23 Şubat 2011 Çarşamba

The Tourist (2010) - Hüsran...

Spoiler yoktur.


Son 4-5 gündür durmadan Oscar filmlerini izliyorum. Hem biraz ara vereyim bu maratona hem de yeni çıkan filmleri daha fazla ertelemeyim dedim. Bir nevi dinlenmek için yaptım bunu ama dinlenebildin mi derseniz, olumlu bir cevap vereceğimi sanmıyorum.

Bugüne kadar sevdiğim veya en azından anlattığı şeyi sevdiğim yapımları yazdım buraya. İlk defa hayal kırıklığı yaşatan bir filmi yazıyorum. Daha önceden hiç mi beklentilerimin altında kalan film olmadı? Tabii ki oldu. Ama artık nasıl bir vurgun yediysem The Tourist'ten, buraya da yazma ihtiyacı hissettim.

Neresinden başlıyım vurmaya gerçekten bilmiyorum. Neyse yönetmenden bir başlayalım gerisi gelir herhalde. Filmin yönetmeni ve senaristlerinden biri Florian Henckel von Donnersmarck. Gerçekten çok üzüldüm kendisi için. Yönetmenlik kariyerine, The Lives of Others gibi belki de bir yönetmen ve senaristin son filmi olması gereken enfes bir filme başladı. Hatta şu başlıkta da öve öve bir haller olmuştum. O yazının sonlarına doğru da daha fazla projede bulunması gerektiğini söylemiştim. Vazgeçtim. Lütfen bu tür yapımlar çıkacaksa, otur abicim evinde. Boşuna ismini kirletmemiş olursun. Üzüldüm kendisi için!


Senaryo grubuna ne demeli. Florian dışındaki diğer iki kişi de kelli felli usta senaristler. The Usual Suspects (Olağan Şüpheliler) gibi muhteşem bir filmi tek başına yazan Christopher McQuarrie'nin bu filmin içinde olduğuna inanmak gerçekten çok zor. Diğeri de Bir önceki neslin usta kalemlerinden Julian Fellowes. Gerçi kendisi son 10 yıldır neredeyse hiçbir şey yapmamış. Paslanmış belli ki. Bunu da ispatlamak istemiş anlaşılan. Başardın abi, haberin olsun.

Gerçi film 2005 yapımlı Anthony Zimmer filminin yeniden çevrimi. İzlemediğim için nasıl bir uyarlama olduğunu söyleyemeyeceğim ama, sinema izleyicisine hakim olan "kitaptan-filmden-diziden uyarlamalar her zaman kötüdür" imajını büyük ihtimalle destekliyordur eminim. En yakın zamanda izleyip bunu teyit edeceğim. O zamana kadar bu genel-geçer kuralla amel etmek en güzeli.

Filmde her şey mi kötü? Değil. Mesela İtalya. Şu kısa hayatımda şimdiye kadar 8 ülke gezmiş biri olarak, belleğimde en çok yer etmiş ülke İtalya'dır diyebilirim. Özellikle Roma'yı herkesin bir kere görmesi lazım. 6 günlük İtalya gezimde, en çok Venedik'e gitmek istemiştim ama nasip olmamıştı. Venedik'i bu kadar güzel aktardığı için teşekkür edesim var ama bir tarafım hala yaşadığım hüsranı hatırlıyor ve vazgeçiyorum. Sanırım etmeyeceğim teşekkür filan :)


Filmdeki tek güzellik İtalya değil tabii. Filmi izleme/bekleme nedeni olan Johnny Deep ve Angelina Jolie yine aynılar. Her zamanki güzellikleri filme de yansımış. Zaten Johnny Deep de olmasa kesinlikle her şeye rağmen bitirmezdim filmi. Sırf İspanyolca esprileri bile sevimliliğini katmerliyor filmde. Karayip Korsanları 4 için bir nevi ısınma diyelim geçelim bu performansa.

Ve son bir güzellik. Filmle ilgili ilk yazımda, fragmanında kullanılan müzikten bahsetmiştim. Fragmanı sırf fonda çalan Map Of The Problematique için bile izlenecek cinstendi ve nitekim sırf bu sebeple fragmanı kaç defa izledim bilmiyorum. Filmin sonunda da yine Muse'den Starlight çalıyor. Sürpriz finalin de etkisiyle kaptırıyorsunuz bu Coldplay ve U2 tarzındaki Muse parçasına. Ve tüm süresince bırakamadığı o tadı, finalinin etkisiyle bırakıyor The Tourist.

Sonlarda biraz övdüm gibi oldu ama film bu kadroya göre gerçekten korkunç :)

4 / 10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...