tag:blogger.com,1999:blog-62174025589615520572024-03-13T04:19:17.464+03:00Mehmet BulutHızlı Okuyan Bizden Değildir.HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.comBlogger316125tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-42970900316620882282014-01-05T20:29:00.000+02:002014-01-05T20:29:56.420+02:00Ficciones - Jorge Luis Borges / Düşün Bittiği Noktanın Ötesine Dair<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-m-Xus-OoIF4/UslCxR0otuI/AAAAAAAACgI/Qxd8ux2eKa4/s1600/Ficciones+Hayaller+ve+Hikayeler+-+Jorge+Luis+Borges.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="http://4.bp.blogspot.com/-m-Xus-OoIF4/UslCxR0otuI/AAAAAAAACgI/Qxd8ux2eKa4/s400/Ficciones+Hayaller+ve+Hikayeler+-+Jorge+Luis+Borges.jpeg" width="271" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<i>Ficciones Hayaller ve Hikayeler, Jorge Luis Borges, İletişim Yayınevi, 1. Baskı 2013 İstanbul, Çevirenler; Fatih Özgüven ve Tomris Uyar, 203 Sayfa</i></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="text-align: justify;">Çok güzel cümle kurabilenlerle çok sağlam fikir serdedenlerin rekabeti gibidir edebiyat tarihi. Bu ulvi tarihte an gelir bir yazar, neredeyse hiçbir şey demeden muazzama yakın bir metin yazar. Kendi yarattığı güzelliğin ramı olur ve yazar da yazar. Yazma şehveti de denilebilir buna. İllaki bir şeyler söylüyordur ama hayatın akışına etki edecek kadar elle tutulur değildir. Ve ortaya çıkan şeyin estetiği hatırı sayılır bir etki yaratır, kendisini su götürmez şekilde kabul ettirir. Belki daha çok da sevdirir. Tersi durumlar da mevcuttur. Gayet düz denilebilecek bir üslupla, hayatı kökten değiştirecek şeyler söylenir bazen de.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br />
<a name='more'></a></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Okur çoğu kez bu ayrımın farkında değildir ve hayatın her alanında olduğu gibi bu birbirinden farklı yazımların haddini aşan derecede beğenenleri/bağlıları/fanları çıkar. Bu yüzdendir ki okuma eylemi kısa bir süreci kapsadığında, aslında "Oku!" emrine riayet edilmişliği karşılamaz. Zira edebiyat öz ile estetiğin ahenk diyarında vücut bulmasıdır. Bu ahengin yakalanmadığı tüm durumlarda bir şeyler eksiktir ve her eksik olan aslında tamlığın dışında kalmakla birlikte tamdan başka bir şeydir. Bunun sonucu olarak, öteden beri okumakla seslendirme eylemlerinin birbirine karıştırıldığını ve her sağlam kavram gibi okumanın da içeriğinden uzaklaştırıldığını iddia etmişimdir.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Bir süredir yoğun bir okuma evresindeyim. Bu süreç içinde farklı farklı yazarlara konuk oldum. Bir kısmını da zorla ben davet ettim iç dünyama. Zira konuk kabul etmeyen bu yazarlar, içrekliğin en saklı köşelerine çekilmiş birer fikir münzevileriydi. Serde de bu yönde iflah olmaz bir eğilim olduğundan bu abileri/ablaları diğer tüm yazarlardan çok daha fazla övüyor buldum kendimi. Mevzuyu uzatmaya gerek yok, iş güç var; Borges'e bağlamaya çalışıyorum. Borges hem muazzam cümleler kurup hem de hayatı dinamikleriyle beraber sarsacak fikirler söyleyen, dolayısıyla insanın "Oku!" emrini eda etmesine olanak sağlayan nadir yazarlardan biri.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Aslında bu girişin sadece Borges'e ithaf edilmesi büyük bir haksızlık/hadsizlik ama kabul edilmeli ki hayat bazen böyle. Selim İleri'leri, Nazan Bekiroğlu'ları, Hasan Ali Toptaş'ları... da anmalı cümle aralarında ama edebiyat bazen herkese diğerleri kadar bonkör davranmıyor ve dar zamanlarla da pekişen yoksunluk, mevzuları uzatmama eğilimine sürüklüyor insanı. Selam çakmışlıkla rahatlatalım gönlü ve Yol'a devam edelim.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Borges üzerine aslında daha farklı planlarım vardı. Hala da var esasında. Cemil Meriç'le özdeşleştirdiğim uzun bir değerlendirme çekmekte nicedir canım. Aynı engeli benzer kıvraklıkla aşıp varoluşuma dair kapılar/pencereler açmakta çok ihsanlı olan bu iki dehaya borç saydığım bir teşekkür sunuşu düşünüyordum. Yaş genç diye erteliyordum ama Ficciones'i bir daha -ama bu sefer tam- okuduktan sonra, en azından biraz da olsa bunu yerine getireyim dedim; ama eksik, ama kırık-dökük...</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Ficciones, bir derleme. Hikaye diye geçse de bu yanlış bir tanımlama. Daha doğrusu bu yapılan düpedüz bir indirgeme. Gerçek edebiyat kolay kolay kategori edilememezliğiyle kendi eşsizliğini her özüne varana mütemadiyen bıkmadan usanmadan ispatlar. Borges'in Ficciones'te başardığı şeylerden biri budur. Hayali ansiklopedi araştırmaları, fabllar, dedektifçilikler, denememsi tarihi yorumlar, alternatif tarih okumaları, yer yer kısa incelemeler... daha pek çok alt-tür denilebilecek şeyi iç içe harmanlayıp sunuyor içindeki devasa dünyadan dışarıya/bize.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Düşün bittiği hayaller ötesinden yazılmışlık hissini vermesi açısından, okuması bir hayli zor. Zor. Gerçekten zor. Değme sıkı okura bile fenalık geçirme olasılığı hiç de az değil. Bu açıdan Borges'i tanımak için ideal bir kitaptır da aynı zamanda Ficciones. Borges okumak çetrefilli bir eylem. Çünkü yazılan şey, normal bir şey değil. Sanırım her bu ayrıcalığa erişen okur, en azından kendi gelişimini sağlamış her okur, bu yazılanların normal bir beyinden çıkmadığını hayretlerle müşahede eder. Hasılı hayaller ötesinden yazılmışlığı kavrar.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Çok okumanın bir zararı var. Zaman içinde beğenme güdüsü büyük bir yara alır. Hatta yanlış tercihler peş peşe geldiğinde okunanlardan ziyade okumak fiiliyle mücadeleye bile girişmeye yöneltebilir insanı. Ki bu mücadelelerin büyük bir kısmı okumanın bırakılması, en azından azalmasıyla son bulur. Borges'in Ficciones'te başarılı bir icrasını sunduğu dahiliklerden biri de burada devreye girmekte; monotonluğa açılan şanlı bir edebi cihat!</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Hayalleri bile aşan bu makro tandanslı mikro kurgular en monotonlaşma temayülünü bile ölüm uykusundan uyandıracak cinste. Nispeten erken denebilecek bir dönemde okuduğumda, bu hikayeler bir çeşit hayret makamı sunmuştu önüme. Açılan/sunulan o kapıdan girip girmemem ayrı bir mesele ama bu silsile denebilecek hayretvari kurguların, düşünen insanlar için büyük bir nimet olduğunu düşünmüştüm. Bu okumamdan sonra diyebileceğim şey, o kapıyla kurmam gereken ilişkiyi yeteri kadar önemsemediğim. Ama telaşa mahal yok. Hayat, çıkarılan dersler kadar değerlidir bayım; bazı başarısızlıkların farkına varılmasıdır tecrübe denen şey. Ki iç huzur işte tam da bu yenilgi yenilgi büyüyen zaferlerin meyvesidir.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Asıl düşünülene bir girizgah olsun bu ve baştan beri söylemek için kıvrandığım şeyi ifade edip nokta'ya el vereyim şimdilik; Borges'e minnet duyunuz. Duyar hale geliniz. Ve dahi seviniz.</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: justify;">
Eşe dosta Selam. 2014'te daha çok görüşmek üzere...</div>
</div>
HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-61478970689002048552013-09-18T13:16:00.000+03:002013-09-18T13:17:10.075+03:00Tutunamayanlar - Oğuz Atay / Disconnectus Erectusgiller<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-5i3JN80pp5Q/UjQK-n-nkCI/AAAAAAAACfw/VV7QVZ41HuQ/s1600/Tutunamayanlar+-+O%C4%9Fuz+Atay.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="http://1.bp.blogspot.com/-5i3JN80pp5Q/UjQK-n-nkCI/AAAAAAAACfw/VV7QVZ41HuQ/s400/Tutunamayanlar+-+O%C4%9Fuz+Atay.jpg" width="266" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<i>Tutunamayanlar, Oğuz Atay, İletişim Yayınevi, 60. Baskı 2013, 724 Sayfa</i></div>
<br />
Edebiyatta "köşe taşı eserler" kavramının -içrek anlam bağlamı açısından- paradox olduğunu hissediyorum. Olmamalı gibi geliyor böyle bir şey. Olursa edebiyat, edebiyatlıktan çıkarmış gibi geliyor. Sanki daha basit, daha bayağı bir şey haline gelirmiş gibi geliyor. Gönlüm razı olmuyor. Ama...<br />
<br />
<a name='more'></a>... Ama oluyor. Var böyle bir şey. Ve hiç de edebiyat, edebiyatlıktan çıkmıyor. Hiç bayağılaşmıyor. Hepsi ayrı ayrı gizli hazine hüviyetine sahip olan eserleri yarıştırmak, aralarında kıdem yaratmak, hiyerarşiye tabi tutmak haksızlık gibi görünürken aslında hiç de pratik bir zarar vermiyor. Bu, üstüne biraz daha düşünülesi ve belki biraz daha açılası bir şey olmasına rağmen şimdilik kabul görsün. Ve bu geçici kabulün halihazırdalığına güvenerek denilebilir ki, bu teorik zarar vermeme durumu kesinlikle bir mucize. Başka açıklaması yok şimdilik nazarımda.<br />
<br />
Tutunamayanlar bir köşe taşı :) Benden önce herkesin böyle demiş olmasına (dememiş de olabilirler, bunlardan her şey beklenir!) hiç gocunmadan bunu demek boynumun borcu. Malumu ilam etmenin subjektif gereksizliğine gider yaptıracak kadar motivasyon sağlayan bir eser en azından. Aslında kendisini tanımlarken kurulan herhangi bir cümlenin içinde "en azından" geçmemesi gereken bir eser. Ama oluyor bunlar :)<br />
<br />
Sadece ismiyle bile fazlasıyla vuruyor Tutunamayanlar. Sadece ismiyle, içeriğinin tümünden bile fazlasını verme potansiyelini taşıyor. Az biraz, varoluş bataklığıyla Shrek bağıntısı kurma deneyimi yaşamışsanız, fazlasıyla kutsallaşıyor sizin için. Ve sanırım bunun farklı bir opsiyonu yok. Süreç böyle işleyecektir aranızda.<br />
<br />
Üzerine bayağı (nasıl anlayalım bu bayağı'yı?) bir şey denir ama "okuma"nın ara sıra "yazma"dan soğutma gibi bugları olabiliyor bünyede. Alabildikleriniz almanız gerekenlerden kesinle azdır denecek bir şey Tutunamayanlar.<br />
<br />
Postmodernizm (hemen (ama çok hemen)) öncesi Fight Club okumaları neden yapılmasın ki mesela da denilebilir kolaylıkla. Birileri okumuştur inşaallah bu şekilde. Belki yazmışlardır da bu okumalarına dair bir şeyler. Rastlarız sanırım bundan sonra varsa böyle bir şey. Algıda seçicilik son seviyede nasılsa an itibariyle. Yoksa da/yazılmamışsa da, her okumamdan sonra bu bağlamda ayrı bir şeyler söylemek iyi bir fikir gibi geliyor şuan için.<br />
<br />
Uzatmama taraftarıyım. Ama şunu söylemem lazım. Tutunamayanlar, Oğuzcum Atay'ın ilk offical üretimi. Hani söylemek bile garip ama bir insanın ilk eser olarak böyle bir şey ortaya koymuş olmasını bu kadar insan nasıl hazmetmiş bugüne kadar ve hala nasıl hazmedebiliyorlar acaba? Nasıl -yeteri kadar- hayretsiz karşılayabiliyorlar? Durup durup alakasız durumlarda bu garip işin şaşkınlığıyla abuk sabuk tepkiler vermiyorlar..? (Bu işin peşini bırakmamalı) (Modern zaman varoluş Sherlocklarından istirhamımdır)<br />
<br />
Hasılı; "iyi" insanlar ölüyor erkenden, kalıyor dünya "daha az iyiler"e.<br />
<br />
Ara sıra okumalı. Must.HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-32704565611161263962013-06-28T20:10:00.000+03:002013-06-28T20:10:05.215+03:00Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-CcJWsQqLAX4/UcySioB7_hI/AAAAAAAACfc/carxxzjoh-4/s477/Ahmet+Hamdi+Tanp%C4%B1nar+-+Huzur.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="http://4.bp.blogspot.com/-CcJWsQqLAX4/UcySioB7_hI/AAAAAAAACfc/carxxzjoh-4/s400/Ahmet+Hamdi+Tanp%C4%B1nar+-+Huzur.jpg" width="257" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<i>Huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergah Yayınları, 19. Baskı Aralık 2011, 419 Sayfa</i></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Birkaç yazar var, sadece (edebi) kalemleriyle tartılmaları tek kelimeyle haksızlık. Kelamları es geçilmemeli. Hayata dair gözlemleri çok mühim. Varoluşunu böylesine gerçekleştirmiş insanlarla aynı dille birebir aynı frekansta buluşmak tam anlamıyla şükür sebebi. Ahmet Hamdi Tanpınar kesinlikle bunlardan (ama çok leziz meyve vermişlerinden) biri.</div>
<div>
<br />
<a name='more'></a>Huzur'u anlamak için yine bir başka Ahmet Hamdi Tanpınar eseri olan Beş Şehir'i okumak-anlamak-özümsemek gerektiğini söyleyebilirim kolaylıkla. Beş Şehir'deki geçmişe duyulan muhteşem özlem, Huzur'un başrolündeki Mümtaz'ı var etmiş gibi. Bir taraftan yeni kurulan cumhuriyeti özümseyip, bir diğer taraftan tarih bilgisiyle kopamadığı köklerinin ve toplumsal erdemlerin kayboluşuna ses çıkaramamayı başaramayan muhteşem bir karakter. Sadece Mümtaz bile başlı başına bir olay iken Nuran ve Suat gibi özellikle son 100 yıldır yazılmalarına rağmen asla gına gelmeyecek ve yazılmaya her daim devam etmesi gereken arkhesel karakterler, kitabı tam bir başyapıt haline getiriyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Huzur üzerine yapılan her bir konuşmada Suat'a ayrı bir parantez açmak gerekli. Zira arka planda olsa bile, kitabın en temel probleminin vücut bulmuş hali denilebilir kendisine. Farklı okumalarla farklı konumlara kolayca yerleşen bir hali var. Kurgu içindeki bu saklı-gizli-oynak önemselliği bile kitabın en temel problemiyle ne kadar da uyumlu!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Huzur'un birçok esaslı yönü var. Ama İstanbul'u resmetmesi en atlanmaması gereken yönlerinden. Dar bir mahal ile sınırlı olsa da resmetmeye dahil olan yerler, Beş Şehir'in nasıl bir dimağdan çıktığına nazire edercesine yazılmışlığı takdirlik.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Arka plandaki İkinci Dünya Savaşı'nın tedirginliği ve kitaba ismini veren huzur eksikliği, melankoliyle barışık günümüz insanına ayrı bir haz veriyor. İlgili dönemi anbean aktaran, gergef gibi işleyen satırlar çok başarılı. Kitabın her tarafına serpiştirilmiş olmaları da süreklilik konusunda ayrı bir atmosfer yaratmış.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Vakıa Huzur olunca söz uzar ama kısadan bir "hasılı" diyelim; kalıplarla şekillenen, insan olmanın getirisiyle ruhsal enginlikleri sayesinde bu kalıplarla geçinemeyen ve hayatı farklı ama derinden algılayan her okur için nice dersler var efendim Huzur'da. Yakalayanlardan olunuz inşallah :)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Tekrar tekrar okunması gereken "şey"lerden deyip üzerimdeki yükü atmış olayım. Allah rahmet eylesin; böyle şeyler karşılıksız kalmamalı sanki...</div>
HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-33729558296746186822013-05-23T13:51:00.001+03:002013-05-23T13:51:33.834+03:00Mavi Lale - Nazan Bekiroğlu<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-0Fxa_I7uxO8/UZ0tGT9sesI/AAAAAAAACe4/jdPt0OHvuPA/s1600/Mavi+Lale+-+Nazan+Bekiro%C4%9Flu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="http://2.bp.blogspot.com/-0Fxa_I7uxO8/UZ0tGT9sesI/AAAAAAAACe4/jdPt0OHvuPA/s400/Mavi+Lale+-+Nazan+Bekiro%C4%9Flu.jpg" width="258" /></a></div>
<br />
Nazan Bekiroğlu'nun -o kendine -gerçekten- özgü- üslubu üzerine az biraz kafa yoran okurlar için mühim bir çalışma kendileri. Yazarın daha sonradan iyice oturacak olan "imla ile daha başka diyarlarda hemhal olan fikir" şeklinde ifade edilebilecek üslubunun sancıları seziliyor bangır bangır. Zira kısa yazılardan oluşan kitap, yer yer incelemelerle sekteye uğrarken ilgili mevzu açısından, yer yer içrek denemelerle hedefi tutturuyor en yürek istikametinden.<br />
<br />
Bu buram buram zerk edilmiş ezoterizm fark edilmeyecek gibi değil;<br />
yine derinlemesine yollara salık veren motifler...<br />
yine bu motiflere yakışır bilişsel yolculuklara yazarca uğurlanışlar...<br />
yine bu uğurlanışlarda arkanızdan kovalar yerine gözlerden dökülen mailer/umutlar/dualar...<br />
<br />
On altıncı yüzyıldan kalmış bir çinideki imzanın modern yaşamda, su dolu bir bardak içindeki yağ zerresi garipliğini yaşıyormuşsunuz da, bu gariplikle yazdıklarınızı anca sizin gibiler anlıyormuş'un kitabı Mavi Lale. Mavi ve Lale bir kitap; Kitap'a olurken yanında Kalem ve (en Mor'undan) Mürekkep'e Andolunan dolayından...<br />
<br />
Genel bağlamda kitabın esas fikrini soyutlaştıran bölümlerin bile esas fikre destek vermesi durumu bu çalışmada da var. Değil mi ki motif lale; terslikler de dahil!<br />
<br />
Hasılı okuması az-biraz zor olsa da, yüreği cins çalışanlar için kaçırılmaması gerekenlerden. Diğer Nazan Bekiroğlu kitapları gibi.<br />
<br />
Yazana, yazanın yüreğine/eline/emeğine/gözlerine/pazar sabahı evdekiler yerine uğraştığı çiçeklerine sağlık...<br />
<br />
Not: Elektrik kesintisinden sonra kaybedilen esas yazıyla peydah olan hayal kırıklığına rağmen, sevilen kitabın 3-5 kelime de olsa yorumsuz kalmaması adına yazıldı. Ve gerçekten kitaba dair yazıldı. Ömür olursa gelir inşaAllah daha layık uzunluktaki yorum da...<br />
<br />
Eşe dosta merhaba.HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-70919281787921910442012-11-19T15:00:00.000+02:002012-11-19T15:00:03.943+02:00AVPR: Aliens vs Predator - Requiem (2007) & About Schmidt (2002)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-lX3KOu_Y9mA/UKjPz8yUQiI/AAAAAAAACZM/Eamup2_khrU/s1600/AVPR+Aliens+vs+Predator+-+Requiem+(2007)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-lX3KOu_Y9mA/UKjPz8yUQiI/AAAAAAAACZM/Eamup2_khrU/s1600/AVPR+Aliens+vs+Predator+-+Requiem+(2007)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Predator serisine zaten fazla bir sempatim yok ama Alien serisinin bu hale gelmesi çok üzücü. 3. filmden sonra tepetaklak olmuştu. Ama bu filmle beraber pes etmişler tamamen. Tam bir teen slasher filmi. O kadar vıcık, o kadar basit ve o kadar ucuz. Klişelerin hepsi toplanmış filmde. Fedakar anne kurtulur, hükümete güven tamdır, bunlara karşı gelen herkes belasını bulur...<br />
<div>
<br />
<a name='more'></a></div>
<div>
He ama kafa dağıtacağım diyenler için olmuş. Kan, vahşet gırla. Bilim-kurgu temelli ilk filmlerin o güzelimsi koruyuculuğu asla yok. Açmışlar kan musluklarını, neredeyse tüm saldırılarda fazlasıyla kullanmışlar.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Pek beklentim olmadığından umduğumu buldum. O sebeple hayal kırıklığı yaşamadım ama cidden üzülüyor insan. Alien serisi bu hallere düşmemeliydi. Nerede o ilk film, nerede o ikinci film ve nerede bu film. Çok fark var, anlatılamaz.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ama seri tamamlansın derseniz, ki bir de yeni bir tür çıkıyor bu filmle beraber, izleyin derim. Neleri izlemiyoruz, Alien serisi mi geri kalsın sanki :)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yukarı tamamlıyorum;</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b><span style="color: #990000;">AVPR: Aliens vs Predator - Requiem (2007) 3 / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-39_zFjnNvFI/UKjP5l3LujI/AAAAAAAACZU/if_lnDbK3n0/s1600/About+Schmidt+(2002)++Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-39_zFjnNvFI/UKjP5l3LujI/AAAAAAAACZU/if_lnDbK3n0/s1600/About+Schmidt+(2002)++Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Çok zamandır beklediklerimden. Beklentim hep yüksekti, karşılamayacağını düşündüm, erteledim devamlı. İyi yapmışım. Zira şu filmi (daha) toy zamanlarımda izlemiş olsam büyük ihtimalle yazık ederdim canım filme. Gerçi ara sıra izlemek lazım daha da oturması için ama daha önce izlemiş olsam büyük ihtimalle tekrar edilecekler listeme almazdım. Yazık olurdu!<br />
<br />
Film bir eleştiri. Başlı başına bir eleştiri. Ama eleştiri kavramının en somut hali. Veya bilinen eleştiri kavramından bağımsız bir eleştiri diyelim. Ya da derin bir eleştiri diyelim. Yeter ki esaslı bir söylem üzerine kurulu, harbici bir drama olduğu belli olsun.<br />
<br />
Asıl hedef her ne kadar Amerikan rüyası gibi gözükse de, insan yaşamı daha bir oturuyor hedefe. Üzerine söylenecek çok şey var ama hangimiz o kadar cesuruz ki aceb? Bir yerden sonra kendimizi dışlarız yazılacakları kaleme alırken. Şöyle bir düşünüyorum, yok yazamam bu filme inceleme. Olmaz. O kadar samimi veya dürüst değilim. O kadar önemsiz kılamam benliğimi. Nefsim engeller yazılacakları...<br />
<br />
Film derin arkadaşlar. İzlenesi ama izlemezseniz de hayırlı olabilir. Ortaya karışık bir güzelleme yapalım, dikkati çekilenler nasiplensin!<br />
<br />
Ekleme: Yorum bitti. Kalktım pc'den. Ya Hu, dedim, bir şeyi eksik yaptım ama! Nedir nedir diye düşünürken birden düştü jeton. Jack Nicholson!!! Çok üstten oynamış. Hani normal oynadığı film zaten yok ama vurgulanmazsa böyle de rahatsız ediyor işte. Hadi bırakın başka şeyleri, sırf Jack Nicholson için izlenir bu film.<br />
<br />
<b><span style="color: #990000;">About Schmidt (2002) 8+ / 10</span></b></div>
HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-13524502067204037612012-11-18T20:00:00.000+02:002012-11-18T20:00:02.962+02:00Factotum (2005) & Vozvrashchenie (2003)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-dE821GJA62Y/UKjNTFsGdXI/AAAAAAAACY8/k1PPougdp6M/s1600/Factotum+(2005)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-dE821GJA62Y/UKjNTFsGdXI/AAAAAAAACY8/k1PPougdp6M/s1600/Factotum+(2005)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
1987 yapımlı Barfly'dan daha bir güzel uyarlanma denilebilir Factotum'a. Her iki filmi yönetmenleri olan Barbet Schroeder ile Bent Hamer açısından kıyaslamaktansa, senaryo bağlamında kıyaslamak daha yeğ. Barfly ağır drama iken Factotum tam bir biyografi olmuş. Bu haliyle bile geçmiş Barfly'ı :)<br />
<br />
<a name='more'></a>Hank Chinaski'ler üzerinden de gidilebilir. Sonuç yine değişmez. Mickey Rourke'nin performansını ziyadesiyle beğenmiştim ama Matt Dillon da çok başka oynamış. Ki kendisini sevmem. Katışıksız bir sevmeme halidir bu. Kendilerini genelde düz ve üst performans istemeyen rollerde gördüğümüzden dolayı olacak, o kadar da sağlam bir oyuncu gibi bir imaj oluşturamamıştı zihinlerde. Lakin şu performansı o imaja göre inanılmaz duruyor. Aşmış durumda kendisini.<br />
<br />
Çok matrak, eğlenceli, gerçekten komik, akışkan... bir hayli özellik sayabiliriz filme. Şu haliyle kayıp hazine bile denilebilir. Süresi de filmin kimliğine tam uymuş ve fazla uzatmadan bitirmişler.<br />
<br />
Bukowski'ye deli olanlar bu filme de deli olacaklardır. Ben yine de izleyin derim. Ayrı filmlerden.<br />
<br />
<b><span style="color: #990000;">Factotum (2005) 7 / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-k26oYLzmvKc/UKjNb8cmVnI/AAAAAAAACZE/BxgY-nJcPxw/s1600/Vozvrashchenie+(2003)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-k26oYLzmvKc/UKjNb8cmVnI/AAAAAAAACZE/BxgY-nJcPxw/s1600/Vozvrashchenie+(2003)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Çok doluymuş bea film, cidden şaşkınım. Hiç bu kadar çarpacağını düşünmemiştim izlemeye koyulurken. Hafif bir gözlem, az biraz tema yoğunluğu, üstüne bir de hoş doğa görüntüleri olur demiştim ama bambaşka bir şey çıktı. Çok dolu, çok yoğun, inanılmaz derin...<br />
<br />
Andrey Zvyagintsev, Elena ile kalbimi çalmıştı. Ama şimdi bakıyorum da Elena bir geri vites olmuş Andrey için. Böyle bir filmden, hem de 8 yıl, sonra Elena gibi film çekmiş olmak şaşırtıcı. Elena hoş bir film lakin bununla kıyaslanmaz bile.<br />
<br />
Farklı farklı okuma yapılabilir filme. Şöyle bir saydım hemencik kafadan da, en az 4 tane belli başlı disiplin içinde anlamlandırılabilir genel mevzu. Ama psikoloji en esas başlık olur sanırım. Baba teması üzerine daha net film hatırlıyor muyum emin değilim.<br />
<br />
Sondaki müzik hele bitirdi bendenizi. Sırf onun için bile izlenir ama mananın bini bir para. İlla izlemesi lazım sinemaseverlerin. Resmen ilaç gibi geldi. Ne zamandır böylesine denk gelmemiştim. Tekrarı hakediyor, inceleme yazmak neredeyse farz!<br />
<br />
Yönetmenin ilk filmi olması ise şaka gibi. Bunu söylemem lazım zira var o işte bir iş :D<br />
<br />
Ben şimdiden iyi seyirler dileyeyim :)<br />
<br />
<b><span style="color: #990000;">Vozvrashchenie (2003) 8+ / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-40389437709781659452012-11-18T15:00:00.000+02:002012-11-18T15:00:03.353+02:00Nazarin (1959) & Get The Gringo (2012)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-D9dAfp7Msco/UKjMLrYIKoI/AAAAAAAACYs/vttLE4Ht2Sk/s1600/Nazar%C3%ADn+(1959)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-D9dAfp7Msco/UKjMLrYIKoI/AAAAAAAACYs/vttLE4Ht2Sk/s1600/Nazar%C3%ADn+(1959)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
"Bu zamana kadar bu filmi nasıl izlememişim ya Hu!" türünde serzenişleri az izleyicilerdenimdir. Az yaşarım ama yaşatan filmleri de baş tacı ederim. Onlardan biri için bkz Nazarin.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Luis Bunuel ustayı sevip sayıp bu filmi izlememiş olmak da ayrı bir trajedi sanırım. Çok ayrı bir tad aldım filmden. Hani sadece filmin üzerine kurulduğu öğeler ve bu öğelerin gerçek yaşamla paralellik içinde bulunmaları değil, çok farklı özellikleri de içinde barındırması sağlıyor bu alınan hazzı. Bu tür, şeklen yolculuk barındırmasa da en baba yol filmlerine bile gider yapıcı fikir yolculuğu temalı, filmlerin yeri her zaman ayrı... apayrı...</div>
<div>
<br />
<a name='more'></a>Vatikan'ın yerinde olmak istemezdim şahsen. Bilindiği üzere bu gibi, dine bir şekilde bulaşan, filmlere radikal tavır sergilemek zorunluluğu vardır Vatikan'ın. Şimdi Vatikan'ın yerine koyuyorum da kendimi; sevsem ayrı, sevmesem ayrı dert... Din eleştirisi elbet var. Ama din denen şey nedir? İnsanlar arasında eğleşilen yer yer sözsüz yer yer yazılı yasalarla belirlenmiş düzen mi? Yoksa ilahi kaynaktan süzülen kutsal bir düzenin toplu muştusu mu? Her iki şekilde de anlamak mümkün ve her iki şekle göre anlamanın getirdiği tavır sorumluluğu mevcut. Film çok sular götürür. Çok büyük haz aldım, anlatamam :)</div>
<div>
<br /></div>
<div>
En yakın zamanda üzerine şöyle incelememsi bir şeyler yazmak ümidiyle. Keşke sinemadan daha anlayan birileri yazmış olsaydı şimdiye kadar. Bu kadar kaliteli olup da gözden kaçırılmış filme rastlamamıştım uzun zamandır...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
İzleyin bu filmi a dostlar!</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b><span style="color: #990000;">Nazarin (1959) 8+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-esqnRkGambY/UKjMQum8byI/AAAAAAAACY0/PBYcZ0Sc1rQ/s1600/Get+the+Gringo+(2012)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-esqnRkGambY/UKjMQum8byI/AAAAAAAACY0/PBYcZ0Sc1rQ/s1600/Get+the+Gringo+(2012)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Mel Gibson'un daha fazla ortalarda gözükmesi gerektiği üzerine düşüncesi olanlar varsa, bu film onlar için pekiştirici olacaktır sanırım. Zira amcamız yine kendine yakışan güzel bir yapımda yer almış.<br />
<br />
Hapishane, salt aksiyon, oyunlar içinde oyunlar... gibi temaların hepsini eğlenceli bir hava ile aktaran başarılı bir film denilebilir Get The Gringo'ya. Mel Gibson'un varlığı daha önemli hale getiriyor haliyle. Ama isimlerden bağımsız düşünüldüğünde de iş yapacak kadar iyi bir film.<br />
<br />
Mel Gibson'un daha önceki filmlerinde canlandırdığı karakterlere hafif bir benzer bu seferki karakter. O yüzden olacak, daha bir aşinalık oluşuyor. Hazır amcamızı özledik, bu pekişme daha da haz aldırtıyor...<br />
<br />
Müzikleri olsun, Meksika havası olsun, Western öğeleri olsun... Film çoğu şeye selam çakıyor. Clint baba olayı da hoş. Tarantino kıvraklığı bile anımsadım ya Hu :)<br />
<br />
Senenin dikkat edilesi olmasa da izleyip eğlendirecek filmlerinden biri diyelim biz kısaca. İzle, güzel vakit geçir, sonra da bir anı olarak kalsın kenarda. Filmin olayı budur, şans verin derim.<br />
<br />
<b><span style="color: #990000;">Get The Gringo (2012) 5+ / 10</span></b></div>
HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-13682241073932576392012-11-06T19:00:00.000+02:002012-11-08T02:21:05.130+02:00Mississippi Burning (1988) & Bronenosets Potyomkin (1925)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-q0dihaIb_Mw/UJjul9Nl5kI/AAAAAAAACT0/YxUq4tdIFnE/s1600/Mississippi+Burning+(1988)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-q0dihaIb_Mw/UJjul9Nl5kI/AAAAAAAACT0/YxUq4tdIFnE/s1600/Mississippi+Burning+(1988)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Geçenlerde bir yerde bir müzik duydum, çok tanıdık geldi. Düşündüm düşündüm bulamadım ne olduğunu. Gerçi aynı müzik değildi ama aklıma Mississippi Burning'i getirdi. Hani zaten güzel bir tondu bir de böyle güzel bir filme tekrar geçirmeme sebep oldu, sevgilerimi yolluyorum duymamı sağlayanlara :)<br />
<div>
<br />
<a name='more'></a>Filmi çok seneler önce izlememe rağmen taptaze bir şekilde hatırladığımı farkettim. Zira 1960'lı yıllar Amerikasını resmedip de unutulması mümkün değil herhangi bir filmin. Demokrasi havarisi kesilen bu güzide ülkemizin, çok değil, daha 50 yıl önce demokrasi bağlamında neler neler yaptığını görmek körpe dimağlarda telafisi imkansız yaralar açıyor. Sanırım aynısı bende de olmuş ve neredeyse her sahnesi birebir zihnimde idi.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Film müzikleriyle, özellikle Gene Hackman'in oyunculuğuyla, daha önceden var mı bilmediğim ama bu filmle ortaya çıktığını sandığım tuzak sekansı ve daha pek çok özelliğiyle çok zevkli bir seyir sunuyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Filmi Alan Parker çekti diye bakmam, ben olsam kesin izlerim. İsimlere pek takılmamak lazım. Zira şu film ciddi manada etkileyici ve faideli.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b><span style="color: #660000;">Mississippi Burning (1988) 7 / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-vZnB26m8HxE/UJjut4MAY_I/AAAAAAAACT8/EWIm38fJ5js/s1600/Bronenosets+Potyomkin+(1925)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-vZnB26m8HxE/UJjut4MAY_I/AAAAAAAACT8/EWIm38fJ5js/s1600/Bronenosets+Potyomkin+(1925)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Orta 2'de idim sanırım; dergilerle kurduğum ilişkinin iyice haşir neşir bir duruma evrildiği zamanlar. Sağolsunlar her daim hediye verirlerdi. Bir dahaki ay çıkacak yazılarla beraber, belki biraz daha fazla, verecekleri hediyelerin ne olacağını merak ederdim. Bu filmle ilk tanışmam da böyle oldu. Baktım bir VCD. Heyecanlı heyecanlı taktım playera, ne göreyim? Siyah-beyaz, konuşmanın olmadığı bir görüntü. Tabi dıkşın filmlerine aşinayız o zamanlar, çok sarmadı açıkçası. Ama VCD elimizin altında tabi. Gel zaman git zaman canım sıkıldıkça açtım izledim. Sonradan vazgeçilmez filmlerimden oldu. Her izlememde yeni bir şey farkettim vs...<br />
<br />
Sinemanın başlangıç filmlerinden biri oluyor kendileri. Çok sağlam bir köşe taşı hükmünde tüm sinema tarihi için. Daha önceki filmlerin anlatım acemiliğinin yanında tüm duyularla farklılaştırıyor kendini. Helal olsun diyoruz Sergei M. Eisenstein'a.<br />
<br />
Müzikleri, unutulmaz sahneleri gibi özellikleriyle her daim unutulmazlar arasında olacak sanırım. Hele bir merdiven sekansı var ki izlenmeli. Ki bebek arabası sahnesini izleyip de Dokunulmazlar'ı hatırlamayacak seyirci olmaz sanırım.<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Bronenosets Potyomkin (1925) 7+ / 10</span></b></div>
HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-31034739017048216562012-11-06T16:00:00.000+02:002012-11-06T16:00:16.322+02:00Weekend (2011) & 2001: A Space Odyssey (1968)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-fobWYBllj6s/UJjrqmIDlwI/AAAAAAAACR8/xKBHrl_6aF4/s1600/Weekend+(2011)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-fobWYBllj6s/UJjrqmIDlwI/AAAAAAAACR8/xKBHrl_6aF4/s1600/Weekend+(2011)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
2011'in sonlarına doğru birden çıktı karşımıza Weekend. Merak ettik. Nedir dedik. Ama hemen izlemedik. Olur da güzel bir şey çıkarsa, 2012'nin o vasat iklimine bir nebze olsun ferahlık getirir hesapları yaptık...<br />
<br />
Ama yanıldık gibi. Güzel bir film denilebilir mi emin değilim ama vasat bir film olmadığını söyleyebilirim kolaylıkla. Ne söylemek istediğini bilen, fazla detaya girmeyen, klişeye bulaşmaktan korkmayan bir üslup benimsemiş olması artı puan getiriyor. Yine bu özellikler sebebiyle de çok üst bir film olma hakkını kaybediyor. Temasını işleyip, kamerayı kapatıp işine bakılmış bir havası var genel manada. Zira zaten bir de haftasonu filmi olması bunu pekiştiriyor.<br />
<br />
<a name='more'></a>Film dar bir çerçeveyi konu ettiğinden elle tutulması pek tabi doğal. Hani aldığı ödüllere bakıp da gerçekten hakkıyla çekilmiş bir bağımsız film zannedip büyük beklentilere girmeyin diye söylüyorum. Eli yüzü düzgün ama o kadar olan bir film Weekend. Şahsen bir imge kullanımı, semboller üzerinden rövaşataya kalkılmış sahne yakalayamadım ben.<br />
<br />
Oyunculuklar film gibi çok sade idi. Beğendim. Müzikler gayet hoş. Şans verin derim.<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Weekend (2011) 5+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-VsTodfNN0bA/UJjrvvdhVsI/AAAAAAAACSE/W9_G-Q2gvfg/s1600/2001+A+Space+Odyssey+(1968)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-VsTodfNN0bA/UJjrvvdhVsI/AAAAAAAACSE/W9_G-Q2gvfg/s1600/2001+A+Space+Odyssey+(1968)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Sinema deyince akla ilkin gelecek isimlerden biri Stanley Kubrick olmalı ise, Stanley Kubrick denince de akla ilk gelecek film 2001: A Space Odyssey'dir. Bilim-kurgu türünü saygın türler arasına yükselten, gerekli itibarı kazandıran, insanoğlunun varlığını post-modern zamanlara ayinsel bir şekilde aktaran daha muhteşem bir film, zannederim yoktur ve olmayacaktır. Bununla beraber tüm izleyicileri aşan bir fikri temeli vardır. Sadece izleyerek anlaşılabilmesi imkan dahilinde değil gibidir. Ezoterik anlatım filmi daha da yukarılara taşır...<br />
<br />
Film, 1968 yapımlı. Çekildiği yıl itibariyle, insan evladı yapmış olamaz, gillerden bir film denilebilir 2001: Bir Uzay Macerası'na. Zira daha o güne kadar hayal olan pek çok şey filmde vardır. Tek tek saymakla vakit kaybetmeyelim ama film zaten, gününe göre, tamamen uçuk durumdadır.<br />
<br />
Stanley Kubrick'i daha da yükselten bir film demek yeterli olacaktır sanırım. Stanley amcayı bile daha yukarı çıkarıyorsa, daha nasıl övülür, daha nasıl nitelenir bilemiyorum. İzlemeden ölmeyecek filmler listesinin en nadide kısımlarından birinde yaşar filmimiz. O sebeple izleyiniz, der, daha da eğleşmem buralarda. Daha uzun yazı bekler :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">2001: A Space Odyssey (1968) 9 / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-59899520675211132582012-10-18T18:00:00.000+03:002012-10-18T18:00:07.931+03:00Quiz Show (1994) & 8½ (1963) <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-Vmf0EBi1LmM/UH6tbzmVnaI/AAAAAAAACQE/wBGcy2MAwi8/s1600/Quiz+Show+(1994)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-Vmf0EBi1LmM/UH6tbzmVnaI/AAAAAAAACQE/wBGcy2MAwi8/s1600/Quiz+Show+(1994)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Robert Redford'un eleştirel filmlerinden bir başkası. Bu sefer, 50'li yıllarda televizyonda yayınlanan bir bilgi yarışmasındaki şikeyi gözler önünde işlerken alttan alttan sisteme dokunmasına şahit oluyoruz abimizin. Çok hoş bir hikaye ve hikayeyi diri tutan bir senaryo...<br />
<br />
Ralph Fiennes'ın böyle yakışıklı ve karizmatik rollere hiç gitmeyeceğini düşünürdüm. Alakası yokmuş. Bir hayli uymuş hatta o gülümsemesi tuzu biberi olmuş karakterin. Rol için düşünülen Tim Robbins, sanmıyorum ki, bu kadar başarılı olabilsindi. John Turturro ise inanılmazları oynuyor. Canlandırdığı karakteri nasıl yorumlamış, nasıl bir hava katmış, anlamak için izlemek lazım. Böyle yardımcı oyuncular oldukça sinema yaşamaya devam edecek :)<br />
<br />
<a name='more'></a>Televizyon dünyasının içine dair hoş bakışlı bir film için kesinlikle önerilir. Hatta ters vuran kurgusuna hayran oldum. Gerçek bir olaydan esinlenmiş olması da filme bir ton daha katıyor ki alınan zevkle doğru orantılı...<br />
<br />
Sonuç olarak yönetmeni olsun, senaryosu olsun, oyunculuları olsun, çok iyi bir film Quiz Show. Şike'yi izleyin bir ara.<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Qui</span></b><b><span style="color: #660000;">z Show (1994)</span></b><b><span style="color: #660000;"> 7+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-VdbDt8Vj49o/UH6tixPdtRI/AAAAAAAACQM/1qOsAplm4Uk/s1600/8%C2%BD+(1963)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-VdbDt8Vj49o/UH6tixPdtRI/AAAAAAAACQM/1qOsAplm4Uk/s1600/8%C2%BD+(1963)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Sanırım yıl 2003'tü. O zamana kadar farklı gibi gelen bir mekanda, yine o zamana kadar farklı gibi gelen insanlarla izlediğim çok farklı bir filmdi Otto e mezzo (Eight and a Half). Hiç sıkılmadım desem ciddi manada doğru söylemiş olurum. Zira filmden ciddi manada haz aldım. Lakin anladıklarımı ortaya döksem koca bir hiçten belki biraz azı çıkardı ortaya. Bununla beraber o anlaşılmışlığın azlığı çoğu anlaşılmışlığın çok çok önündeydi. Niceliklerin niteliklerden bu kadar ağır darbe almalarına ilk şahit oluşumdu belki bu sahne!<br />
<br />
Federico Fellini. Büyük usta. Çok büyük sanatçı. Kişiselliğini, genelleştirme eğilimlerine bulaşmadan ortaya koymasıdır bunun en büyük şehadeti. Bergman'dır o. Farklıdır. Filmi de kendisi gibidir. Kaçıncı izleyişim oldu. Hala hiçbir filmden aldığım hazzı tam anlamıyla bundan aldığım hazla karşılaştıramıyorum. Farklı. Evet farklı. Çok farklı.<br />
<br />
Bir sanatçının kendi iç dünyasının neye benzediğini merak edenler için çekilmiş diyeceğim, filme bir misyon yükleyeceğim. Fellini'nin peşlemesinden korkuyor ve hemen vazgeçiyorum. Sadece izleyin diyorum. Erkeklere daha da izleyin diyorum. Erkekseniz izleyin diyorum :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">8½ (1963) 8+ / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-78665002142431400382012-10-18T12:00:00.000+03:002012-10-18T12:00:08.272+03:00As Good as It Gets (1997) & The Painted Veil (2006)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-A27LNkElVGM/UH6pdqkJ0TI/AAAAAAAACOM/efbc0_c5VMY/s1600/As+Good+as+It+Gets+(1997)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-A27LNkElVGM/UH6pdqkJ0TI/AAAAAAAACOM/efbc0_c5VMY/s1600/As+Good+as+It+Gets+(1997)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Obsesif kompülsif. Hayatımda saygın yeri olan sendrom(!)lardan. Her insanda olduğu kadar var bende de. Ama fazlasıyla barışığım kendileriyle. Zaten basit şeyler ama böyle bir şeye sahip olmanın garip bir hazzı peydah olmuş durumda bünyede. Öyle :)<br />
<br />
Filmimizin asıl kahramanının da en belirgin özelliği bu tür bir kişiliğe sahip olması. Zaten film de bu kişiliğin devinimi üzerine kurulu. Jack Nicholson öyle bir can vermiş ki karaktere, kızılıyor, seviliyor, yüzüne bakılmak istenmiyor, bağrına basılası hale geliyor vs vs. Her türden duyguyu yaşatıyor 139 dakika boyunca. Büyük oyuncu tanımı içine gerçekten hak ederek giren sayılı aktörlerden biri olunca insan, bunları yapması kolay tabi :)<br />
<br />
<a name='more'></a>Aynı şekilde Helen Hunt da enfes bir performans sergilemiş. Bu tür rollere zaten aşina idi ablamız o yıllarda. Hatta 90'ların ikinci yarısından sonra sadece böyle rollerde oynadı desek yanılmış olmayız. Bu filmle de zirve yapmış ve oscarı hak ederek almış. Kutluyoruz.<br />
<br />
Hayata dair çok hoş filmler kategorimde yer bulmuş durumda As Good as It Gets. İzleyip de sevmeyecek, iyi vakit geçirmeyecek sinemasever yoktur veya çok cüzi bir sayıdadır sanıyorum. Böyle de önermiş olayım.<br />
<br />
Yukarı tamamlamamak haksızlık olur diye düşünüyorum;<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">As Good as It Gets (1997) 7 / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-F97HWyZOKOE/UH6pwKdfVAI/AAAAAAAACOU/hJ9wMgQnQhA/s1600/The+Painted+Veil+(2006)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-F97HWyZOKOE/UH6pwKdfVAI/AAAAAAAACOU/hJ9wMgQnQhA/s1600/The+Painted+Veil+(2006)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Sonuçları itibariyle bazı filmler çok nettir, bazıları değildir. Evet böyle ama bu kadar arada olarak algıladığım filmlerin sayısı çok az. Hikaye ve anlatılmak istenen şey çok düz gibi algılanıyor ilkin. İçeriğine girmiyorum ama her izleyen açısından çok basit algılanacak bir konu var. Ama işleniş olsun, işlerken kullanılan müzikler olsun, oyunculuklar olsun insanı arada bırakıyor. Vasat diyecekken durduruyor insanı, biraz daha düşünmeye sevk ediyor tüm filmi. Düşündükçe farklı güzellikler çıkıyor vs vs.<br />
<br />
Film, bir romandan uyarlanmış durumda. Daha öncekileri izlemiş değilim ama her daim aklımda idiler. Artık izlemem sanırım bundan sonra. Zira bu hikayenin daha iyi işlenecek olması az bir ihtimal.<br />
<br />
Tarih ve dram türlerini sadece aşk mevzusunun çevresinde birleştiren filmleri sevenler varsa öneririm The Painted Veil'i. Değişimler, değişmeyişler, kararsız kalışlar, yanlış tercihler, idealistlikler, ikinci şanslar, yeni şansları değerlendirişler, aşkı buluşlar, yanılışlar vs vs. Film yavan gibi dursa da altta yatan mevzu sayısı bir hayli fazla.<br />
<br />
Edward abi her daim oynuyor. Yine oynamış. Naomi Watts da iyi gibi. Olmuş yani film. Sevdim ben. Müziklere ayrıca dikkat. Üste tamamlatan müzikler var.<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">The Painted Veil (2006) 6+ / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-16925196594774798562012-10-17T17:30:00.000+03:002012-10-17T17:30:03.557+03:00The Avengers (2012) & Jaws (1975)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-Bfo0tKa-1dc/UH6jOsba4iI/AAAAAAAACMU/oMDvix7cLVA/s1600/The+Avengers+(2012)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-Bfo0tKa-1dc/UH6jOsba4iI/AAAAAAAACMU/oMDvix7cLVA/s1600/The+Avengers+(2012)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
2000li yılların sanırım en sansasyonel sinema gelişmelerinden biri patlayan süper kahraman filmleri. Marvel olsun DC Comics olsun her dünyaya ait süper kahramanların ultra müthiş efektli filmlerini izledik durduk neredeyse her sene. Demir Adam ile zirve yapan popülerlik artık evrenlerin toplanmasını farz kıldı da en nihayetinde The Avengers'i izleyebildik.<br />
<br />
<a name='more'></a>Filmi çok öncelerden bekledim ama sinemaya geldiğinde gidesim gelmedi bir türlü. Gitmek istediğimde de nasip olmadı. Kaldı bugüne. Yorumların geneli güzeldi. Tabi hal böyle olunca insan beklentiyi yükseltiyor. Alt metni olan, görüntü yönetmenliğinin çatır çatır konuşturulduğu bir şey bekliyor. Belki tam olarak bu damardan bir şey beklemiyor ama bunlardan da olacak diye umuyor.<br />
<br />
Film bir kere fena bir şekilde hareketli. Kaç karşılaşma, kaç meydan savaşı var sayılamaz durumda. Efektler müthiş. Çok kaliteli espriler var ve hepsinde fazlasıyla eğleniliyor. 143 dakika olmasına rağmen çok kolay izleniyor. Hatta ne ara bitti anlamadım bile. Ama işte ne yazık ki beklediğim tarzda extralıklar bulamadım filme. Çok kaliteli bir eğlence filmi olmaktan başkası denemez durumda.<br />
<br />
Türünün en başarılılarından olduğunu belirtmek lazım. Keşke bu hava yakalanmışken seri hiç bitmese. Belirlenmiş plan umarım devam eder. Oyuncular yaşlansa bile yenileriyle devam edilir de her sene böyle filmleri izlemeye devam ederiz. Zira sinemanın böyle filmlere de ihtiyacı var.<br />
<br />
Hasılı rüya tadında geçecek bir 143 dakika için ideal. İzlemeyen de kalmaz sanırım :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">The Avengers (2012) 6+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-OjBv2npEOz0/UH6jkqODq4I/AAAAAAAACMc/tjCA7ZHz9Xs/s1600/Jaws+(1975)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-OjBv2npEOz0/UH6jkqODq4I/AAAAAAAACMc/tjCA7ZHz9Xs/s1600/Jaws+(1975)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Temelde ikiye ayrılır filmler; eğlencelikler, sarsıcılar. Bir de bunların hangisinin altında olduğuna tam karar veremediğim, biri gibi gözüküp diğeri gibi olanlar vardır. Jaws tam anlamıyla böyle bir film olagelmiştir benim için. İlk bakıldığında çerezlik bir korku filmi gibi algılamamak elde değildir. En azından benim için değildi. Zira çoğu izleyici gibi ilk izlememi çok erken yaşlarda yaptım bu filme. İlkokul yıllarının verdiği o ürkeklikle beraber hem korktum izlerken hem sudan çekindim, dolayısıyla yüzmekle olan ilişkim zedelendi vs vs, hem de eğlendim. Ama daha sonraki yıllarda gerçekleşen her izlememde toplumsal bir film olduğu gerçeği çok bariz bir şekilde gözüktü. Bu izleyişimde ise bu durum tavan yaptı ve hepten saygın bir konuma yükseldi bu esaslı film.<br />
<br />
Steven Spielberg sinemasının yüz akı (yüz aklarından biri) demek istiyorum Jaws'a. Zira 60'lı yıllarda yükselip 70'li yıllarda çok farklı şekillere giren o hareketten tutun, taşra kapitalizmine kadar pek çok mevzu metin aralarında çok güzel işleniyor. Keşke ataleti yensek de bir inceleme yazsak şu filme, dedim durdum film boyunca. Sonradan izlemelerimde böyle hissettiğim film sayısı çok azdır bu arada :)<br />
<br />
Müzikleri olsun, ikiye bölünmüş kurgusu olsun, alt metni olsun çok hoş bir film Jaws. İzlemeyen yoktur ama bir de bu gözle izleyin derim.<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Jaws (1975) 8+ / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-326093012331589302012-10-17T11:34:00.001+03:002012-10-17T11:34:10.686+03:00Dog Day Afternoon (1975) & Red Dog (2011)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-4MFdXLGASr4/UH5sh2M57kI/AAAAAAAACKg/i5D7Ccetcto/s1600/Dog+Day+Afternoon+(1975)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-4MFdXLGASr4/UH5sh2M57kI/AAAAAAAACKg/i5D7Ccetcto/s1600/Dog+Day+Afternoon+(1975)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Sidney Lumet ustanın yine güzel bir çalışması. Dönem Amerika'sının tüm eleştirel bakılabilecek noktalarını senaryoya cuk diye oturtmuş. 60'lardan hafif hafif 70'lere evrilen bir ülkenin o anki kültür erozyonuna şahit olurken aynı zamanda gerçekten yaşanmış bir olayı yaşıyoruz.<br />
<br />
Oyunculuklar, replikler vs film bu açılardan çok takdirlik. Al Pacino'nun en dehşetli yılları zaten. The Godfather'le kalplere yerleştiği, bir daha da o yeri bırakmayacağını tüm aleme gösterdiği yıllar. Tüm heybetiyle toy Al Pacino'yu izlemek bile fazlasıyla kafi hasılı.<br />
<br />
<a name='more'></a>Banka soygunu deyip geçmemek lazım. Stockholm sendromunun en güzel işlendiği filmlerden de ayrıca. Hatta bu sendrom dendiğinde akla ilk gelen film bile. Gerçi benim için The Last Samurai daha bir ele avuca gelir bu açıdan ama mevzumuz bu değil şimdi :)<br />
<br />
Masumiyetin safiyaniyetle karıştığı bu tür filmler her daim giderlidir benim açımdan. Yine fazlasıyla keyifli bir izleyiş oldu. İzlemeyen varsa şiddetle tavsiye ederim.<br />
<br />
O uçak sesinde karambola giden hıçkırık sesleri vs. Of Allahım of...<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Dog Day Afternoon (1975) 7+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-qvp0o5o9qJE/UH5spUE1g-I/AAAAAAAACKo/ZVJOzzm2_1w/s1600/Red+Dog+(2011)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-qvp0o5o9qJE/UH5spUE1g-I/AAAAAAAACKo/ZVJOzzm2_1w/s1600/Red+Dog+(2011)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Köpek ve sahibi ilişkileri temelli filmler listeme yukarılardan bir yerlerden bodoslama girdi Red Dog. Tamam bir Hachiko değil bu kızıl köpekçiğin filmi ama anlatım açısından pek de geri kalmamış. Hatta filmdeki hüzün-neşe ikileminin dağılımı göz dolduruyor. Hachiko tarumar etmişti kalbi, bu ise o kadar acımasız değil. Güldürüyor ara ara :)<br />
<br />
Köpek sevgisi olmayan biri olmanın yanı sıra, bundan sonra da öyle bir sevgiye sahip olamayacağını düşünen biriyim. Pişman değilim, mutluyum bu sevgisizlikten. Zira köpek denilen mahlukat her zaman bir Red Dog veya Hachiko olmuyor efendim. Olsunlar, ben de seveyim. Buradan açık çek veriyorum hepsine :oleyo:<br />
<br />
Avustralya sineması açısından kayda değer bir yapım çıkmış hasılı karşımıza. Bize de izlemek düşer. 2011'in kenarda kıyıda kalmış izlenesi filmlerinden diyebilirim kolaylıkla.<br />
<br />
Avustralya toprağının Afrika'nınkilere gider yapacak kadar kızıllaştığını nahif bir kamera eşliğinde izleme imkanı da sunuyor film. Seviyorum böyle yan temalı filmleri. Sıcaklığına sıcaklık, izlenesiliğine izlenesilik katıyor :)<br />
<br />
Sözün özü, ailecek izlenebilecek film arayanlara da önerebileceğimiz bir film oluyor kendileri. Alıcısı fazla olurdu Hollywood yapımı olsaydı. Lakin bu kaderine boyun eğecek gibi duruyor. İzleyin demiş olayım.<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Red Dog (2011) 6 / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-32372941023982416952012-10-16T22:32:00.001+03:002012-10-18T11:38:10.488+03:00Uzun Hikaye - Bulgaryalı Ali Rises. Evet.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://3.bp.blogspot.com/-Bu6XLhsMXWQ/UH1eyrq3RGI/AAAAAAAACFo/RYCNLqazjLs/s1600/Uzun+Hikaye.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="http://3.bp.blogspot.com/-Bu6XLhsMXWQ/UH1eyrq3RGI/AAAAAAAACFo/RYCNLqazjLs/s400/Uzun+Hikaye.jpg" width="276" /></a></div>
<br />
Şu anki yazdığım satırların yerinde daha farklı şeyler olacaktı ey Arkadaş. Mustafa Kutlu'nun Uzun Hikaye'sini çok seven biri olarak, filmi sabırsızlıkla bekliyordum. 12 Ekim'de filme gidecek ve üzerine uzun uzun yazacaktım. Geçmiş zamanların o geçmişliğinin arasında sıkışıp kalmış masumiyetlerden girip, günümüz modernizminin çıkış noktalarının nerelerden neşvünema bulduğuna kadar pek çok şeye değindiğim bir yazı planlıyordum kafamda.<br />
<br />
<a name='more'></a>Olmadı sayın Arkadaş. Büyük bir sebebi yok ama kitabın çağrıştırdığı o güzelim duygular filmle beraber kirlendi. En hafif ifadeyle soldu o güzelim renk! Önce kitabın kapağı değişti film vizyona bile girmeden. Filmden bir kare ile hem de! Sonra filmin galasındaki o "klasik" "modern mi modern" gece yaşandı. Koptum tabi filmden. Artık sabırsızlıkla beklemedim o andan sonra. Ama hala bir tarafım merak ediyordu. Artık son elde kalan tutanak olarak Feride'ye kaldımdı. Ama o da değişmişti. Kitaptaki Ayla ile yer değiştirmişlerdi ve daha "modern" bir şekle bürünmüştü. Daha da açmayacağım bu mevzuyu, ki yeteri kadar "açılmış" filmde. Bence yeterli. Aferim!<br />
<br />
Öyle işte Arkadaş, gün geliyor güvendiğin dağlarda kar görüyorsun. Normalde kar ile bir alıp veremediğin olmasa da, tüm aklığına rağmen koyuyor yüreğine bir tutam al! Kara yine de küsmüyorsun ama Mustafa Kutlu'lar ile artık eski rabıtanı koruyamıyorsun. Hemen not düşmüş olayım, kapağı değiştirmek kendi fikri diye duydum. Gerçi fark etmez, yayınevi bile teklif etse idi çok keskin bir şekilde reddetmeliydi. Karakterlerine sahip çıkmalıydı vs vs. Yolu açık olsun...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-83chbHi77-8/UH1hW6ZX8DI/AAAAAAAACHU/rLAQkNHzPDE/s1600/Uzun+Hikaye+1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="238" src="http://4.bp.blogspot.com/-83chbHi77-8/UH1hW6ZX8DI/AAAAAAAACHU/rLAQkNHzPDE/s400/Uzun+Hikaye+1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Filme de not düşmüş olalım ucundan. Bence güzel bir film. Ali'yi zaman zaman modern zamanların usta bir ozanına (Köroğlumsu) döndüren o kasıntı didaktik dil dışında anlatım iyiydi. Benim için ara sıra hatırlanıp duygulanacak, hoş bir film.<br />
<br />
Tuğçe Kazaz olayına girmiyorum. Filmde oyuncu seçimi olarak felaket olan tek tercih. Hani git Belediye Başkanı'nı oynat ama Munire'yi oynatma lütfen o kızcağıza. Anlamadım bu tercihin sebebini. Anlayacak gibi de değilim. Osman Sınav'ın işleri deyip geçelim, ne yapalım...<br />
<br />
Bir de Ushan Çakır gitmemiş sanki o narin karaktere. Çok donuk bir hava katmış. Bunun sebebi anlaşılabilir ama zoraki bir çıkarım olacaktır sanıyorum. O sebeple o seçimi de tutmadığımı belirtmiş olayım.<br />
<br />
Sonuç olarak kitap ile alakalı mevzularda kötü, ortadan bakıldığında güzel bir film Uzun Hikaye. Kenan İmirzalioğlu hayatının rolünü oynamış diyebilirim. Sırf onu izlemek için bile gidilir filme. Ali gibi karakterler çok uzaklar bize. Sırf o uzağı yakın kılmış olması bile yeter. Çok muazzam, süper, felaket oynamış. Çok güzel :)<br />
<br />
İlk hafta sonu itibariyle 90 bin kişi izlemiş filmi. Az geldi. Bence gidin yine de...HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-83976091130158412262012-10-10T14:44:00.001+03:002012-10-10T14:48:58.788+03:00Yeelen (1987) & The River (1951)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-mNPmev97EJ0/UHVakJ1GW6I/AAAAAAAACEE/gN58u_PfxDU/s1600/Yeelen+(1987)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-mNPmev97EJ0/UHVakJ1GW6I/AAAAAAAACEE/gN58u_PfxDU/s1600/Yeelen+(1987)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
İsmini sıklıkla duyduğum Afrikalı yönetmenlerden Souleymane Cisse'nin izlediğim ilk filmi Brightness. Film de ismi gibi tamamen bir Işık güzellemesi. Bu kadar büyüleyici bir şey olduğunu hiç sanmazdım. Hani yokluk filan diyoruz ya bazı filmleri överken, bu filmde bunun kralı var.<br />
<br />
<a name='more'></a>Film tam anlamıyla güzel bir fantastik örnek. Dini inanışların reelize edilmesi, fantastik öğelerin sırıtmadan anlatım aracı haline getirilmesi vs filmi fazlasıyla dikkat çekici yapıyor. Anlatım derli-toplu. Sırf bu açıdan bile alkışı hak ediyor.<br />
<br />
Afrika doğasının belgeselvari görüntüleri bile yeter aslında. Kamera kullanımını beğendim. Sahne seçimlerinin karşılaşmalardaki şahsiyeti de gözden kaçmamalı. Anlatıma hep destek veren unsurlar olmuş bunlar.<br />
<br />
Mali sineması için gurur kaynağı denilebilir film için. Şu filmin ışıltısına sahip kaç filmimiz var diye bir düşündüm, pek de gelmedi aklıma. Bunları izleyip, daha mantıklı esinlenişler yapabilir bizimkiler. Hollywood sentetizminden ziyade böyle spüral takılanlar her zaman yeğdir. Harbiden aferin Süleyman abiye.<br />
<br />
Farklı bir şey izlemek isteyenlere öneririm. Hatta istemeyenler bile bakabilirler :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Yeelen (1987) 6+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-HnG71sF88M4/UHVaptcfsjI/AAAAAAAACEM/qAYNEhEwPrY/s1600/The+River+(1951)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-HnG71sF88M4/UHVaptcfsjI/AAAAAAAACEM/qAYNEhEwPrY/s1600/The+River+(1951)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Adını duyardım ara ara bu filmin ama hiç izleme isteği oluşmamıştı. Hindistan sinemasının klasik bir örneği zannımdan kaynaklanıyordu bu durum ama en sonunda aradan çıkarayım dedim. O da nesi sayın seyirciler, film bayağı bayağı filmmiş. Gram Bollywood değil hatta. Aksine tam anlamıyla 50'li yılların harbici örneklerinden bir tanesi. Lakin tek Bollywood kısmı, filmin Amerika Birleşik Devletleri'nin herhangi bir eyaleti yerine Hindistan'da geçmesi. Ki zaten filmin yönetmeni de Jean Renoir usta. Neden üstüne basa basa İndian diyorlar bu filme, anlamadım! Evet, sadece böyle bir fark var ve sadece bu fark filmi Hindistan filmi yapıyor. Ne hazin bir durum. Sanatın çizgilerinin böyle soyut şeylerle belirlenmesi vs vs.<br />
<br />
Bayağı bayağı film dedim ama harbiden öyle. Üzerine bir hayli konuşulası yapımlardan The River. Ama Türk izleyicisi açısından tam bir kayıp hazine durumunda. İzleyen 3 kişi tanıyorsanız mucize ile karşı karşıyasınız demektir!<br />
<br />
Ben anlatımına vs hayran kaldım. Böyle bir şey beklemediğimden kaynaklanıyor da olabilir ama düşünüyorum da, filmin o üst düzey akranlarının yanında hiç geride kalmadığı algıma ispat olacak şeyler buluyorum devamlı. Hak ediyor hasılı...<br />
<br />
Ben fazlasıyla sevdim. Sinemayı gerçekten sevenler baksınlar derim. Hadi arkadaşlar izleyin bu filmi :D<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">The River (1951) 7 / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-31819879260130958782012-10-09T16:50:00.005+03:002012-10-09T16:50:47.861+03:00Total Recall (1990) & Fetih 1453 (2012)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-JFJLUCzCUsI/UHQpnWSGOhI/AAAAAAAACCg/6TUtg5gE3xw/s1600/Total+Recall+(1990)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-JFJLUCzCUsI/UHQpnWSGOhI/AAAAAAAACCg/6TUtg5gE3xw/s1600/Total+Recall+(1990)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Aslında ilkten Arnold Schwarzenegger filmi diye burun kıvırılma olasılığı bir hayli fazla ama senaryonun Philip K. Dick'in bir hikayesinden uyarlanmış olması, bu yüksek olasılığı bir anda yerle yeksan ediyor. Muhteşem fikirlerin, hayal gücünün elemanı diyebileceğimiz PKD'nin ekmeğini yiyor hasılı film.<br />
<br />
<a name='more'></a>Hikayenin orijinalliğini çıkarınca, ortaya pek de bir şey kalmıyor. Ama bu türün neredeyse ilklerinden olması bir hayli önemli kılıyor filmi. Inception dahil, gerçek hangisi diyebileceğimiz filmlerin nispeten öncülüğünü daha sağlam bir filmin yapmamış olması, bu türün daha neden bir türlü yükselemediğini veya neden bu kadar geç yükseldiğini açıklıyor bana. Tam bir açıklama değil elbette bu ama fikir veriyor en azından. Ya bu filmdeki gibi dozu kaçmış dan dan bir tavır takınacaksın ya da pek çok diğer türdeşi gibi sıkıcı bir psikolojik labirent kuracaksın. Her iki durumun da ortası olmuyor genelde ve ortaya çoğu insanın beğenmediği, sıkıcı veya vasıfsız bulduğu filmler çıkıyor.<br />
<br />
Ama konumuz Total Recall :) Remakesi öncesinde bir tekrar yapayım dedim ve ilk izlediğim hazzı yeniden aldım. Yeni filmin bu kadar olabileceğini sanmıyorum ama efektlerin 2012 versiyonlarını izlemek ister deli gönül. 1990 yılının efektleri her ne kadar o yıla göre mükemmel olsa da şimdi izlendiğinde fena halde sırıtıyor. Ama pek çok efekt olayının ilk denemelerini bünyesinde barındırması güzel bir sempati sağlıyor.<br />
<br />
Sevdiğim filmlerdendi, bu konumunu devam ettirmeye devam ediyor halihazırda. Gerçek hangisi filmlerini seviyorsanız bu öncü denemeyi öneririm.<br />
<br />
Erken dönemliliğini de ön plana koyarak yukarı tamamlıyoruz;<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Total Recall (1990) 6 / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-O9NeNu0ZaR4/UHQpvUmJXFI/AAAAAAAACCo/DK_41RDvrdY/s1600/Fetih+1453+(2012)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-O9NeNu0ZaR4/UHQpvUmJXFI/AAAAAAAACCo/DK_41RDvrdY/s1600/Fetih+1453+(2012)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Her zaman yakındığımız, lan adamlarda bizdeki tarihin gramı yok neler neler çekiyorlar ya Hu, serzenişlerinin değişmez lakırdısıdır İstanbul'un Fethi. Haklı bir değişmezliktir bu. Zira dünya tarihinde benzerleriyle beraber çok önemli bir yer teşkil eder. Bu mühim olayın kazanan tarafında olmanın getirdiği sorumlulukları tarih boyunca pek yerine getirmedik. Bir ayağı da sinema idi bu sorumluluğun ve daha çekilme haberlerinden itibaren çok fena bir merak hasıl oldu bünyelerde. Blogda da yazmıştım birkaç kere, şimdi yeniden söylemek gerekmez zannedersem, yılan hikayesine döndü desek azdır. Önce biraz çekildi, berbat bir şey çıktı ortaya. Sonra, bizle alakası yok, bu görüntülerin dediler vs vs. Neyse, geçmişi deşmeyelim şimdi :D<br />
<br />
Film üzerine çok konuşulur da, aslında konuşulmalı da pek isteksizim nedense. Filmi, umduğumdan da iyi buldum aslında. Ama bluraydan sonra bir daha izleyip daha detaylı bir yazı daha mantıklı olacak gibi.<br />
<br />
Film bayağı bayağı olmuş. Tabi acemice bir aşk anlatımı var, sonra yine acemice rekabetler var filan ama bu tür bir filme göre oldukça iyiydi. Türkiye standartları açısından ise çok çok iyiydi. Oyunculukları çıkarırsak, görselleri biraz daha artırır ve kaliteye bezersek eksiksiz bir Hollywood filmi çıkar ortaya. Bu haliyle bile iş yapardı Hollywood'da. Ama tabi başarısız eleştirilerini göğüslemesi lazımdı yine de :)<br />
<br />
Ulubatlı Hasan böyle bir insan değildi, Fatih de böyle değildi, Akşemseddin de... Uzun uzun eleştirilecek noktaları var. Ama maksat hasıl olmuştur efendim.<br />
<br />
Keşke Fatih Aksoy "parayı ben yatırdım, ben çekecem, banane banane" dememiş olsaydı da savaş sahnelerini zoomsuz izleyebilseydik. Bir savaş filminde savaş sahnelerinin daha kaliteli olmasını bekliyor insan.<br />
<br />
Neyse kısa keseceğiz dedik, hafiften uzuyor. Ben son tahlilde, tahmin ettiğimden ziyadesiyle beğendim diyebilirim. Bu kadarını beklemiyordum. Afferim diyor yukarı tamamlıyoruz;<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Fetih 1453 (2012) 5 / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-10827276823679565682012-10-09T11:35:00.002+03:002012-10-09T11:39:30.331+03:00Andrei Rublev (1966) & Army of Shadows (1969)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-oeoVw8w9jEI/UHPgJkoeKrI/AAAAAAAACA8/q37Gq2UkuJw/s1600/Andrey+Rublyov+(1966)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-oeoVw8w9jEI/UHPgJkoeKrI/AAAAAAAACA8/q37Gq2UkuJw/s1600/Andrey+Rublyov+(1966)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Filmleri nasıl değerlendirmeli? İzlediğinizden anladığınız şeylerin oluşturduğu yekünlerle mi bir değer biçmelisiniz filmlere yoksa filmlerin "şunları şunları anlattım" dediklerine göre mi? Bu tip sorular her sinemaseverin aklında bir şekilde yer bulan sorular. İşte bu film tam olarak bu soruları hortlatan cinsten bir yapım. Çok zor, çok.<br />
<br />
Ne yazık ki söylemem lazım. Bu film beni aşıyor. Aştı. Dahası şöyle ki, filmi hakkıyla anlayabilecek insan evladının olduğunu sanmıyorum. İlla ki yönetmen kaynaklı bilgiler olmalı yoksa olmaz, olamaz. Filmi tam anlamıyla anlamak imkansız!<br />
<br />
<a name='more'></a>Anladığım kadarıyla mükemmel. Aslında her film anladığımız kadarıyla var olur zihinlerimizde ama bu filmde belirtmek gerekiyor bu durumu. Zira gerçekten emin olamıyorsunuz anladığınız kadar olduğuna. O kadar yüce simgeler, o kadar engin imgeler var ki...<br />
<br />
Mest olmuş olabilirim ama bunun sebebi anladıklarımın anlamadıklarımın yanında ufacık bir haşiye miktarınca olduğuna olan inancımdan kaynaklanıyor. Üzerine inceleme filan değil bildiğiniz koca koca kitap yazılacak bir film Andrei Rublev. Andrey Tarkovskiy'in en baba filmi olabilir. Çok üst bir film. Bu böyle gider :)<br />
<br />
Kesinlikle çok kereler izlemek lazım bu filmi. Ben öyle yapıyorum, yapacağım. Siz de yapın :)<br />
<br />
Az olduğunu biliyorum ama anlamadığım manalara puan veremem, şimdilik benim için gayet üst olan bir puan vereyim, her izlediğimde gerekli güncellemeleri yaparım :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Andrei Rublev (1966) 8+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-ugT2BhsuIlM/UHPgQWmKUQI/AAAAAAAACBE/46QrnLdypvU/s1600/L'arm%C3%A9e+des+ombres+(1969)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-ugT2BhsuIlM/UHPgQWmKUQI/AAAAAAAACBE/46QrnLdypvU/s1600/L'arm%C3%A9e+des+ombres+(1969)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Sinema deyince, saf sinema desek daha doğru, aklıma gelen birkaç isimden biridir Jean-Pierre Melville. Ne zamandır güzel bir tekrarı hak ediyordu bu ulaşılmaz saflıktaki filmi. Bayram hediyesi olsun istedim, çok da güzel oldu hani :)<br />
<br />
2. Dünya Savaşı yıllarındayız. Savaş dönemindeki baskıya verilen bir direniş izliyoruz. Ama farklı bir direniş. Detayına inmeyeyim ama sıfır klişeli bir direniş bu. Uçan kaçan ajanlar, atraksiyonlu kovalamaca sahneler, yağmur gibi yağan kovanlar... hiçbiri yok bu direnişte. Tek bir şey var; ajanların psikolojileri.<br />
<br />
İngiliz türdeşleri kadar sağlam bir film. Gerçi bu biraz daha ileride gibi. Zira İngiliz türdeşlerinde, sadece senarist gerçek ajandı. Bunda ise hem senarist hem de yönetmen gerçek ajan ve gerçek olaylar üzerinden gidiyorlar film boyunca. Filmi inanılmaz kılan da bu zaten. Bu kadar gerçeklik, bu kadar safiyane bir şekilde nasıl bu kadar destansı bir halde anlatılabilir.<br />
<br />
Kadro inanılmaz durumda. Sadece kadrosu için bile izlenir şu film ama daha fazla konuşup arkadaşlarının arasına şey yapmamak adına kısa keselim.<br />
<br />
İzlenmeli bu film. İzlemeden ajan filmi izledim demeyin, gülebilirler bıyık altından :D<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Army of Shadows (1969) 7+ / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-25440161391303656452012-10-05T17:48:00.000+03:002013-01-08T12:52:44.976+02:00Uçuş Denemeleri - İbrahim Tenekeci<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-mXX8Dh-TlFg/UG7xFm13daI/AAAAAAAAB_g/jrFT1R7uxjo/s1600/U%C3%A7u%C5%9F+Denemeleri+-+%C4%B0brahim+Tenekeci.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="http://1.bp.blogspot.com/-mXX8Dh-TlFg/UG7xFm13daI/AAAAAAAAB_g/jrFT1R7uxjo/s400/U%C3%A7u%C5%9F+Denemeleri+-+%C4%B0brahim+Tenekeci.jpg" width="255" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şairler (sadece) şiir yazsınlar derim genelde. Mümkünse edebiyattan
başka mevzulara eğilmesinler vs...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çok bencil ve ayakları yere basmayan bir istektir bu.
Farkındayım ama genel eğilim o ki, güzelim şiirler kirleniyor tersi durumlarda.
En iyi ihtimalle, çiziliyorlar... Kalem insanlaşıyor (ise), şiir
sıradanlaşıyor...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gidip İbrahim Tenekeci'yi bu yaraya ilaç gibi göstermeyeceğim
ama sanki o dolaylardan bir çalışma Uçuş Denemeleri; çok dingin, serbest,
rahatlatıcı, evhamdan uzak, (belki gerçek tevazuyu da ekleriz bunlara).</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hayat bazen soyutlaşmalı... beklentisi oluşuyor insanda. Ara
ara bende oluşur en azından. Yadsınamaz gerçekliğe bir gider midir bu, yoksa kişinin kendi
yalınlığına duyduğu tiksinti mi? Bilemiyorum. Ama var böyle bir şey. Hatta
hayata dair karşılaştığımız tüm insani çıkmazların yegane sebebi budur
sanıyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Belki fazla sanıyorum..? Dert anlaşıldı sanırım. Son sanış olsun şimdilik. Nokta zamanı.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kitap güzel. Fazlasıyla sevdim. En azından ismi vurgulu geçsin
istedim. Okuyoruz (kitapları), sadece ismen yazıyoruz, bazılarına ayıp oluyor. Uçuş Denemeleri'ne bari yapmayalım dedim. Hem uzun aramızı da bitirmiş olalım; kısa yorumla...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Soyutluğu kabullenmişlere Selam(!) olsun. İbrahim Abi'yi tanıyanlar göreve!</div>
HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-64746949397961080932012-09-24T17:50:00.000+03:002012-09-24T17:50:00.068+03:00The Hunger Games (2012) & The Conspirator (2010)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-2mO17VsjtAo/UGA62A53-VI/AAAAAAAAB98/tW_iWY3Oydk/s1600/The+Hunger+Games+(2012)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-2mO17VsjtAo/UGA62A53-VI/AAAAAAAAB98/tW_iWY3Oydk/s1600/The+Hunger+Games+(2012)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Popüler yazımlara hiç eğilimim yoktur. Edebiyat gözüyle de bakamıyorum. Sırf para için yazılmış serilerin bu kadar çok el üstünde tutulmuş olmasına da anlam veremiyorum. Bunlarla beraber önyargılı değilim. Her kalem oynatış güzeldir, saygıdeğerdir önyargısız değerlendirilene kadar :) O sebeple roman serisine bir şey demiyorum şimdilik.<br />
<br />
<a name='more'></a>Ama film olmamış. Kötü değil ama öyle olmuş denecek durumda değil en azından. Üzerine kelam etmeyi bırakın, değerlendirilecek kısımları bile fazlasıyla az. Distopyalıktan kurtarıyor biraz, o kadar. Eminim güzel yazılmış bir seridir. Yoksa bu kadar el üstünde tutulmasını, sadece filme bakarak, ciddi manada hayal kırıklığı sebebi sayarım. Sevdiğim-saydığım insanlar da hayırla anıyor seriyi, eğer filmden fazla bir farkı yoksa gözden geçirmem gekerecek durumlarını :D<br />
<br />
Senaryoyu çok güçsüz buldum. Gelişimler o kadar üstünkörü ki sanki, okudunuz ya kardeşim kitapları, daha ne istiyorsunuz, demişler. Başka açıklaması olamaz zira.<br />
<br />
Gençlik filmi kısacası. Aslında tepki oyu olarak şöyle allı pullu bir 1 puan vermeli ama yapmıyoruz öyle bir şey tabii ki ve sıradaki filmlerde seviyenin daha yukarı çıkmasını umarak veriyoruz puanını;<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">The Hunger Games (2012) 4 / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-WF4zhG86UUo/UGA68ftQ6vI/AAAAAAAAB-E/1sxpAyJKrMA/s1600/The+Conspirator+(2010)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-WF4zhG86UUo/UGA68ftQ6vI/AAAAAAAAB-E/1sxpAyJKrMA/s1600/The+Conspirator+(2010)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Usta oyunculardan Robert Redford'un çektiği filmlerden biri. Çektiği için demiyorum, tam da onun tarzında olduğundan vurgulayayım dedim :) Diğer pek çok filmi gibi yine etliye sütlüye dokunduğu bir film. Yine uyumayı ontolojik bir vasıfmışçasına kabullenmiş Amerikan halkına karşı bir uyanış reçetesi vs vs. Ama bu sefer diğer filmlerden biraz farklı yaklaşmış olaya. Salt didaktik üslup yerine daha içten, daha vurucu, daha insani bir tavır takınmış. Bunun da en güzel yöntemi tabii ki adalet teması!<br />
<br />
Ben filmi sevdim. Redford'un diğer filmleri gibi sandığımdan biraz kasılma bekliyordum ama hiç alakası olmadığı daha ilk başlarda hemen belli oluyor. Ve rahat rahat bir izleme imkanı sunuyor The Conspirator.<br />
<br />
Adalet üzerine, sivil haklar temelli yapılan filmler arasında öyle çok yukarılarda değil ama sempatik bir havası da yok değil. Olsa olsa sadece, mahkemedeki savunma ve ithamların metinleri daha zekice yazılabilirdi, gibi bir eleştiri yapılabilir sanırım. Bunun dışında eksiği gediği pek yok.<br />
<br />
Robert Redford'un ünlü oyuncu oynatma geleneği aynı hızla devam ediyor bu arada. Güzel de oluyor valla :)<br />
<br />
Ben izleyin derim. Yukarı tamamlıyoruz;<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">The Conspirator (2010) 6 / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-59700892282653871542012-09-24T13:43:00.002+03:002012-09-24T14:00:40.561+03:00Serpico (1973) & 21 Jump Street (2012)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-C-EcZv4GSSE/UGA3kzDIaxI/AAAAAAAAB8Y/FK8MBW0HdHw/s1600/Serpico+(1973)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-C-EcZv4GSSE/UGA3kzDIaxI/AAAAAAAAB8Y/FK8MBW0HdHw/s1600/Serpico+(1973)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Polis teşkilatıyla bu açıdan alakadar izlediğim ilk film olabilir Serpico. Şöyle bir düşünüyorum, daha öncesinde izlediğim yok sanırım. O sebeple sinema ile tanışmamı sağlayan filmlerden diyebilirim Serpico'ya. Hatta o kadar etkilemiştir ki film zamanında, sakal takıntımın sebeplerinden biri bu film bile olabilir. Bu izleyişimde bu geldi aklıma :) Zira yine düşünüyorum da, Al Pacino'nun şu halinden daha karizmatik bir sakal bıyık kombinasyonu yerleşmemiş şimdiye kadar zihnime. Bir insan evladına, hele ki Al Pacino kadar çirkin birini dahi insana benzetiyor, daha fazla yakışamaz sakal.<br />
<div>
<a name='more'></a><br />
Şimdi filmi sırf sakal bağlamında bitireceğiz yorumu, olmayacak :)</div>
<div>
<br />
Kokuşmuşluğa doğru dik duruşlara dair enfes bir filmdir Serpico. Sanırım taze bir nefes edindim bu izlememle. Sistemin tüm çarpıklığına rağmen her zamanda her mekanda illa doğru insanların olabileceği inancıma bir destek gelmiş olabilir. Sırf bu açıdan bile fazlasıyla mühim bir film oluyor kendileri.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Filmin asıl olayı Al Pacino'nun dikkat edilesi oyunculuğu tabii ki ama Sidney Lumet'i anmadan da olmaz. Böyle büyük ustaların varlığına ne kadar şükretsek az. Sinemaya kazandırdığı kaçıncı köşe taşı bu film saymak bile istemiyorum. Abinin filmlerini izleyiniz, derim daha da uzatmadan puanını veririm;</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b><span style="color: #660000;">Serpico (1973) 7+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-Qvf0f4_0o0U/UGA3qsQOZdI/AAAAAAAAB8g/o07jgVdR-Yc/s1600/21+Jump+Street+(2012)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-Qvf0f4_0o0U/UGA3qsQOZdI/AAAAAAAAB8g/o07jgVdR-Yc/s1600/21+Jump+Street+(2012)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Komedi türünün son yıllardaki verimsizliği malumumuz. Yılda 5 tane gülünecek film çıkarsa, şanslı sayıyoruz kendimizi. Bunun bir sonucu olarak remakelere sarılıyor Hollywood. Bu senenin dikkat çeken remake komedilerinden biri de 21 Jump Street idi. 80'li yılların aynı isimli ünlü dizilerinden birinin uyarlanması olduğundan, özellikle de dizinin başrolünde Johnny Depp olduğundan dikkat çekti tabii film.<br />
<br />
Pek beklentim yoktu esasında. Jonah Hill tamam da Channing Tatum'un komediye gitmeyeceğini düşünüyordum. Biraz da kasık havası var ki iyiden iyiye uyuzum o hallerinden dolayı kendisine. Ama olmuş bea. Ciddi ciddi olmuş. Hem film olmuş, hem de ikili fazlasıyla uymuş.<br />
<br />
Filmde en az 5-6 kere harbiden güldüm. Filmin kendi mizahı süperdi. Değişen zamanlar konsepti göz dolduracak kadar güldürdü. Star Wars'lar... çevreciler... Glee :D Süperdi hepsi.<br />
<br />
Devamı da gelecek tabii. Gelsin, izlerim. Gerçekten bu kadar güleceğimi hiç tahmin etmemiştim. Sanırım son yılların en tersten vuran komedisi oldu benim için.<br />
<br />
Johnny Depp'in az biraz olsa da gözükmesi bir hayli güzeldi :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">21 Jump Street (2012) 6+ / 10</span></b></div>
HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-55367088074706381522012-09-18T22:33:00.000+03:002012-09-18T22:48:27.877+03:00The General (1926) & The Deer Hunter (1978)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-VdVVgGjL3ek/UDCHp49bmPI/AAAAAAAAB6w/6upTegkEgyY/s1600/The+General+(1926)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-VdVVgGjL3ek/UDCHp49bmPI/AAAAAAAAB6w/6upTegkEgyY/s1600/The+General+(1926)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
19. yüzyılın ikinci yarısına dair bir tarih filmi. Dönem çok bariz olduğundan savaşa vesaire girmek gereksiz sanırım. O yüzden sadece Buster Keaton üzerinden gidelim biz.<br />
<br />
Nasıl bir adamdır bu Buster Keaton, anlayamıyorum. Yıl daha 1920'ler ama adamdaki akrobasi yeteneği nasıl bu kadar gelişmiş durumda, anlamak mümkün değil. O hareket halindeki arabaların, bisikletlerin, hatta trenlerin üstünde yaptığı bu hareketler vs. Gerçekten hayran kalmamak elde değil. Sırf bu merakımı gidermek için ara ara açar izlerim rastgele bir Buster Keaton filmi ve asla şaşkınlığım gram bile azalmaz. Hani tamam efekt filan olsa anlarım da, yıllar daha 20'ler :)<br />
<br />
<a name='more'></a>Yok yok, gerçekten şaka gibi bir adam. Sessiz sinema açısından da oldukça mühim bir film The General. Militarizm eleştirisi yaptığına dair genel bir algı vardır. İlk izlediğimde bende de böyle bir algı hasıl olmuştu ama sanki bu sefer biraz daha farklı algıladım. Artık 4. veya 5. izleyişimdeki algı farklılığıma göre iyice oturacaktır umarım :) Sanki söylenen kadar çok değildir militarizm eleştirisi, o kadar söylemiş olalım şimdilik.<br />
<br />
Zaman kaybetmeden izlenesi filmlerden. Buster Keaton'a hayran olmanın hazzını tadmak için kaçırılmaz nimetlerden The General. Çok da pahalı bir film bu arada. Kaç tren, lokomotif haşat oluyor sayamadım. Hani aksiyon filmi arayanlar filan varsa :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">The General (1926) 7 / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-b6MJbnmf4QI/UDCHvnF9DlI/AAAAAAAAB64/XGEX-uQ9eDg/s1600/The+Deer+Hunter+(1978)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-b6MJbnmf4QI/UDCHvnF9DlI/AAAAAAAAB64/XGEX-uQ9eDg/s1600/The+Deer+Hunter+(1978)+Poster.jpg" /></a></div>
<br />
Oyunculukların zirvelerde dolaştığı bir film The Deer Hunter. Geyik olayı muhteşem. Zaten filmin bu simgesel diyalektiği alıyor götürüyor insanı. İnceleme yazılası bir film ama spoilersiz nasıl övülür tam olarak bilemiyorum :)<br />
<br />
Robert De Niro her zamanki gibi enfes. Bu tip ayarsız karakterlerin biçilmiş kaftanı eleman. Nerede arıza karakter var, hemen ilk önce bu elemana teklif götürüyorlardır eminim zamanında. Gerçekten bu kadar cukluk performanslar hayra alamet değil. İnsanı büyülüyor!<br />
<br />
Meryl Streep çok genç. Daha sonradan çok ama çok sağlamlaşacak oyunculuğunun ilk belirtileri zaten belliydi ilk dönem filmlerinde. Bu filmi ilk izlediğimden yeniden yorumlama gereği duyuyorum ki, sinema için çok büyük bir şans Meryl Streep. Kariyer başlangıcı bu kadar sağlam çok fazla oyuncu yok. Zaten öyle bir başlangıç olunca son nerelere varıyor, her birlikte görüyoruz.<br />
<br />
Ama filmin asıl olayı tabii ki Christopher Walken. Hayatının performanslarından biri denilebilir kolaylıkla. Üzerine çok konuşulmasa iyi :)<br />
<br />
Film bölüm bölüm çekilmiş gibi. O bölüm imajı filmin hayat damarı. Gerçekten izlenmesi gereken bir film. Süresi biraz uzun ama izlenmeli. Geç kalmışım :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">The Deer Hunter (1978) 8 / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-53009074604365850042012-09-03T17:31:00.000+03:002012-09-03T17:31:08.383+03:00The Debt (2010) & Die Welle (2008)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-QZtul6mnBWc/UDCGu-0gR4I/AAAAAAAAB6g/APNAX_BTDKA/s1600/The+Debt+(2010)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-QZtul6mnBWc/UDCGu-0gR4I/AAAAAAAAB6g/APNAX_BTDKA/s1600/The+Debt+(2010)+Poster.jpg" /></a></div><br />
The Debt, casus filmlerinin esaslıları familyasına aday olma hevesiyle çıkmış yola belli ki. İyi de yapmış. Öyle atlayalım zıplayalım, bu operasyonu kazanalım havaları bir yerden sonra çekilmez oluyor. Bu açıdan artı algı verdiğini hemen belirtmek lazım.<br />
<br />
<a name='more'></a>Film, kurgu olarak bir hayli başarılı. Aslında kısmen yaratıcılıktan uzaklaşmaya başlayan bir kurgu evresi izlenmiş ama benim açımdan eskimeyecektir bu yöntem. Bu açıdan da hemen artı algısını belirtmiş olayım.<br />
<br />
Gelelim eskilere. Ya Hu lütfen ama lütfen birisi şu Yahudi lobisine anlatsın, dünyada sizin masum olduğunuza inanan tek bir aklı başında insan yok. 2. Dünya Savaşı'nda mazlumdunuz ama masum olmanız için veya insanların yanınızda olmaları için tutarlı bir ezilmiş halk edebiyatına ihtiyacınız var. Ve sizde böyle bir edebiyat son 50 yıldır yok. Ne yazık ki tüm dünya biliyor bunu, sadece sizin bilmemeniz durumu garip bir hale sokuyor. Lütfen bir titreyip kendinize geliniz, lütfen.<br />
<br />
Evet, blogundan Yahudilere sallayan blogger rolümüzü oynadıktan sonra filmle ilgili genel algım bu yönde; başarılı gibi ama bariz hatalar mevcut ve ne yazık ki gizlenmeye bile çalışılmamış propaganda hakim genel söyleme.<br />
<br />
Son tahlilde izlenebilir. Ben sevdim. Keşke biraz daha başarılı olaydı da arşivlik bir film diyebilseydim ama sadece hoş demekle yetinebilir durumdayım. Bilerek ve isteyerek 1 puan kırıyorum. Normalde yapmam ama çok pis kırasım var;<br />
<br />
Sonradan not: Yok kıramadım yine. Kıramıyorum hafız, ne olacak bu objektiflik bilmiyorum :D<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">The Debt (2010) 6+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-3Y8L4EStH_8/UDCG2MAPjlI/AAAAAAAAB6o/nmdyE-KJtLY/s1600/Die+Welle+(2008)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-3Y8L4EStH_8/UDCG2MAPjlI/AAAAAAAAB6o/nmdyE-KJtLY/s1600/Die+Welle+(2008)+Poster.jpg" /></a></div><br />
Fikir güzel aslında ama benzerlerinden çok fazla izledik. O sebeple genel kanı olan orijinallik, üzgünüm ama, geçerli bir paye değil Die Welle için. Faşizmin her an hortlama potansiyeli olan bir şey olduğunu, dahası insanların doğalarının bir kenarında her daim canlanmak üzere kalakaldığını anlatması açısından hoş ama. Böyle filmler her daim izlenir, güzeldirler, candırlar :)<br />
<br />
Söylem hoşluğunun yanında benzerleri kadar başarılı değildi. Mesela bir Sineklerin Tanrısı veya bir Sınıf değildi. Senaryo gözle görülecek kadar basit işlenmiş ama filme komple vasat demek de içinden gelmiyor insanın.<br />
<br />
Hafif bir lümpenlik de vardı senaryoda. Sanırım gözüme batan en büyük sorun bu. Ve birkaç durum daha olmasa idi bayağı bayağı bir film olabilirmiş. Bu haliyle de izlenmesi gereken filmlerden olduğunu söylemiş olayım.<br />
<br />
Gerçekçilik sorununu halledip, oyunculukları sağlamlaştırıp, üstüne bir de güzel bir prodüksiyonla güzel bir remake çıkabilir ortaya. İlla düşünen birileri vardır. The Wave'yi izleriz bir daha, hoş olur :)<br />
<br />
Dalga diye çevirilebilecek filmi,Türkçe'ye Tehlikeli Oyun diye çevirmişler. Olmuş. Üste tamamlıyoruz;<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Die Welle (2008) 6 / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-46947638357739208632012-09-02T15:40:00.000+03:002012-09-02T15:40:26.131+03:00Sunset Blvd. (1950) & Detachment (2011)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-qVXbQEpnQ-I/UDCEgWV-8XI/AAAAAAAAB6Q/hI22mDUhrtk/s1600/Sunset+Blvd.+(1950)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://4.bp.blogspot.com/-qVXbQEpnQ-I/UDCEgWV-8XI/AAAAAAAAB6Q/hI22mDUhrtk/s1600/Sunset+Blvd.+(1950)+Poster.jpg" /></a></div><br />
Hayatımın filmlerinden diyebilirim Sunset Bulvarı'na. İlk izlediğim klasiklerdendi ve izler izlemez büyük bir merak başladı bu tür filmlere karşı. İzleyeli olmuştur bir 15 sene ama o kadar vefalıyımdır ki daha bu ikinci izleyişim oldu. Allah beni kahretmesin emi :)<br />
<br />
<a name='more'></a>Gloria Swanson'a yeniden hayran oldum. Birkaç önemli performans sayılması gerektiğinde hep bir şekilde anmışımdır şu performansı. Allahım o ne büyük bir konsantrasyondur, o nasıl bir titizliktir. Gerçi oyuncuların büyük kısmı aynı mükemmellikte performanslar göstermişlerdir ama Gloria Swanson bambaşka.<br />
<br />
Oyuncuların bu kadar başarılı olmasında yetenekli olmaları gerçeği elbette önemli ama bir de gerçek hayatta da filmdeki karakterlerinin neredeyse birebirlik durumları vardır. Karakterleri açıp izlememişlere spoiler yedirmeyelim ama en önemli 3 karakter, gerçek hayatta aynı yollardan geçmiş oyuncular tarafından canlandırılmışlar.<br />
<br />
Film hakkında söylenebilecek bir şey varsa, o da repliklerin muhteşemliği. Ben böyle akıcı, hikayeyi kucaklayıcı replik çok az gördüm. Diğer bıdıkların hakkını yemeyeyim ama Billy Wilder varsa zaten gerisi teferruat oluyor. Eleman nasıl bir sinema dehası ise çektiği her filmde aynı durum var istisnasız. Dinince dinlensin büyük Usta.<br />
<br />
İzleyiniz derim :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Sunset Blvd. (1950) 8+ / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-23T4vlTJToU/UDCEpLBt0xI/AAAAAAAAB6Y/1wleQuciwJ0/s1600/Detachment+(2011)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-23T4vlTJToU/UDCEpLBt0xI/AAAAAAAAB6Y/1wleQuciwJ0/s1600/Detachment+(2011)+Poster.jpg" /></a></div><br />
Dışavurumculuk malumunuz her türlü gideri olan bir mevzu. Son yıllarda da eğitim temalı bu tür filmler bir hayli çekilmeye başlandı. Güzel mi? Tabi, hoş bir süreç bu ama keşke artık içlerinden tam bir köşe başı diyebileceğimiz örnekleri de çıksa. Ağızda tatlı bir anı bırakıp bitip gitmeleri gelenek haline gelmeye başladı. İşte bu hoş değil.<br />
<br />
Albert Camus ve Edgar Allan Poe saygı duruşları filmin akılda kalan başlangıç ve bitişlerini oluşturuyor. Sırf bu iki uç (baş-son) kalacaktır eminim izleyen pek çok insanın zihninde filmden sonra. Gayet yalın ve bir o kadar da ağır gelebilir izleyenlerin büyük bir kısmına film, bunu her türlü söylemek lazım. Öyle, bir sınıf var işte, öğrenciler haylaz, idealist bir öğretmen gelir hepsini adam eder, temalı filmlerden değil :)<br />
<br />
Tanıdık pek çok oyuncu var. Başrolde zaten Adrien Brody var, James Caan, Christina Hendricks ve Lucy Liu gibi tanınırlıkları üst düzey olan oyuncular var, ve yeni yeni isim yapmaya başlayan bir kaç oyuncu daha var. Kadro olarak bir hayli dikkat çekici hasılı filmimiz.<br />
<br />
Ben hoşnut kaldım. Ağızda bıraktığı tad için bile izlenebilir. Tutmayın yukarı tamamlayacağım :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Detachment (2011) 6 / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-68188519136879147892012-08-18T13:27:00.002+03:002012-08-18T13:28:14.151+03:00Çınar Ağacı (2011) & Bizim Aile (1975)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-7xI3B0OBqh0/UCjSl00u3bI/AAAAAAAAB4k/Fpl2N8AQ5mM/s1600/%C3%87%C4%B1nar+A%C4%9Fac%C4%B1+(2011)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-7xI3B0OBqh0/UCjSl00u3bI/AAAAAAAAB4k/Fpl2N8AQ5mM/s1600/%C3%87%C4%B1nar+A%C4%9Fac%C4%B1+(2011)+Poster.jpg" /></a></div><br />
Türk filmlerini neden pek izlemediğimi bir kere daha hatırlamama sebep olduğu için işe yarayan filmlerden diyebilirim. Söylem belli. Zaten filmin ismi ve hemen daha ilk dakikadan belli olan bir söylem bu, analar-babalar bizdendir, saygıda kusur etmemelidir, akıllı olmak lazımdır vs vs. Tersini düşünen veya amalı konuşacak insan, insan değildir ama gerekli de böyle söylemli filmler. Sorun burada değil. Tamam çek böyle filmler ama lütfen eli yüzü düzgün senaryolarla yapıver. Hani birkaç sahne var ki, insan yarıda mı bıraksam acaba, diye düşünüyor...<br />
<br />
<a name='more'></a>Oyuncular başarılı isimler ama gel gör ki yazılmış karakter başarılı olmaktan biraz uzaklar. Hal böyle olunca oyuncular da kurtarmaya yetmemiş durumu. Nurgül Yeşilçay'a anlam veremedim mesela. Hani sen ismi olan bir bıdıksın, neden gidip böyle bir senaryoyu kabul edersin, neden böyle bir filmi filmografine ekletirsin? Cevap veremedim. Yok, veren de olamaz!<br />
<br />
Türk sineması ortalamasında bir film. Daha fazla veya daha az değil. Kötü demek istemiyorum, hiç olmazsa söylem güzel :)<br />
<br />
Ufak Barış'ın sevimliliği hatırına üste tamamlayayım bari :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Çınar Ağacı (2011) 3 / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://4.bp.blogspot.com/-6NhBTUh82z0/UCjSsPAFGaI/AAAAAAAAB4s/iGaFZaq4P60/s1600/Bizim+Aile+(1975)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-6NhBTUh82z0/UCjSsPAFGaI/AAAAAAAAB4s/iGaFZaq4P60/s320/Bizim+Aile+(1975)+Poster.jpg" width="240" /></a></div><br />
Çınar Ağacı'ndan sonra ağzımın tadı bozulmasın için şöyle sağlam mı sağlam, güzel mi güzel, keyifli mi keyifli bir Türk filmi izleyeyim dedim. Zaten bu özelliklere sahip kaç filmimiz var ki, hemen Bizim Aile'yi seçtim izledim. Ya Hu, bu kadar güzel film olabilir mi? Bu kadar içten, samimi, bizden, rüyalar aleminden, insanlık dolaylarından... of ya Hu. Ciddi manada keyfim yerine geldi.<br />
<br />
Bir dönem Türk filmlerinde, ki genellikle Yeşilçam dediğimiz filmler dönemi, insanı rahatsız eden bir masumiyet vardır. Aile bağları o kadar güçlüdür ki, insanın gözüne hiçbir şey batmaz o zor şartlarda kenetlenmiş aile bireylerini görünce. Eleştirilecek tonca davranışları vardır bu elemanların ama melek tiynetindeki anne-babalar ailenin kalite oranını fena halde tavana vurdurur vs vs.<br />
<br />
Bu filmlerdeki kötüler bile insaflıdırlar. Güzel bir gider yapılınca anında akılları başlarına gelir. Öyle kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler dolaylarında asla takılmazlar. Böyle zalime can kurban dedirtirler istisnasız.<br />
<br />
Uzun zamandan sonra tekrar yaptım, fazlasıyla sevindim. Mutlu olmak için sebepgillerden diyebiliriz bu filmlere ve herkese önerilir umarsızca. Şu filmlerin Blu Rayları yok ya, ne kadar şükretsek azdır. İzlemem ki kaliteli versiyonlarda :D<br />
<br />
Adile Naşit, Münir Özkul... İsimleri bile bir başka. İnsanda nostalji duygusunu depreştirenlere aşkolsun! Mantık hatalarına, oyuncuların bazısının acemiliğine, dar alanda slow motion deparlara rağmen aşkolsun :D<br />
<br />
Bir de şu filmin sonundaki giderimizi alıntılıyalım da blogumuz şereflensin. Ve evet filmin gerçek posterindense bu giderin afişi daha yerindedir efendim :)<br />
<br />
Evet, önümüzü ilikleyelim, alıntımız geliyorrrr;<br />
"Bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmaz. Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saaddeti çok gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum.<br />
<br />
Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim Bey. Sen mi büyüksün? Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta. Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun?<br />
<br />
Dokunma artık aileme. Dokunma çocuklarıma. Dokunma oğluma. Dokunma gelinime. Eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemis olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. Anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile."<br />
<br />
O alnındaki damara kurban Yaşar Usta'm bea.<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Bizim Aile (1975) 6+ / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6217402558961552057.post-42416699071058818102012-08-12T15:38:00.003+03:002012-08-12T15:39:30.339+03:00Mad Max 2: The Road Warrior (1981) & Scent of a Woman (1992)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-3BY3nTdP9Xc/UCeitu_g5lI/AAAAAAAAB3A/vy1Lab5Jv9k/s1600/Mad+Max+2+(1981)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-3BY3nTdP9Xc/UCeitu_g5lI/AAAAAAAAB3A/vy1Lab5Jv9k/s1600/Mad+Max+2+(1981)+Poster.jpg" /></a></div><br />
Mad Max serisinin genel görüşe göre en iyi filmi. Gerçi ben ilk filmi daha derli toplu bulurum ama bu biraz daha film gibi. İlkinin hem gelişimi hem de karakter kıtlığı olayı biraz ortada bırakıyor. Mesela bu filmde ilkindeki gibi bir kötü adamımız yok. Belki daha psikopat bu seferki kötü adam(lar) ama ilk filmdeki gerilimi yaşatmıyor(lar).<br />
<br />
Yaratılan dünya yine hayran bırakıyor kendine. Ki ilk filmdeki dünya hepten coşmuştur bu sefer. Daha kıyamet sonrası, daha bir karanlık, daha daha tartılamaz bir zaman. Petrol savaşlarının iyice ayyuka çıkması, filmin üzerinde yürüdüğü yegane mevzu. Bu açıdan biraz saygınlık kazanıyor ama bunun yanına koyamadığı yan hikayelerle üst bir film olma şansını kaçırıyor Mad Max 2.<br />
<br />
<a name='more'></a>İlk izlediğimde Su Dünyası'nı henüz izlememiştim. Bu sefer izlerken iyice fark ettim ki Su Dünyası, kesinlikle remake tadında olmuş bu filme.<br />
<br />
Serinin en iyi filmi görüşüne katılıyor buluyorum kendimi sonuç olarak. Birkaç sahnesi birkaç farklı temanın enleri listesine girebilir. Sıkılmadan izlenecek bir film isteyenlere önerilebilir.<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Mad Max 2: The Road Warrior (1981) 6 / 10</span></b><br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-i9hMiHKeDg0/UCejA-5ycdI/AAAAAAAAB3I/fy3gNdtP2SI/s1600/Scent+of+a+Woman+(1992)+Poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://3.bp.blogspot.com/-i9hMiHKeDg0/UCejA-5ycdI/AAAAAAAAB3I/fy3gNdtP2SI/s1600/Scent+of+a+Woman+(1992)+Poster.jpg" /></a></div><br />
Bu filmi hemen kategorileştirelim; başrol oyuncusunun performansıyla farklı algılanan filmlerden! Hepimizin malumu, Al Pacino çok yetenekli bir aktör. Lakin bu filmde gerçekten büyük oynamış. Daha önceden çok kerelere izlemeye yeltensem de 1974 yapımlı Profumo di donna'yı izlemediğimden, ki kendileri bu filmin aslıdır, bu filmi izlemeyi düşünmüyordum. Ama filmsiz bir anda elde olan en izlenebilir filmlerden biri bu olunca, yapacak bir şey kalmadı ve izledik gitti.<br />
<br />
Film üzerine konuşulur, hatta konuşulmalı da. Zira bir Amerikan toplum filmi değil Scent of a Woman. Daha Ortodoks bir fikrin temsilcisi hüviyetinde. Buradan gitmeyelim, konuşmama ihtimali azalabilir :) Ama Al Pacino resmen başka oynamış cidden. Kör karakter rolleri zaten büyüleyicidir başarıldığında ama bu kadar konsantre olunmuşunu hatırlamıyorum sanırım. Bazı sahneler var ki 4-5 dakika sürüyorlar ve devamlı takipte olmama rağmen, bir an olsun kör bakışından taviz vermedi eleman. Çok büyük başarı. Helal olsun!<br />
<br />
Filmin sonunda Ruth karakteriyle Six Feet Under'dan hayran olduğum Frances Conroy'u gördüm ki, kaymağı oldu filmin.<br />
<br />
Ferrari sahnesi, tango sekansı, John Daniels repliği gibi izlenmesini farz kılan artıların yanına final sahnesinin coşkunluğunu ekliyorum ve ortaya izleyin diyebileceğim bir film çıktığını kolaylıkla söyleyebiliyorum. İzleyiniz :)<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">Scent of a Woman (1992) 6 / 10</span></b>HaTTaBhttp://www.blogger.com/profile/03303114345344864066noreply@blogger.com0