5 Şubat 2011 Cumartesi

Groundhog Day (1993) - En Uzun Gününüz Hangisi?


İzlediğim filmlere spoilersiz eleştiriler yazıyorum bir zamandır. Son zamanlarda nedense çok iyi filmlere denk gelmeme rağmen genel ortalamamı biraz düşürdüm. Her 3 filmden birine yazarken, bu aralar neredeyse 5'te 1'e düşürdüm bu oranı. Bu filme de yazmayacaktım ama mazimizin hatırına birkaç şey söylemek istedim. Gerçi sadece bu da değil. Üzerine bir şeyler yazılmayı belki de en çok hakeden filmlerden biri, Bugün Aslında Dündü.

Yıllar önce -sanırım 6. veya 7. sınıftaydım- felsefeye olan merakım her zamankinden daha da şiddetlenmişti. Tabii bu durumda olan her insan gibi benim yolum da Nietzsche'yle kesişti. 2-3 kitabına bakındıktan sonra kanım iyice ısınmıştı Friedrich'e. Hal böyle olunca diğer kitaplarını da edinme isteği doğdu ama o zamanki yaşların sağladığı maddi imkanlar pek parlak değildi. Özellikle beli bir sürede belli bir sayıdan fazla kitap almak mümkün olmuyordu. Sahaflarla ilk tanışmam bu zaman denk gelir. Neyse gittim bir sahafa ve ''Nietzsche'nin ne kadar kitabı varsa istiyorum'' dedim. Gelişi güzel yığılmış kitapların oluşturduğu sıra dağların ardından ''ne kadar tutacağını biliyor musun?'' tonunda ''kaç kitabı olduğunu biliyor musun?'' diyen boğuk bir ses geldi. O ilk ''çıkarın ulen bu adamın ne kadar kitabı varsa'' havam tabii ki kalmamıştı. Diyaloga ''amca, en ucuzu hangisi!'' şeklinde devam ettim ve nihayetinde kapağının varla yok arasında gidip gelmekten harap düşmesi sonucunda piyasası iyice ucuzlamış olan Gay Science kitabını aldım.

Yolda gelirken okumaya başlamıştım bile. Ama yazarın dili hiç de diğer kitaplarındaki gibi değildi. Dahası bu bir şiir kitabıydı. Sıkılıp okumayı bıraktım ve eski sahibinin yazdığını sandığım birkaç notu görene kadar sayfaları şöyle bir karıştırdım. Konumuzla alakası olmayan notlarla beraber şöyle bir not da vardı: Bill Murray'in oynadığı bir film varmış, bu kitapla da alakalıymış, vaktin olduğunda izle...

İşte ogündür bugündür aklımdaydı bu film. Vcd'sini izleyecekken Dvd'sini izlerim, Dvd'sini izleyecekken BluRay'ını izlerim derken bugüne kadar geciktirdim. Pişmanım... Bu film öyle bekletilecek türden kesinlikle değil.

Filmin içeriğine girme gereği görmüyorum ama şunları bilmeniz yeterli. Film izlendikten sonra kesinlikle artı değer katıyor size. Tabii hayatın sırrını veriyor değil ama varsa bu hayatın bir sırrı, o sırra kendinizce ulaşmanız için olmazsa olmazların başında gelen sorgulama eylemine gayet de güzel bir zemin hazırlıyor. Dahası bir çok filmin yapamadığı karakterle empati kurdurma, bu film için çocuk oyuncağı. İster istemez empatişiyor buluyorsunuz kendinizi.

Nietzsche dedim, sorgulama dedim, empati dedim... Sakın ola filmi, o bir şey anlatacağım diye kastıkça kasan sanat filmlerinden sanmayın. Groundhog Day, tam bir komedi filmi. Hem de öyle böyle değil. Son zamanlarda hiçbir filmde bu kadar gülmemiştim.

Sözün özü şudur ki; bu filmi kesin izleyin. Top10, Top20 veya TopX'iniz varsa, sıralamalarınızı değiştirme ihtimaliniz hiç de az değil. Bu dediğimi destekleyen şöyle bir durum da var. Bu filmi 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar vermiş.

Bir de aldığım o kitaba bu notu yazan abiye/ablaya selamlarımı iletiyorum :)

8 / 10
Devamını Oku

4 Şubat 2011 Cuma

2010'da Kim Ne Kazanmış?


''Sinemada gerçekten de çok para varmış'' dedirten bir çalışma yapmış Vanity Fair. 2010 yılında en fazla kazanan 40 ismi sıralamışlar. Genel olarak algılarla tutarlı bir liste olmuş ama sıralamalar konusunda şaşırdığımı söylemeliyim.

Şaşırmadığım tek sıra, zirve. Gişe üstsınırının 1 milyar dolar olduğuna iyice inandığımız bir dönemde çıkıp, bu algımızın -diğer tüm algılar gibi- hatalı olduğunu ispatlayan Avatar'la geçen sene mükemmel bir çıkış yapan James Cameron tabii ki zirvede. 2.750.000 dolar sınırını geçmişti en son, hala köşede bucakta oynuyor film ama tabii ki gişeye etki etmeyecek şekilde. Bu gişeleri alt üst eden yapımdan 253 milyon dolar kazanmış Cameron. İnsan şöyle ilk bakışta az gibi sanıyor ama 250 milyon dolar abi, daha ne olsun. Diğer yapım teliflerinden de 4 milyon dolar kazanıp 2010'u 257 milyon dolar gelirle kapatmış James Cameron.

Listenin ikinci sırasında Jonny Deep var. En sevdiğim aktörlerdendir ama geçen seneki filmlerinin hiçbirini izlemedim. Haketmiş midir haketmemiş midir kesin bir şey söyleyemeyeceğim ama 1 filmden 40 milyon dolar kazanmanın mantığını kimse anlatamaz bana. Jonny Deep bile olsanız, kurtarmaz. Toplam 3 filmden neredeyse kazandığı 100 milyon dolarla Jonny Deep de 2010'u mükemmel kapatmış.

Şu listede üzüldüğüm tek kişi Christopher Nolan. 71.5 milyon dolarla 4. sırada. Üzüldüğüm konu şu. Bir film yapıyorsunuz. Ama nasıl bir film? Bu filmden başrol oyuncusu 59 milyon dolar kazanırken siz kazana kazana 69 milyon dolar kazanıyorsunuz. Yaratıcı insanların neden bu kadar az yetiştiğini anlamamız için daha nasıl şeylerle karşılaşmamız lazım acaba!?

Listenin gerisi şu şekilde devam ediyor;
1. James Cameron: 257 milyon dolar
2. Johnny Depp: 100 milyon dolar
3. Steven Spielberg: 80 milyon dolar
4. Christopher Nolan: 71.5 milyon dolar
5. Leonardo DiCaprio: 62 milyon dolar
6. Tim Burton: 53 milyon dolar
7. Adam Sandler: 50 milyon dolar
8. Todd Phillips: 34 milyon dolar
9. Taylor Lautner: 33.5 milyon dolar
10. Robert Downey Jr.: 31.5 milyon dolar
11. Will Smith: 29 milyon dolar
12. Joe Roth: 28.5 milyon dolar
13. Kristen Stewart: 28.5 milyon dolar
14. Jerry Bruckheimer: 27.5 milyon dolar
15. Robert Pattinson: 27.5 milyon dolar
Devamını Oku

2 Şubat 2011 Çarşamba

Film Geliştirme Atölyesi Başvuruları


30. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin "Köprüde Buluşmalar Platformu" kapsamında bu yıl dördüncüsünü düzenleyeceği "Film Geliştirme Atölyesi"ne başvurular bir hafta uzatılarak 7 Şubat'a ertelenmiş. Projesi olup da şansını denemek isteyenlere duyurmuş olayım.

Her sene biraz daha gelişiyor olması çok sevindirici bu platformun. Bu seneki gözle görülür en büyük gelişim, senaryo doktorluğu ve proje danışmanlığı konusunda uzmanlaşmış Hollandalı film kurumu Binger Lab'ın da olaya dahil olması.

Önümüzdeki senelerde artık elle tutulur meyveler toplarız umarım. Daha geniş bilgi almak isteyenler basın bültenine bakabilir.

Basın bülteni
Devamını Oku

1 Şubat 2011 Salı

The Social Network (2010) - Yoksa Siz De Mi Facebook Filmi Sandınız?


The Social Network'la tanışmamız aslında biraz garipti. The Social Network ismini duyunca hemen anlamıştım Facebook'la ilgili bir film olduğunu! Facebook'la neredeyse hiç alakası olmayan ben, filmine de dudak bükmüştüm haliyle. Daha sonra -tam hatırlamıyorum hangi film için gittiğimi- sinemada fragmanına rast geldim. Perdeye gayet tınmaz bir edayla bakıyordum ki, gayet güzel hatta biraz zorlasam süper diyebileceğim bir Creep yorumu inceden inceye salona yayılmaya başladı. Çalan müzik ve o güne kadar sempatimi kazanma şerefine erememiş(!) Jesse Eisenberg'in etkili diyalogları ustaca şakıması şeklinde tezahür eden performansı üstüste gelince, bahsettiğim tınmaz havam biranda kaybolmuştu.

Sanırım buraya kadarki süre, ilgili fragmanın ortalarına tekabül ediyor. Bu da ortalama 70 bilemedin 80 saniye demek. O kaş-göz arasında ne ara döndüm (fiziki dönmekten bahsetmiyorum :)) hatırlamıyorum. Bir anda yanımdaki arkadaşıma ''bu filmde iş var'' gibi şeyler söylemeye başlamıştım bile. Aradan çok zaman geçmeden fragmanın sonunda David Fincher ibaresini gördüğümde, vizyon zamanı hasretle beklenen filmler listeme bir film çoktan eklenmişti.

İşte böyle bir mazimiz var The Social Network'le. Neredeyse tek bağımız David Fincher diyebilirim, pek çok sinemasever gibi. Nasıl olmasın ki? Yönetmen say deseniz, kazara isminizi unutsam 2-3 gün yemekten bile kesilebilirim. O derece sevdiğim bir yönetmendir (yazar burda sevgisini ifade etmeye çalışıyor yoksa ciddi değil). Ama gariptir, filmi sinemada izlemek nasip olmadı. Doğru dürüst bir altyazının gelmesi de biraz zaman alınca, vuslat bugüne kadar uzadı.

Bu arada şunu da söylemem lazım. Bu süreçte tüm ödül organizasyonları, ezeli ve ebedi bilim-kurgu düşmanlıklarını bu sene de devam ettireceklerini belli ettiler. Hadi zaten alışığız da, işin ucu Inception'a dokununca ister istemez faturayı diğer filmlere kestim. Dahası Oscar müjdecilik fonksiyonu da olan Altın Küre'nin ağır ödüllerini The Social Network aldı... O gece bu filmi izlememeye karar verdiğimi hatırlıyorum.

Sonra biraz zaman geçti de bu kaynar kanlı kararımdan vazgeçip, Oscar adaylığı kapmış filmlere yöneldim. Birinci sırada The Social Network vardı. İlk günden beri gelen yorumlar, beklentimi iyice düşürmeme sebep olan türdendi. David Fincher severler bile diğer filmlerinden daha düşük bir film olduğunda neredeyse hemfikirdiler. Buna rağmen vizyon gününden itibaren top250 içerisinde kendine yer edinmiş olması ve her geçen zaman biraz daha yükselmesi, düşen beklentilerimi her daim yükselmeye açık pozisyonda tutuyordu. Ama sonuç itibariyle filme karşı nefretimsi bir şey vardı içimde. Ve bu şekilde filme başladım.

Şu naciz hayatımdan çok filmler geldi geçti ama başlangıcı bu denli zihnimde yer eden çok az film vardır. Öyle mükemmel bir başlangıç olmamasına rağmen, diyaloglar çok sağlamdı. O beş dakikalık giriş, filmin içine nasıl aldıysa beni, film bitene kadar çıkamadım.

Müzikleri olsun, karakterleri olsun gayet güzel film olmuş. Abartılmaması gereken tek yanı kurgusu. Öyle aman aman bir kurgu göremedim. Bunun yanında diyaloglar çok üst düzeydi. Akıcı, vurucu, komik, zeki... Pek çok sıfatı hakediyor diyaloglar. Tabii diyaloglara can veren oyuncuların katkısı da yadsınmamalı. Oyuncular arasında gözüme kötü anlamda batan bir kişi bile olmadı. Bay problem Justin olsun, çeşitli yan karakterler olsun üstlerine düşeni layıkıyla kotarmışlar. Yeni Spider Man'imiz Andrew Garfield'le Jesse Eisenberg ise nokta koymuşlar. İkisini de çok başarılı buldum.

Müziklere güzel deyip geçtim ama Golden Globeciler kızmaz inşAllah! Hanz Zimmer'in Inception performansının nasıl üstüne çıkarttılar anlayamadım. Tamam çok güzel de hiç mi kulak yok sizde sayın abiler? Neyse girmeyecektim bu konuya :)

Filmde kadın yokluğundan, varsa da ofsaytlığından bahseden birkaç feminist arkadaşa denk geldim. Filmi anlamadıklarını anlamaları için ne yapmalı şuan için bilemiyorum ama gayet de yerinde bir tutum olmuş bu. Çünkü film bırakın normal hayatı, yola çıktığı Facebook'u bile anlatmıyor. Bu açıdan David Fincher hakkında pek dillendirmesem de, inceden inceye içimi kemiren ucuz şeyler peşinde koşma şüphesi ortadan kalkmış oldu.

Biyografik filmleri seviyorsanız, hele de üstüne Se7en-Fight Club-The Curious Case of Benjamin Button filmlerinden birini izleyip beğenmişseniz bu filmden hoşnut kalma ihtimaliniz gayet yüksek. 120 dakika boyunca yer yer eğleneceğiniz, yer yer gerileceğiniz ve sonlarına doğru -şanslıysanız- düşüncelere dalacağınız bu güzel filmi kaçırmayın derim. Ben çok sevdim. Özellikle sonu, en iyilerim arasına girdi.

8 / 10
Devamını Oku

30 Ocak 2011 Pazar

43. SİYAD Adayları


Sinema Yazarları Derneği'nin adayları açıklanmış. 2010'da gösterime giren 65 Türk filminin sadece 15 tanesi adaylık kapabilmiş görünüyor. Öne çıkan filmlerse Bal, Çoğunluk ve Kosmos. Bu 3 büyükleri hemen arkadalarından Beş Şehir takip ediyor.

Bugüne kadar neredeyse tüm sinema organizasyonlarınca görülmezden gelinen Cem Yılmaz bu sene aday olmayı başarmış. Kazanır umarım.

Yusuf Kurçenli, Tuncel Kurtiz ve Cahit Berkay'ın da çeşitli onur ödülleri alacağı 43. SİYAD Türk Sineması Ödülleri töreni, 24 Şubat Perşembe akşamı 20.30’da Maslak Tim Show Center’da. Tören aynı zamanda Digiturk’ün TürkMax kanalından da yayınlanacakmış.

Adaylıklar şöyle;

EN İYİ FİLM
-BEŞ ŞEHİR (Yapımcılar: Funda ALP, Orkun ÜNLÜ)
-KOSMOS (Yapımcı:Ömer ATAY)
-ÇOĞUNLUK (Yapımcılar: Önder ÇAKAR, Sevil DEMİRCİ, Seren YÜCE)
-BAL (Yapımcı: Semih KAPLANOĞLU)
-BAHTI KARA (Yapımcılar: Enis KÖSTEPEN, Yamaç OKUR, Nadir ÖPERLİ)

EN İYİ YÖNETİM
-Reha ERDEM (KOSMOS)
-Semih KAPLANOĞLU (BAL)
-Theron PATTERSON (BAHTI KARA)
-Onur ÜNLÜ (BEŞ ŞEHİR)
-Seren YÜCE (ÇOĞUNLUK)

MAHMUT TALİ ÖNGÖREN EN İYİ SENARYO
-Selim DEMİRDELEN (KAVŞAK)
-Reha ERDEM (KOSMOS)
-Semih KAPLANOĞLU, Orçun KÖKSAL (BAL)
-Onur ÜNLÜ (BEŞ ŞEHİR)
-Seren YÜCE (ÇOĞUNLUK)

CAHİDE SONKU EN İYİ KADIN OYUNCU PERFORMANSI
-Demet AKBAĞ (EYYVAH EYVAH)
-Sezin AKBAŞOĞULLARI (KAVŞAK)
-Sevinç ERBULAK (PRENSESİN UYKUSU)
-Esme MADRA (ÇOĞUNLUK)
-Türkü TURAN (KOSMOS)

EN İYİ ERKEK OYUNCU PERFORMANSI
-Tansu BİÇER (BEŞ ŞEHİR)
-Güven KIRAÇ (KAVŞAK)
-Bartu KÜÇÜKÇAĞLAYAN (ÇOĞUNLUK)
-Reha ÖZCAN (BAHTI KARA)
-Sermet YEŞİL (KOSMOS)

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU PERFORMANSI
-Yeşim Ceren BOZOĞLU (BAHTI KARA)
-Ceyda DÜVENCİ (EJDER KAPANI)
-Nihal KOLDAŞ (ÇOĞUNLUK)
-Selen UÇER (BÜYÜK OYUN)
-Nurcan ÜLGER (PUS)

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU PERFORMANSI
-Erdal BEŞİKÇİOĞLU (BAL)
-Genco ERKAL (PRENSESİN UYKUSU)
-Volga SORGU (KARA KÖPEKLER HAVLARKEN)
-Settar TANRIÖĞEN (ÇOĞUNLUK)
-Cem YILMAZ (AV MEVSİMİ)

EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ
-Florent HERRY (KOSMOS)
-Uğur İÇBAK (AV MEVSİMİ)
-Barış ÖZBİÇER (BAL)
-Barış ÖZBİÇER (ÇOĞUNLUK)
-Ercan ÖZKAN (PUS)

EN İYİ MÜZİK
-Alp Erkin ÇAKMAK, Barış DİRİ (KARA KÖPEKLER HAVLARKEN)
-Tamer ÇIRAY (AV MEVSİMİ)
-Herve GUYADER, Reha ERDEM (KOSMOS)
-Cenap OĞUZ (BEŞ ŞEHİR)
-Selim DEMİRDELEN (KAVŞAK)

EN İYİ KURGU
-Ahmet Can ÇAKIRCA (BEŞ ŞEHİR)
-Selim DEMİRDELEN (KAVŞAK)
-Ayhan ERGÜRSEL, Semih KAPLANOĞLU, Suzan Hande GÜNERİ (BAL)
-Reha ERDEM (KOSMOS)
-Mary STEPHEN (ÇOĞUNLUK)

EN İYİ SANAT YÖNETİMİ
-Ömer ATAY (KOSMOS)
-Meral EFE (ÇOĞUNLUK)
-Naz ERAYDA (BAL)
-Elif TAŞÇIOĞLU (SES)
-Hakan YARKIN (YAHŞİ BATI)
Devamını Oku
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...