsun bir arkadaş zahmet etmiş ve iki üç post özelinde örnekler vererek beğeni sebeplerini yazmış 5 sayfalık bir çalışma hazırlayarak. İnsan böyle durumlarda yazdığı şeyi daha iyi algılamaya başlıyor. Senin bu sorunla birleşince de evet sanki öyleymiş dedim bir an. Ama bu sanki cılız bir yelkenliyle okyanusta fırtınalara gark olma durumu gibi bir şey. Yalpalamalar hedefe odaklanılmış gibi algılanabiliyor kısa vadede. Daha önceki realist üslup algılayışı da şuanki romantik üslup algılayışı gibi yalancı hasılı. İstikrarlı bir üsluba sahip olduğumu düşünmüyorum. Tahmin yapmam gerekirse, yazıya konu olan kişi/kitap/filmin beğeni oranıyla doğrudan alakalıdır diyebilirim. Beğeni arttıkça altı boş çoşkulu bir övgü peydah oluyor olabilir. Bu da farklı algılanmaya çok müsait bir durum yaratıyordur.

      Dua kabul ettik :)

      Sil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...