Kitap bitirmekle ilgili sorunları olan biri olduğumu artık çoğunuz biliyor gibisinizdir sanıyorum. Son zamanlardaki okuma salvolarımın da farkındasınızdır büyük ihtimalle. İşte durduk yere bu okuma salvolarını sıklaştırmamı sağlamış kişilerin belki de en önemlilerinden biridir Elif Şafak. Kendisine medyamız ve daha bir çok sebepten ötürü fazlasıyla uzaktım geçtiğimiz yıllar boyunca. Ama 2009'da yayımladığı Aşk kitabını (daha doğrusu romanını) okuduktan sonra kendisine olan bakışım neredeyse tamamen değişti. (Kitabın dünya görüşüne fazlasıyla itiraz ettiğimi de eklemeliyim). Tabii ki ilk okuduğum kitabı buydu ve hiçbir kitabını okumadığım halde utanmadan şöven bir uzaklık koymuştum araMa*. Neyse bu konu biraz sıkıntılı sonraya erteleyelim bunu, konu başka şimdi.
Genelde, konusunu siyasetten, kültürden, çeşitli dünya sorunlarından, güncel meselelerden vs. alan 1-2 sayfalık yazılar yazıyorum. Daha öncesinde de siyasetten ve ideolojilerden sıyrılmış tamamen kişinin kendi iç dünyası temelinde yükselen bir iç derinlik diye tabir edebileceğim konularından almış olan amatör çalışmalarım da olmuştu. Romanlarla hiç alakadar olmadığından kendi yazım sürecime böyle devam ederim diye düşünüyordum. Ta ki, yukarıda da değindiğim üzere, Aşk'ı okuyana kadar.
Bu arada, bunları söylerken biraz tereddüt ettiğimi itiraf edeyim. Zira bendeniz popüler olan "şey"lerden kaçan biriyimdir. Bununla, Aşk'ın ülkemizin edebiyat tarihindeki en popüler olmuş kitaplardan biri olmasını üst üste koyunca sanırım itiraf ihtiyacını neden hissettiğim biraz netleşiyor. Ama durun eller hemen taşlara gitmesin, savunmam henüz bitmedi :) Yine de okumazdım kitabı ama artık biraz da olsa fikir edinmek gerekliliği hissettim popüler olan şeyler hakkında. Kalbim tatmin velhasıl, kitabın harı iyice geçtikten sonra okudum Aşk'ı :P
Kitabı okur okumaz, daha önceden birkaç esaslı türdeşinin attığı temeli tamamlarken buldum Aşk'ı. Artık roman türüne çok daha sıcak, dahası içeriden bakıyordum. Tabii zaman, bu süreci daha da olgunlaştırdı ve artık aklımın bir köşesinde roman yazma fikri iyice canlı bir yaşam sürmeye başladı. Özellikle son birkaç gündür de bu canlı yaşam, durumu bir hayli abartmış durumdaydı. Artık bu fikrin, ete-kemiğe bürünme arzusunun karşısında daha fazla durmanın yarardan fazla zarar getireceğini düşünmeye başladım ve roman yazmakla ilgili araştırmalar yapmaya başladım. Bu arayışlar sırasında karşıma, tüm bu süreci tetikleyen baskının belki de ilk taşan damlası olan Elif Şafak'ın, uluslararası bir organizyonda yaptığı konuşması çıktı. Konuşma, methini çokça duyduğum bir kuruluşun bünyesinde gerçekleşmiş. Tabii hemen izledim ve "kalemi güzel ama hitabeti nasıl olaki?" diye merak ettiğim Elif Şafak'ın, bu soruma cevap aldığım ve genel hatlarıyla fecii beğendiğim bir "şey"iyle karşılaştım.
Konuşma hitabet olarak bana renksiz gözüktü ama Elif Şafak yine kalemini konuşturmuş belli ki. Zira konuşma, konuşmadan ziyade önceden usta bir kalem tarafından itinayla yazılmış fevkalade bir metnin zihinden okunması gibi. Bu arada sadece bir gözlem bu. Elif Şafak'tan bir şey götürmesin bu tespit. Elif Şafak hala can-canan kıvamında yaşıyor gönlümde :)
Konuşmayı görünce hem Elif Şafak'a kendimce bir teşekkür edeyim dedim, hem de bu güzelliğe başkalarının da şahit olmasını istedim. Haydi buyrun.
Videonun hemen altında -farkettiğiniz üzere- altyazı seçebileceğiniz güzel bir buton var. Kullanınız efendim :)
*) Birkaç mailden sonra haşiye düşeyim istedim. Efendim bu M'deki anlam şudur;
Nazarımca, mesafeler hep kendi açından konulur. Zira mesafe koymak, hele de bu denli salakça bir sebepten dolayı konulduysan, o mesafe Hakkla senin aradanki mesafedir. Kadının gram suçu yoktur bunda. Yani aranız değildir o. Senin kısmına düşen ARAdır, uzayan ara!
Devamını Oku
Genelde, konusunu siyasetten, kültürden, çeşitli dünya sorunlarından, güncel meselelerden vs. alan 1-2 sayfalık yazılar yazıyorum. Daha öncesinde de siyasetten ve ideolojilerden sıyrılmış tamamen kişinin kendi iç dünyası temelinde yükselen bir iç derinlik diye tabir edebileceğim konularından almış olan amatör çalışmalarım da olmuştu. Romanlarla hiç alakadar olmadığından kendi yazım sürecime böyle devam ederim diye düşünüyordum. Ta ki, yukarıda da değindiğim üzere, Aşk'ı okuyana kadar.
Bu arada, bunları söylerken biraz tereddüt ettiğimi itiraf edeyim. Zira bendeniz popüler olan "şey"lerden kaçan biriyimdir. Bununla, Aşk'ın ülkemizin edebiyat tarihindeki en popüler olmuş kitaplardan biri olmasını üst üste koyunca sanırım itiraf ihtiyacını neden hissettiğim biraz netleşiyor. Ama durun eller hemen taşlara gitmesin, savunmam henüz bitmedi :) Yine de okumazdım kitabı ama artık biraz da olsa fikir edinmek gerekliliği hissettim popüler olan şeyler hakkında. Kalbim tatmin velhasıl, kitabın harı iyice geçtikten sonra okudum Aşk'ı :P
Kitabı okur okumaz, daha önceden birkaç esaslı türdeşinin attığı temeli tamamlarken buldum Aşk'ı. Artık roman türüne çok daha sıcak, dahası içeriden bakıyordum. Tabii zaman, bu süreci daha da olgunlaştırdı ve artık aklımın bir köşesinde roman yazma fikri iyice canlı bir yaşam sürmeye başladı. Özellikle son birkaç gündür de bu canlı yaşam, durumu bir hayli abartmış durumdaydı. Artık bu fikrin, ete-kemiğe bürünme arzusunun karşısında daha fazla durmanın yarardan fazla zarar getireceğini düşünmeye başladım ve roman yazmakla ilgili araştırmalar yapmaya başladım. Bu arayışlar sırasında karşıma, tüm bu süreci tetikleyen baskının belki de ilk taşan damlası olan Elif Şafak'ın, uluslararası bir organizyonda yaptığı konuşması çıktı. Konuşma, methini çokça duyduğum bir kuruluşun bünyesinde gerçekleşmiş. Tabii hemen izledim ve "kalemi güzel ama hitabeti nasıl olaki?" diye merak ettiğim Elif Şafak'ın, bu soruma cevap aldığım ve genel hatlarıyla fecii beğendiğim bir "şey"iyle karşılaştım.
Konuşma hitabet olarak bana renksiz gözüktü ama Elif Şafak yine kalemini konuşturmuş belli ki. Zira konuşma, konuşmadan ziyade önceden usta bir kalem tarafından itinayla yazılmış fevkalade bir metnin zihinden okunması gibi. Bu arada sadece bir gözlem bu. Elif Şafak'tan bir şey götürmesin bu tespit. Elif Şafak hala can-canan kıvamında yaşıyor gönlümde :)
Konuşmayı görünce hem Elif Şafak'a kendimce bir teşekkür edeyim dedim, hem de bu güzelliğe başkalarının da şahit olmasını istedim. Haydi buyrun.
Videonun hemen altında -farkettiğiniz üzere- altyazı seçebileceğiniz güzel bir buton var. Kullanınız efendim :)
*) Birkaç mailden sonra haşiye düşeyim istedim. Efendim bu M'deki anlam şudur;
Nazarımca, mesafeler hep kendi açından konulur. Zira mesafe koymak, hele de bu denli salakça bir sebepten dolayı konulduysan, o mesafe Hakkla senin aradanki mesafedir. Kadının gram suçu yoktur bunda. Yani aranız değildir o. Senin kısmına düşen ARAdır, uzayan ara!