2 Ekim 2010 Cumartesi

Camelot - Evet Yine Arthur... (2011)


Etinden, sütünden, derisinden bıkmadan-usanmadan yararlandığımız hikayelerden olan Kral Arthur efsanesinin yeni bir ürünü daha geliyor...

Spartacus: Blood and Sand'la büyük bir kitlenin dikkatini çeken Starz'ın himayesinde çekilecekmiş Camelot. Rome'den James Purefoy, FlashForward'dan Joseph Fiennes, Robin Hood dizisinden Clive Standen ve şuan sayısını hatırlamadığım yapımdan tanıdığımız Eve Green gibi sağlam bir kadro var ama Beni bu yapıma çeken asıl konu, hikaye. 16. yüzyıldan önce hayat bulmuş, İngiliz edebiyatının her çeşit eserine bayılan biri olarak asıl odaklandığım mevzu bu.

Spartacus'un estirdiği rüzgardan sonra köklü bir hayal kırıklığı yaşamayacağımızı umuyorum. Belki mükemmel bir yapım olmaz ama en kötü ihtimalle heyecan verecek bir yapım olacak Benim için. Şimdiden kararımı verdim anlayacağınız, bu dizi kötü değil :)

Diziyle ilgili haberler tam olarak net değil. En erken 2011'de yayınlanacağını ve ilk sezonunun 10 bölüm olacağını biliyoruz. İşte tek takıldığım nokta bu. Abicim yapmayın bunu. Tamam yağından da yağ çıkartmayı gayet iyi beceriyorsunuz ama bari yağından elde ettiğiniz yağı rahat bırakın. Diziyi çekmeye başlamadan kaç bölüm olacağı belli olsun. Anlatın ve bitsin. 'İlkten bi 10 bölüm yaparız, tutarsa uzatırız' gibi düşünceler bu güzel yapımları üstlenenlerdeki 'uyuz' olduğum tek konu.


İlk 10 bölüm için harcanan 35 milyon Euro ve çekimlerin İrlanda'da yapılmış olması iyiden iyiye havaya sokmuş durumda Beni. Gelen ilk resimler de bu havama ılık bir meltemle omuz veriyor.

Yaşasın Orta Çağ :D
Devamını Oku

30 Eylül 2010 Perşembe

The Big C (2010)


Ölüm; hayattaki en kesin ve en net gerçeklik. Buna rağmen kimse öleceğine inanmaz. En azından Ben ne kadar düşünürsem düşüneyim, bir türlü gözlerimin önüne gelmiyor O AN. Bunu her 5 kelimesinin ikisi ölüm olan biri olarak söylüyorum. Benim kadar ağzına sakız yapmayanları da düşününce, ölümün gerçeklik/tahayyül edilebilirlik oranının yerlerde süründüğünü kestirmem çok da zor olmuyor.

'Hayat tüm olağanlığıyla ilerlerken kanser olduğunuz söylense ne hisseder ne yapardınız?'ın cevabı, işte bu güzel dizi; The Big C.

Dizide 40'lı yaşlarındaki Cathy'nin kanser olduğunu öğrendikten sonra hayatını değiştirmeye karar vermesinin ayrıntılarını yer yer gülmekten koparak yer yer de onun gözünden bakıp melankolinin diplerinde seyrediyoruz.

İlk kez Truman Show'la tanıştığım daha sonradan da çeşitli yapımlarda yolumuz kesişmesine rağmen John Adams'ta gözüme girmeyi başaran Laura Linney, diziyi neredeyse tek başına ayakta tutuyor. Kanserli birinin var olan düzenine sıkı sıkı sarılmışlığını ve artık bu düzenin herhangi bir öneminin kalmamışlığını çok güzel yansıtıyor oyunculuğuyla.

Dizinin bu arızalı çağrışımlarıyla dram türünde bir dizi bekliyorsanız hemen daha ilk bölümden yanıldığınızı anlıyorsunuz. Çok başarılı 'komik' karakterleriyle birçok komedi dizisinden fazla güldüreyi başardı Beni (şimdilik). Andrea'sı olsun, Marlene'i olsun gerekse de Paul'u olsun yüzümüzden tebessümü eksik etmiyorlar göründükleri sahnelerde. Amaaa biri var ki Cathy'i bile yer yer gölgede bırakabiliyor. Aykırı ve idealist kişiliğiyle göründüğü her sahnede kahkaha atmanızı sağlıyor Sean.

Luther'dan tanıdığım Idris Elba'nın konuk oyuncu olarak gözükmesi de diziye iyice ısınmama sebep oldu. Showtime'nin 8 yıllık yeni dizi promiyer rekorunu kırarak sezona başlaması ve üstüne ilk bölümlerin yarattığı bu izlenimler, dizinin 2.sezonu garantilemesini sağladı.



Diziyi, spoilere girmemeye gayret ederek anlattığım tüm bu sebeplerden sevdim ama bu dediklerim sayesinde başlamadım haliyle diziye :) Bu mükemmel kapak çekti Beni ilkin. Kanser konusu zaten yazıyordu tüm tanıtımlarda. Kapakla kanseri birleştirince mükemmel tasavvurlar canlandı beynimde. Düşünebiliyor musunuz? Kansersiniz... Çaresi yok bunun, öleceksiniz... Kalan vaktiniz ellerinizin arasından her ne kadar tutmaya çalışsanız da akıp gidiyor... Ve yüzünüzde samimi bir tebessüm. Buna kayıtsız kalamazdım ve izlerken buldum kendimi. Diyeceğim o ki, 2. sezonu da garanti nasılsa başlayın gitsin :)
Devamını Oku

New York'ta Beş Minare - Yeni Fragman Geldi...


Daha önceden ilk fragmanla beraber başlık açmıştım bu film için (New York'ta Beş Minare - Mahsun'un Yeni Filmi :D). Tabii her fragman için aynı filmin farklı başlıklarını açacak değilim ama bu seferki bir istisna olsun. Çünkü yeni gelen fragman ciddi derecede coşku kattı Bendenize. Yeni afiş de var hem :D

Holivud'dan fırlamış gibi bile durmayan direkt made in Los Angeles havasını soluduğumuz bir fragman olmuş. Bir saniyesinin bile aksiyonsuz olmamasını mı, kelli felli oyuncuların arz-ı endam etmesini mi, konunun Bendeniz açısından biraz daha netleşmiş olmasını mı, 1:33'te başlayan Itri'nin o mükemmel bestesiyle yeniden hayat bulmuş olağan üstü salavatın New York semalarını şereflendirmesini mi sayayım bilmiyorum. Her yönüyle 5 Kasım'ı bekler bir duruma soktu bu yeni gelen fragman.

Mahsun'u sevmem, bugüne kadarki filmlerini de sevmedim ama bu başka gibi geliyor. İlk fragmanda iyice Deccal tanımlaması yapıştırılmış gibi gözüküyordu. Ama bu fragmanda olaylar değişmiş gibi. Hoca'nın gözaltına alınmadan Malezya, Çin ve Hindistan'a kaçabilme imkanı varken bile bunu elinin tersiyle itmesi olsun, toplu namaz kılarken arkasında her milletten insanın saf tutmuş olması olsun bir çok gerçek hayatla paralel durumu filmde göreceğiz anlaşılan. Bir tarafta İslam'ı ölmek ve öldürmek üzerinden tanımlayanlar bir tarafta da İslam'ı eğitim görüp tüm insanları eğitmek üzerinden tanımlayanlar olacağını kestirmek hiç de zor değil.

İlk fragman sonundaki tahminlerimin tutmaması, ikinci fragman sonundaki tahminlerimin tutması ve çeşitli abukluklardan uzak bir film olması temennisiyle 5 Kasım'ı bekliyorum...

Yeni Fragman


Devamını Oku

28 Eylül 2010 Salı

Biliyorum, O Halde Mutsuzum!!!

İnsanlarda bilge oldukları gibi garip bir önkoşul vardır. Kime sorarsanız sorun, dille söylemese bile kalben bilge olduğuna inanır. Hele de iki üç kuru bilgiye sahipse değmeyin keyfine. Nasıl keyifli olmasın ki, sözde bilgeliğine kulp da bulmuştur artık. Bu tip arkadaşlara selamların en güzeliyle gelsin bu yazı.


İlgilenenler bilir tüm filizofların çağları aşan bir uzlaşısı vardır; cehaletin mutluluk olması konusunda. Bu cümlenin ruhunu anladığınız andır farkındalık alemine girişiniz. Yalnızlığın üstünde tüten o soğuk ve keskin dumanı istemsiz biçimde içinize çektiğiniz andır, uykudan kalkma anınız.

Tüm düşünenleri birbirlerinden bağımsız bu noktaya getirenin, bilgi denilen şeyin imkansızlığı olduğunu düşünmüşümdür hep. Yani düşünüp edindiğiniz şeyin, algılanabilirlik elbisesine kavuşamayacağını farketmenize ve sadece sizin içdünyanızın kişiye özel süsü olarak kalacağını görmenize...

Bunun verdiği acıyı da hep algıya bağlarım. Kendi içdünyamızda edindiklerimizin insanlar tarafından algılanmadıkça aslında tam olarak varlık vasfı kazanamayacaklarını bilip, kendi üretimimizin başkaları olmadan yürürlüğe girmeyeceğini bilmemize... Başkalarına olan bu garip muhtaçlığımıza... Sonuç olarak mutlak etkenliğimizin mutlak edilgenlikle mümkün olabileceğine bağlarım.

Evet bu açıdan bakınca kesinlikle gizli bir kibir imajı oluşabiliyor. Ama kim demiş gerçek bilgi sahibinin alçak gönüllü davranabileceğini ve dahası davranması gerektiğini. Kant'ın dediği gibi 'bilmek lanetlenmektir'. Bilginin getirisi budur. Sizin seviyenize çıkması muhtemel bile olmayanların sizin hakkınızda küstahça yorumlar yapabilecek hakkı kendilerinde bulmaları gibi, bu yaptıklarının ne denli komik bir şey olduğunu bilip kendilerine acıyamayacaklarını bilmeniz gibi ve acıyamayacakları için bu garip tutumdan vazgeçmeyeceklerini bilmeniz gibi apacı birşeydir bilginin size sunduğu lanet.

Goethe'nin dediği gibi, insanın bilgisi arttıkça huzursuzluğu artar. Ama abimizin atladığı bir nokta vardır. Bu artış poligonunda bir de sorumluluk vardır. İnsanın bilgisi arttıkça huzursuzluğuyla beraber sorumluluğu da artar. Nasıl ki akıl sağlığı yerinde olmayanların yaptıkları kanunlar önünde cezai tedbirlerden muafsa, gerçek bilgiye ulaşamamış insanların da yaptıkları sizin onların ellerini bırakmanıza sebep olamaz. Bilgi size bu sorumluluğu gönüllü bir şekilde kabul ettirir.

Bu tip arkadaşlara son uyarımı yapayım. Cehalet bakir bir kavramdır. Bir kere bilgi sınırı geçildi mi geri dönmesi mümkün değildir. O andan itibaren uçsuz bucaksız hüzün deryasının gönüllü sefer kaptanı olursunuz. Sığınacağınız her liman bir öncekinden daha çok keder sunar size. Her limanda ayrı ayrı aşklar yaşarsınız, öznesi acı olan!!!

..
..
..
..
..
..
..

Ve saf delikanlı etrafa masum gözleriyle titrek bir atış fırlatıp kısık sesiyle;
-Eğer cehalet mutluluksa neden etraf mutlu insanlarla dolu değil!!??
DEDİ!

                                                                                                               Mehmet Bulut
Devamını Oku

26 Eylül 2010 Pazar

Haydi İshakçılar Köyü İlköğretim Okulundaki Yavrularımıza GAMZE Olmaya!!

Abiler ablalar, Bendenizi gururlara garkeden güzel bir gelişmeye denk geldim az önce hemen kendimce yaygınlaştırmak istedim. Kendileri yeterince açık ifade etmişler olayı zaten. Benim üste koyacak bir şeyim yok...

Kaynak ve iletişim: Minik Gamzeler

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sevgili dostlar; Hiç bir dernek, vakıf, partiye bağlılığımız olmadan sadece hayırseverler olarak 3 senedir bayram öncesinde ihtiyacı olan çocukları araştırıp kıyafet ihtiyaçlarını karşılıyorduk.. Bu güne kadar her hangi bir kuruluşa bağlılığımız olmaması hasebiyle nakit para kabul etmedik..Geçtiğimiz Ramazan bayramında 6. etkinliğimizi düzenlemenin mutluluğu içerisindeyiz..

Fakat yeni tanıdığımız dostlarımızın yoğun ilgisinden do...layı yeni bir etkinlik yapma ihtiyacı hissettik..Bu güne kadar etkinliklerimize katılanlar nasıl bir atmosferde gerçekleştirdiğimizi bilirler..

Yeni projemiz İzmitteki İshakçılar İlköğretim okulundaki ihtiyaç sahibi yavrularımız için olacaktır..Orada toplam 540 tane yavrumuz var biz ilk etapta 200 yavrumuzun okul ihtiyaçlarını üstlendik..Eğer siz hayırseverlerimizin yardımı olursa bunu 540'a çıkarma düşüncesindeyiz..

Maddi yardımda bulunmak isteyen hayır severlerimiz;

1 - Yavrularımızdan seçtiklerini bize bildirsinler..

2 - İletişim bilgilerini bize ulaştırsınlar.

3 - Listedeki malzemeleri eksiksiz bize 30 Eylül tarihine kadar ulaştırsınlar..

4 - Organizasyon giderlerine yardım etmek isteyenler özelden mesaj atabilirler..

Not: Ulaşım konusunda açıklama yapılacaktır..Ücreti mukabilinde otobüs tutulma imkanı olabilir aksi durumda herkes kendi imkanlarıyla eokula gidecektir..Tarihte her hangi bir değişiklik olursa size bildireceğiz..

ANA SINIFI A ŞUBESİ

24 KIZ 21 ERKEK TOPLAM 45

1.SINIF A ŞUBESİ

16 ERKEK 18 KIZ TOPLAM 34

B ŞUBESİ

16 ERKEK 16 KIZ TOPLAM 32

2.SINIF A ŞUBESİ

11 ERKEK 19 KIZ TOPLAM 30

B ŞUBESİ

10 ERKEK 19 KIZ TOPLAM 29

3.SINIF A ŞUBESİ

19 ERKEK 13 KIZ TOPLAM 32

B ŞUBESİ

15 ERKEK 15 KIZ TOPLAM 30

4. SINIF A ŞUBESİ

13 ERKEK 20 KIZ TOPLAM 33

B ŞUBESİ

15 ERKEK 18 KIZ TOPLAM 33

5. SINIF A ŞUBESİ

16 ERKEK 14 KIZ TOPLAM 30

B ŞUBESİ

12 ERKEK 17 KIZ TOPLAM 29

6.SINIF A ŞUBESİ

13 ERKEK 15 KIZ TOPLAM 28

B ŞUBESİ

11 ERKEK 16 KIZ TOPLAM 27

7.SINIF A ŞUBESİ

19 ERKEK 19 KIZ TOPLAM 38

B ŞUBESİ

20 ERKEK 19 KIZ TOPLAM 39

8. SINIF A ŞUBESİ

17 ERKEK 19 KIZ TOPLAM 36

B ŞUBESİ

16 ERKEK 22 KIZ TOPLAM 38




Bir çocuk için alınması gereken ihtiyaçlar;

1 - 3 adet çizgili defter
2 - 2 adet kareli defter
3 - 2 adet güzel yazı defter
4 - 2 adet orta boy resim defteri
5 - Not defteri
6 - Pastel boya
7 - Kuru boya
8 - Sulu boya
9 - Kalemler (kırmızı,kurşun)
10 - Silgi
11 - Cetvel takımı,pergel,okuma kitapları,makas,yapıştırıcı,elişi kağıdı vs..
12 - Çanta
13 - Beslenme çantası

İletişim: Ahmed Faruk Subaşı - Büşra Karahan Çıtır - Ciha Şanlımeşhur
0532 201 87 94

6 EKİM GÜNÜ BİZİMLE BİRLİKTE GELMEK İSTEYENLER LÜTFEN AHMED FARUK SUBAŞI'YA İSMİNİ YAZDIRSIN..
Devamını Oku

The Smurfs - Uslu Olursak Filmlerini Bile Görebiliriz


İstisnasız herkesin çocukluk yıllarına damgasını vurmuştur sanırım Şirinler. Başlama saatini bildiğim 4-5 çizgi filmden biriydi. O saatte ne sokakların çekiciliği, ne de diğer oyunların bi albenisi kalırdı gözümde. Direkt eve koşar-izler sonra yine çıkardım.

Güçlü'sü, Usta'sı, Obur'u, Şirine'si ve tabii ki Şirin Baba'sıyla ayrı ayrı karakter arayışına girerdik. Tamam Gözlüklü de var ama Türk gençliği zekidir deyip atlıyorum onu :D


Bu efsane çizgi filmin sinema filmi geliyor. Çizgi filmleri beyaz perdeye aktarma konusunda geçmişi olan Raja Gosnell'ın yönetecek olması, biraz olsun 'altında kalırlar bu büyük sorumluluğun' düşüncesini azaltıyor. Seslendirmeleri de çok tuttum. Bakalım nasıl bir şey çıkacak ortaya. Ben Gargamel'i çok başarılı buldum :)

Vizyon tarihi şuan itibariyle 3 Ağustos 2011 gözüküyor. Daha bir hayli 'yatçassszz-kalkcaszzz, yatçasszzz-kalkcasszzz' yapacağız gibi gözüküyor :D

Fragman

Devamını Oku
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...