30 Eylül 2010 Perşembe

The Big C (2010)


Ölüm; hayattaki en kesin ve en net gerçeklik. Buna rağmen kimse öleceğine inanmaz. En azından Ben ne kadar düşünürsem düşüneyim, bir türlü gözlerimin önüne gelmiyor O AN. Bunu her 5 kelimesinin ikisi ölüm olan biri olarak söylüyorum. Benim kadar ağzına sakız yapmayanları da düşününce, ölümün gerçeklik/tahayyül edilebilirlik oranının yerlerde süründüğünü kestirmem çok da zor olmuyor.

'Hayat tüm olağanlığıyla ilerlerken kanser olduğunuz söylense ne hisseder ne yapardınız?'ın cevabı, işte bu güzel dizi; The Big C.

Dizide 40'lı yaşlarındaki Cathy'nin kanser olduğunu öğrendikten sonra hayatını değiştirmeye karar vermesinin ayrıntılarını yer yer gülmekten koparak yer yer de onun gözünden bakıp melankolinin diplerinde seyrediyoruz.

İlk kez Truman Show'la tanıştığım daha sonradan da çeşitli yapımlarda yolumuz kesişmesine rağmen John Adams'ta gözüme girmeyi başaran Laura Linney, diziyi neredeyse tek başına ayakta tutuyor. Kanserli birinin var olan düzenine sıkı sıkı sarılmışlığını ve artık bu düzenin herhangi bir öneminin kalmamışlığını çok güzel yansıtıyor oyunculuğuyla.

Dizinin bu arızalı çağrışımlarıyla dram türünde bir dizi bekliyorsanız hemen daha ilk bölümden yanıldığınızı anlıyorsunuz. Çok başarılı 'komik' karakterleriyle birçok komedi dizisinden fazla güldüreyi başardı Beni (şimdilik). Andrea'sı olsun, Marlene'i olsun gerekse de Paul'u olsun yüzümüzden tebessümü eksik etmiyorlar göründükleri sahnelerde. Amaaa biri var ki Cathy'i bile yer yer gölgede bırakabiliyor. Aykırı ve idealist kişiliğiyle göründüğü her sahnede kahkaha atmanızı sağlıyor Sean.

Luther'dan tanıdığım Idris Elba'nın konuk oyuncu olarak gözükmesi de diziye iyice ısınmama sebep oldu. Showtime'nin 8 yıllık yeni dizi promiyer rekorunu kırarak sezona başlaması ve üstüne ilk bölümlerin yarattığı bu izlenimler, dizinin 2.sezonu garantilemesini sağladı.



Diziyi, spoilere girmemeye gayret ederek anlattığım tüm bu sebeplerden sevdim ama bu dediklerim sayesinde başlamadım haliyle diziye :) Bu mükemmel kapak çekti Beni ilkin. Kanser konusu zaten yazıyordu tüm tanıtımlarda. Kapakla kanseri birleştirince mükemmel tasavvurlar canlandı beynimde. Düşünebiliyor musunuz? Kansersiniz... Çaresi yok bunun, öleceksiniz... Kalan vaktiniz ellerinizin arasından her ne kadar tutmaya çalışsanız da akıp gidiyor... Ve yüzünüzde samimi bir tebessüm. Buna kayıtsız kalamazdım ve izlerken buldum kendimi. Diyeceğim o ki, 2. sezonu da garanti nasılsa başlayın gitsin :)

8 yorum:

  1. Önerdiğin tüm dizileri izledim. Bakalım bundan da memnun kalacak mıyım :)

    YanıtlaSil
  2. 2 Bölüm izledim. Çok sevdim. Kaldı 4 tane ya :(

    YanıtlaSil
  3. Showtime yaparsa gözü kapalı başlayacaksın. The Big C de onlardan biri.

    YanıtlaSil
  4. 1.bölümü izledim de gerçekten güzel bir diziymiş. Yine HAKKlı gibisin Mehmet. NOT: 'gibi'lerim kesinlik ifade eden cinsten ;)

    YanıtlaSil
  5. Cuma günü nette dolaşırken 127 Hours yazına denk geldim. Sonra blogda gezinirken bu yazıya denk geldim. Tabii hemen izlemeye koyuldum. Az önce ilk sezonu bitirmiş bulunuyorum. Şu diziyle tanışmamı sağladığın için ne kadar teşekkür etsem azdır. Finalinda ağlaya ağlaya telef oldum desem abartmam.

    YanıtlaSil
  6. Senin şu yazılarındaki ilk ve son paragraf vuruculuğunu ne yacağız?

    Resmi ben de gördüm, sevdim. Ama gıdım bunları düşünmedim. Sırf şu yorum için bile izlenir :)

    YanıtlaSil
  7. tavsiye için çok teşekkürler..ben de bu diziyi ve six feet under'ı indirmiş bulunuyorum. en kısa zamanda izlicem bakalım. yorumlarımı yazarım yine.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Six Feet Under da çok hoş bir dizi. Hatta farklı bir boyut dizisi. Ben şahsen benzer dramaya pek aşina değilim. Herkese göre bir dizi değil ama çok sağlam.

      Sil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...