15 Ocak 2011 Cumartesi

2011 Golden Globe Ödül Töreni


14 Aralık 2010'da duyurusu yapılan 68. Altın Küre ödül töreni yarın gece gerçekleşiyor. Biz her zamanki gibi Cnbc-e ve E2'den izleyebileceğiz. Orjinal dilde izlemek isteyenler E2, Türkçe izlemek isteyenler de Cnbc-e'den takip edebilir.

Adaylıkların belli olduğu 14 Aralık'ta açtığım, 2011 Golden Globe Adayları Belli Oldu başlığıyla düşüncelerimi söylemiştim. Hala adaylıklara damgasını vurmuş filmleri, CamRiplerden izlemeyi sevmediğimden izleyemedim. Onun için kesin hükümler vermek istemiyorum ama lobisi olanların kazanacağı törenlerden olacaktır bu seferki de.

Ödül töreni 02:00'da başlıyor. Klasik tören artık herkes biliyordur herhalde. 03:00'a kadar halıdır, elbisedir... Asıl olay 03:00'da başlayacak.

Kalbin Nolan'la :)
Devamını Oku

12 Ocak 2011 Çarşamba

The Big Bang Theory - Dudak Uçuklatan Sezon Onayı


Evet arkadaşlar haftanın en güzel haberini almış bulunuyorum. En sevdiğim dizilerden The Big Bang Theory, kanalıyla 3 senelik sözleşme imzalayarak combo çekti. Şöyle bir düşününce oynadığı sezonun ertesi yılı için bile sözleşme imzalayan dizi pek aklıma gelmiyorken, adamlar 260 milyon dolar+ değerinde 3 senelik sözleşme kaptılar. Nasıl bir başarıdır tahayyülü zor geliyor bana :)

İzlemeyen varsa kesinlikle şans versin. Zaten bölümler 20 dakika civarında. Ama bu 20 dakikalar, 90 dakikalık komedi filmlerinden bile fazla güldürebiliyor çoğu zaman. Yılda da 20'den fazla bölüm var, varın siz düşünün 90 dakikalık komedi filmleriyle arasındaki farkı :)

Nasıl oldu bilmiyorum, daha önce diziyle ilgili bir şeylerler yazmamışım. Pek de yazmaya gerek yok aslında. Sadece izleyin diyebileceğim dizilerden The Big Bang Theory. ''Tek bir karakterle nasıl dizi yapılır''ın en güzel örneği gibi geliyor dizi ama tek karaktere bağlamak da haksızlık olur sanırım. Çünkü karakterlerin mükemmel oluşturulmuş bir ''kendi evrenleri'' mevcut. Dizinin asıl başarısı bununla alakalı bence. Biraz izleyin, zaten o evrene gülerken bulacaksınız kendinizi :)

Sen kimsin koçum, kaynaktan haber ver derseniz de buyrun;
Kaynak
Devamını Oku

11 Ocak 2011 Salı

Edge Of Darkness (2010) - Özlemişiz Mel'i


2000'lerin başından beri aktör olarak göremiyorduk Mel Gibson'u. Şikayetçi miydim bu durumdan? -Hem evet hem hayır. Bana göre en kötü performansı bile vasat üstü olan bir oyuncuyu, oyuncu olarak görmemek tabii ki kötü ama çok saygın işler yaptı, oyunculuğuna ara verdiren. The Passion of the Christ ve Apocalypto gibi yapımları düşününce, insan arada kalıyor haliyle.

Sırf bu fetret dönemini sonlandırması açısından bile önemli bir film Edge of Darkness. Ama bu pasif önem kazanıcılığıyla yetinmiyor film. Beni her daim canevimden vuran, fedakarlık-intikam temelli bir senaryoya da sahip. Mel Gibson'un en kolay bürünebildiği hikayelerin başında da bu tür varken, ortaya güzel bir şey çıkmamış olması garip olurdu zaten.

Derin devlet konusu olsun, aksiyonu gölgeleyen dramı olsun, gölgelenmiş aksiyonun zıpçıktı gibi başını çıkarıp çıkarıp durması olsun, film en başından beri hep Conspiracy Theory'i (Komplo Teorisi) hatırlattı bana. Mel Gibson'un o kendine has nefessiz kalma jesti de filmin her sahnesine yedirilmiş olunca, iyice ''Hoşgeldin Mel Gibson filmi'' olmuş Edge of Darkness. Komplo Teorisi demişken, izlemeyenlerin kesinlikle izlemesini önereyim. En sevdiğim filmlerdendir.

Filmin konusu zaten herkesçe malumdur; kızı öldürülen bir sivil polisin intikam süreci. Ama konuya sığmayan mükemmel bir dramı içinde barındırıyor film. Dediğim gibi benim zaten yumuşak karnım bu konu. En kötü film bile olsa, konusu bu türdense başka bir gözle bakıyor buluyorum kendimi. Kızınız var, gencecik. Ölüyor, öldürülüyor. Kollarınızın arasında hem de... İnsanın içini paramparça etmeye yetiyor zaten filmin girişi. Konusundan da anlaşıldığı üzere, filmde Taken'in izlerine rastlamak mümkün. Ondaki sürükleyicilikten biraz daha azı var ama o eksikliği ağır dramla fazlasıyla tamamlıyor Edge of Darkness.

Film aslında 1985 yapımlı 6 bölümlük, aynı isimdeki bir İngiliz dizinin uyarlaması. Uzun zamandır aklımdaydı o seriyi izlemek ama bir türlü altyazı gelmedi. Çevirmen bir arkadaş okursa bunu, niyet ederse o diziye seviniriz :)

Bu arada filmin beni, sadece saf dramla vurduğunu düşünmeyin. Araya serpiştirilmiş ufak felsefeciklikler de mevcut filmde. Diyojen'den Fitzgerald'a kadar, dikkatsiz izleyicilerin farkına bile varamayacağı kadar az ama öz vurucu diyaloglara sahip film. Sırf o kısımlar için bile sevdim diyebilirim.

Yönetmenle senariste zaten laf yok. İkisi de gayet usta isimler. Yönetmen zaten diziyi de yönetmişti. Yabancı değil yani hikayeye. Bu tanışıklık güzel bir sinerji oluşturmuş gibi gözüküyor.

İzleyin efendim.
Devamını Oku

10 Ocak 2011 Pazartesi

Ali Sami Yen'e Veda Maçı


Gerçekten hüzün kapladı her bir yanımı. Gözümüzü onunla açtığımız, ulaştığımız her başarının has kalesi Ali Sami Yen'e veda ediyoruz. Az kapasitesine rağmen mahalle aralarında maç yaparken topa abanan hanzolara, ''broo sakinsene, Ali Sami Yen mi burası'' derken dilimize pelesenk olmuş o kutsal futbol mabedi artık olmayacak...

11 Ocak 2011 Salı günü (yarın) Beypazarı Şekerspor'la veda maçına çıkıyoruz. Bari bu sefer adam akıllı bir organizasyon yapsaydı ama yine sınıfta kaldı Aslan yönetimimiz. Kadrolar evlere şenlik. Çok eksik var. Gerçi o kadar da gaddar olmamak lazım. Öyle bir tarihimiz, o kadar fazla efsane ismimiz var ki kimi çağırsalar eksik kalacaktı.

Tüm aramalarıma rağmen hala bilet bulabilmiş değilim. Biletlerin satışa çıkarılmaması bir yandan iyi ama isteyen de gidemiyor böyle olunca. Hala vakit var, bulan olursa haberlerini bekliyorum :)

Maç kadrolarını da verelim tam olsun;

Parçalı Forma
Adnan Polat
Umut Oran
Salih Sayar
Semih Yaban
Sabit Sır
Tayfun Hut
Abbas Yaşar
Yusuf Altuntaş
Taner Alpak
Orhan Atik
Osman Akyol
İlyas Kahraman
Ahmet Çakır
Chat Arslan
Mehmet Aydın
Metin Yıldız
Kemal Yıldırım
Murat Kandil
İbrahim Sokullu
Adnan Aydın
Adnan Esen
Tarık Hosic
Tanju Çolak
Gheorghe Popescu
Gheorghe Hagi
Feti Okuroğlu
Savaş Koç
Tugay Kerimoğlu

Teknik Direktörler:
Cevat Güler
Ahmet Akcan
Öner Kılıç



Mercan Forma
Alp Yalman
Hayrettin Demirbaş
Bahattin Demircan
Fadıl Koşutan
Sefer Karaer
Turgay Kazancı
Faruk Ölçer
Erhan Önal
Vedat İnceefe
Cüneyt Tanman
Bülent Korkmaz
Gürcan Aday
Cengiz Yazıcıoğlu
Turgay Aksu
Okan Buruk
Muhammet Altıntaş
Arif Erdem
Hakan Şükür
Metin Çekiçler
Cevat Prekazi
Saffet Akyüz
Mirsat Kovacevic
İlyas Tüfekçi
Murat İnan
Hamza Hamzaoğlu

Teknik Direktörler:
Bülent Ünder
Müfit Erkasap
Eser Özaltındere
Devamını Oku

9 Ocak 2011 Pazar

The Rebound (2009) - Aşkın Yaşı Mı Varmış


Neredeyse son 1 haftadır izlediğim hiçbir filmden etkilenmedim. Son zamanlarda iyice sıklaştı, bu ''etkilemeyen filmler''in seri oluşturmaları. Sebebini hala bulabilmiş değilim ama derhal çaresine bakmam lazım. Zira ruhsuz olunca bir iş, hiç tadı tuzu kalmıyor o olayın. Hadi para için yaptığınız iş olsa, ''mecburum'' deyip katlanırsınız ama böyle sırf zevk için yaptığınız şeylerse ruhsuzlaşmaya başlayanlar, durum ciddi s.o.s'ler veriyor.

Bu sefer bu kötü seriyi bozan can simidimiz The Rebound oldu. Aslında tamamen boş-beleş bir film sanıyordum kendilerini. Özellikle Catherine ablamla Justin Bartha'nın başrollerde olması, iyice öylesine bir film imajı oluşturdu gözümde. ''Boş-beleşse niye izliyorsun ki'' denilebilir ama cevabım var tabii buna :) Uykuya dalma sorunu yaşayan ve önemsediğim filmlerin hiçbir sahnesini kaçırmama takıntısı olan biri olarak, uykuya dalarken bu tür filmleri kullanıyorum! Bu planlı film öğütme sistemim hem uyumama yardımcı oluyor hem de bunda olduğu gibi ara sıra sevebildiğim filmleri keşfetmemi sağlıyor. Bir nevi win-win durumu.

Film, konusunda da geçtiği üzere ilişkilerdeki yaş farkı üzerine kurulu. En ''geniş'' toplumlarda bile tedirgin yaklaşılan bu durumu olabildiğince güzel anlatıyor film. Her ne kadar vasatı anca aşabilse de, yine de çok güzel bir tad bıraktı bende. The Rebound çok büyük beklentilere girilmeden izlenirse, klasik romantik-komedilerin o gereksiz cıvıklıklarından uzak havasıyla yeteri derece sevdiriyor kendini.

Klasik romantik komediler demişken, filmi sevmemi sağlamış en güçlü damarı söylemem lazım. Bendeniz hafif melankoliğimdir. Ama ucundan yani, öyle abartılı değil. Filmde bunu bulmuş olmamdır sevmemi sağlayan şey. Yersiz şebeklikler yerine, böyle tadında hüzünler her zaman daha leziz gelir bana. Son yıllarda bu damarın biraz biraz romantik-komedilere de bulaşmış olması sevindirici. Zamanla bu hafif hüzünlerin, zalim acılara evrimini de görürüz inşAllah. Tamam itiraf ediyorum; bildiğin Mr. Melankolik'im :D

Ufak bir günah çıkarma da yapayım. Filmin yönetmeni ve senaristi olan Bart Freundlich'den bihaberdim. Gerçi henüz pek bir şey yapmamış. Yakın çevresi dışında pek tanıyan yoktur sanıyorum ama bu filmle benim dikkatimi çekmeyi başardı kereta. Ufak ufak takipteyim kendilerini. Biraz daha cesur olabilirse önü açık gibi geliyor. Gerçi cesurluğunda pek bir sıkıntı yok. Film Amerikan yapımı olmasına rağmen ABD'de vizyon görmedi. Buna rağmen yapımcılarını ikna etmiş olması, takdire şayan. Belki de kendisinden bağımsız bir durumdur bu ama yine de dikkatimi çekti :)

Bu arada filmde ufak da olsa güzel ülkemin en güzel şehrinin, benim açımdan en güzel yerini görüyoruz. Hem de Saadet Işıl Aksoy eşliğinde. Gerçi 6-7 saniye bir şey ama insan seviniyor beaa :)

6 / 10
Devamını Oku
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...