1 Ekim 2011 Cumartesi

21-30 Eylül 2011 Filmleri

Filmi tek cümleyle, ötanaziyle intiharın arasındaki çizgiyi başarılı bir şekilde belirginleştirme çabası, şeklinde ifade edebiliriz. Bilindiği gibi ötanazi tamamen inançla anlam kazanan bir kavram. Eğer sizi yaratan bir şeyin varlığını kabul ediyorsanız başka, kabul etmiyorsanız başka konumlanıyorsunuz bu olayda.

Film işte bu konumlanma sürecini kendince başarılı bir biçimde ekrana yansıtıyor. Kendince diyorum, zira film tamamen yaratanın varlığını reddetmek üzerine konumlanan pencereden bakıyor olaya. Bu konumun sağladığı özgürlüğü de sonuna kadar kullanıyor ve ortaya kendince tutarlı bir hikaye çıkıyor.

Javier Bardem ciddi manada sıkı bir oyuncu olduğunu göstermiş bir kere daha. Oyunculuklar, resimler... Olmuş bu film. İzlenmeli.

Mar adentro (2004); 7 / 10



Güzel olacağını tahmin ediyordum ama bu kadar sıkı olacağı hiç aklıma gelmemişti. Gerçekçi desen değil, fantezi desen değil... İkisinin ortasında bir damar bulup, oradan güzelce bir epik-politik film çıkmış.

1963 yapımı nasıldır bilmiyorum ama bu kadar güzel olacağını sanmıyorum. Sırf Koyata karakterinin o filmde nasıl işlendiğini merak ettiğimden onu da izlemeyi düşünüyorum. Resmen süper bir karakter. Tüm özelliklerini geçtim, filme mana yükleyen neredeyse yegane karakter... Maymun Kral değilse bu karakter, ben de bir şey bilmiyorum :)

Genel yapı olarak 7 Samuray filmini feci halde andırıyor. Ortak noktaları saymakla bitmez. Tek handikabı bu olabilir sanırım. Onun dışında gerçekten, ülkesinin bu sene en iyi filmlerinden. Hatta evet en iyisi!

İzlenmeli.

13 Assassins (2010); 8 / 10



Sanatın yerleşmiş-yerleştirilmiş-konumlandırılmış biçimine karşı, en sivrisinden sivil itaatsizlik filmi.

Uluslararası film festivalinde izlemek nasip olmamıştı. Sonradan da nedense izlememiştim. Ama çok şey kaçmış...

Hem kurgu hem belgesel hem biyografik hem de -kelimenin tam anlamıyla- tabii ki politik... Çok iyiydi gerçekten.

Ekleme: Eklemeden olmaz. Oscar Jaenada süperdi.

Noviembre (2003); 8 / 10






Siyasetle ne kadar ilgili olduğunuz, bu filmden ne kadar haz alacağınızla doğrudan ilgili. Aslında filmde doğrudan bir politik resim gözükmüyor. Zaten güzelliği de burada sanıyorum. Zira film, güzel bir politik çerçeve veriyor elinize ve alın içini siz doldurun diyor.

Askeri bir darbenin, sadece bir kişinin bile tüm hayatını nasıl değiştirdiğini gözler önüne sermesi açısından, çok önemli bir film. Bağımsız takılması, etkileyicilik tarafını başka taraflara kaydırmış ama her halükarda vurucu!

İzlenmesi zor filmlerden oldu benim için. İçim kaldırmadı...

Her ülkede askeri darbe olması ne mene, te tezat, ne saçma bir şey arkadaş ya HU!

Ggotip (1996); 6 / 10


Asghar Farhadi, Darbareye Elly filmiyle Gümüş Ayı kazanmıştı. Sonra aklına hin bir fikir gelmiş olacak ki, o filme modifikasyon eklemiş biraz. Alın size Jodaeiye Nader az Simin, demiş. Bunun üzerine de 'görüyorum ve artıyorum' diyen aynı jüri, bu sene Altın Ayı vermiş Asghar Farhadi'ye.

O kadar zaman beklediğime kesinlikle değdi. Bu kadar bekleyip, sonrasında bırakın beklentimi karşılayanını, dudak bükmediğim bile kaç tane film olduğu saymak inanın 5 dakikamı almaz. Ama bu film, her yönüyle değdi.

Diyeceğim şudur; olmuş bu film. Darbareye Elly filmini sevenlerin kesin seveceği bir film olmuş.

Yine inançla ahlakın muhteşem kıyasını izliyoruz. Kimin kazandığı yine belli(!) olmuyor.

İzleyin ki :)

Jodaeiye Nader az Simin (2011); 8 / 10



Ne zaman izlense vuruculuğundan bir şey kaybetmek bir kenara, daha da vurucu hale gelen bir film.

Hikayelerin birbirleriyle sadece fiziki mekanları paylaşmaktan öteye giden manen uyumları(!), müzikleri, kurgusu...

Hayat gibi film vesselam. Vuruyor, dönüyor bir daha vuruyor. Yetmiyor uzaktan bir daha vuruyor...

Köpekleri hikayeye bu denli yedirmek çok başarılı bir hareket. Inarritu'yla Arriaga devamlı birlikte çalışsın, biz de izleyelim hep!

 Amores perros (2000); 8 / 10



Jim Carrey'in son dönemde yaşlanmaya (olgunlaşma) başlamasıyla beraber yaşadığı klasik komedyen evrilmesinin son adımı. Bir şey anlatmayan, sadece ağız burun hareketleriyle güldürmeye çalışan filmlerinden katbekat üstün son dönemde çektiği filmler. Bunu söylemeden edemedim :)

Gerçek hayattan uyarlama olmasını filmin sonunda öğrendim. Böyle bir insanın daha fazla ismi duyulmalıydı sanki. Sırf Bush'u utandırması bile yeterli bir sebep, adama kanımın ısınması için :)

Ewan McGregor, karaktere inanılmaz gitmiş. Oyunculuğu dalgalıdır ama bu rolde çok beğendim. Son izlediğim 2 filmdir, şaşırtıyor...

Oyunculuklar güzel, müzikler iyi, uzatmadan bitiyor... Beklentimi fazlasıyla karşılayan bir film oldu hasılı.

 I Love You Phillip Morris (2009); 6 / 10



Meksika deyince aklıma gelen tüm imgeleri, gördüğüm bir film.

Çok zor film ama çok kolay çekilmiş hissi yaşatıyor. Yönetmeni kutlamak lazım. Bunu yapabilmek, kesinlikle üst sınıf yönetmenliğin ilk şartı.

Yine hayattan çok farklı gibi gelmesine karşın, tam da hayatın içinden olduğu hissini verdirtiyor. Gerçekçi bir gözlem sunması, filmin en büyük artısı.

Güzel film. Oyuncular zaten bildiğimiz elemanlar. İzlenir bu film.

Y tu mamá también (2001); 7 / 10



Niyetli filmlerden. Din tekelciliğini baştan reddeden görüşün, varmak istediği noktaya yine dini kullanarak gittiği hikayelerden biri. Ama konusu, hızla pozitif ayrımcılık sınırları arasına yaklaşan eşcinsellik olunca, filme höt zöt diyemiyorsunuz kolaylıkla.

Gerçek hayattan uyarlama bir Tv filmi olduğundan beklentiler düşük olmalı. Sigourney Weaver dışındaki oyuncuların performansına nedense ısınamadım. Müziklerin geçişlerinde hep bir aksaklık vardı.

Bu teknik konuların yanında, oldukça duygusal bir film. İzleyip de etkilenmeyecek insan azdır sanıyorum.

Prayers for Bobby (2009); 6 / 10



Filmle herhangi bir mazimiz yok. Ondan mıdır bilmiyorum, üzerine fazla bir şey söylenmesi gereken bir yapım gibi gelmedi.

Devamlı, zamanın ötesinde bir film, yorumları duymuşumdur Grease için. Lakin tek özelliği bu ise, o zamanlar önemli olabilir ama şuan için pek de önemi yok sanıyorum. Dönem gençliğini yansıtması çok başarılı, müzikleri güzel, danslar başarılı. O kadar...

John Travolta'nun izlediğim en genç hali sanıyorum. İyi ki gençlik filmleriyle tanımamışım diyelim şimdilik :)

Grease (1978); 5 / 10
Devamını Oku

25 Eylül 2011 Pazar

24 (2001-2010) - Biri Aksiyon Dizisi Mi Dedi?


Uzun uzadıya diziyi anlatacak değilim. Zaten bilen biliyordur dizinin konseptini, cinsini, türevini...

Geçtiğimiz haziran ayında, yıllardır ısrarlı bir şekilde izlemediğim bu diziyi sonunda aradan çıkarmaya niyetlendim. Gerçi kaç defa niyet ettim hatırlamıyorum bile. Her dizi bitişinde bir şekilde önümde duruyordu. Dizi devam ederken de izlememek için nedensiz bir sebebim vardı. Açıklayamıyorum ama sanırım o zamanlar bu süper gücü olmayan süper kahraman olaylarına fazlasıyla uzaktım. Bu tanıma Jack Bauer'den de fazla uyan eleman yoktu o zamanlar. İşte böyle yıllar geldi geçti ama artık en son The Event kazasından sonra, aksiyon çekti canım. Yılların getirdiği aşinalığın da yardımıyla bir çırpıda başladım bu sefer 24'e.

Öncelikle şunu söylemem lazım. 24 inanılmaz bir dizi. İzleyen-izlemeyen herkesin bildiği formatı, ciddi biçimde etkileyici. Bir dizi düşünün ki, tüm sezonu bir (1) günü anlatsın. Ve bunu inanılmaz biçimde akıcı yapsın. Düşünebiliyor musunuz, her bölüm sadece 60 dakikayı anlatıyor. Gerçek zamanlı derdik ama izlemeden anlaşılmıyormuş. İzlemeden, okumadan, görmeden, duymadan biliyorum dememek lazımmış :)

İlk sezonu bitirdikten sonra 3.5 aylık bir ara verdim diziye. Sonra 2. sezonu izlemeye başladım ve şuan itibariyle 2. sezonu bitirmiş bulunuyorum. 3.5 ay ara vermemin tek nedeni, yorgunluktu. Dizi inanılmaz tempolu ve tüm sezon aynen devam ediyor bu tempo. Hatta artarak... İlk sezonu izlerken ciddi manada yoruldum. Sonra 2. sezona başladım ve fark ettim ki bu diziyi haftalık olarak izlememek iyi bir kararmış. Haftaya ki bölümü beklemek ölüm olurdu kesinlikle.

Bunu söylerlerdi de inanmazdım. Siz de bana inanmazsanız buyrun izleyin. Ama dediğim gibi aralara 3 ay hadi olmadı en az 2 aylık aralar atın. 3. sezonu ocak gibi izlemeyi düşünüyorum. Anca atarım bu etkiyi.

Dizinin her bir şeyi olan Kiefer Sutherland, resmen döktürüyor. Zaten iyi oyuncudur ama şu izlediğim 48 bölümlük performansı gerçekten üst düzey. Daha ileriki sezonlarda aldığı ödülleri de düşününce bu performansının daha da artacağı kesin gibi. Bu abinin eline silah feci yakışıyor. Şimdi 24'ten bahsediyoruz. Elisha Cuthbert'ten bahsetmemek olmaz. Sanırım ki bu dizi sayesinde kazandı Hollywood bu ismi. O da üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor şimdilik. Bakalım önümüzdeki sezonlarda varlığı ve yokluğu ne katıp ne götürecek...

Bu arada dizi 8 sezon! Biteceğini de sanmıyorum bu hızla ama bakalım... Şöyle hareketli bir dizi arıyorsanız tek geçerim. Durduğunuz kabahat, aramayın başka dizi filan :)
Devamını Oku
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...