11 Eylül 2011 Pazar

01-10 Eylül 2011 Filmleri

Bundan böyle her ayın 10., 20. ve son günü olmak üzere, o günlere kadar izlediğim filmlere azar da olsa yorum yazdığım başlıklar olacak. Bu 10 gün içinde izleyip de ayrı başlık açtığım 2 filmimiz var;

- Ayat-Ayat Cinya (2008)

1-10 Eylül 2011'la başlayalım.


2008 yapımlı Forgetting Sarah Marshall'da kenarda köşede olan 2 karakter üzerine bir devam filmi ama neredeyse gram alakası yok esas filmle. Bu açıdan bakınca, tam anlamıyla bir spin-off olmuş. Diğerlerinin aksine neredeyse hiç gönderme yapmamış esas filme. Bu da yazılan senaryoyu ayrı bir dünya kabul etme yolunda güzel bir adım.

Jonah Hill ve Russell Brand'la ilerliyor film. Elemanlar ne kadar komikse film de o kadar komik. Benim için çok da komik olmayan bir tarzda ilerledikleri için bu iki eleman, pek hoşlaşmadık bugüne kadar. Bu film de, bu hoşlaşmama durumumuzu pekiştiren bir yapım. Ama haklarını yememek lazım, film en azından elle tutulur bir yapım.

Tabii Jonah Hill'i ayırmak da lazım bir taraftan. Zira bu elemanda oyunculuk kumaşı var. Şu absürt komedi olayından sıyrılırsa güzel yapımlarda gözükeceğinden eminim.Türü sevenler izleyebilir.

Get Him to the Greek (2010); 4 / 10



Oliver Stone'yi bilmeyen yoktur sanırım. Bu en bilinen yönleri dolayısıyla eleştiririz de durmadan. Ama adamın hakkını vermek lazım. Her şey bir kenara, şu sağ gösterip sol vurmaları inanılmaz yapıyor. Bu film de tam anlamıyla bu şekilde ifade edilebilir.

Filmi çeken Oliver Stone olunca, filmin konusu olan devrimler-ihtilaller olayına girmek abes olacak. Zaten çok tekil bir yaklaşım mevcut filmde.

Siyasi rengini bırakırsak, film olabildiğince etkili. Geçtim siyasi renginin koyu mu, açık mı olduğunu, lütfen Oliver Stone'ye yeri geldiğinde olabildiğince vuranlar, şu filmin alt metninin yarısı kadar dolu film çeksinler bir zahmet.

Beni etkiledi arkadaşlar. İzlenmeli...

Salvador (1986); 7 / 10



Ne dense az olan filmlerden. Say say bitmez...
Safiyetle anılan bir toplumun, bozulmayı ahlaki değer diye dayatan bir kültürle etkileşmesinin sonuçları açısından bile izlenmeli. Herhalde nasıl bir vurguya sahip olduğu hemen anlaşılıyordur filmin, ve dahası nasıl bir zamanüstücülük özelliği olduğu!

Hepsini geçtim de, her izleyişimde ayrı bir nokta daha anlamlı hale geliyor. Director's Definitive Cut'ın çıkışı şerefine bir daha izleyeyim dedim. İyi ki demişim. Çıkaranlara selam olsun.

Bir de hepimizin kulaklarına aşina bir müziği var ki, zaten tek başına destan. Yapandan Allah razı olsun :)

Uzun yazı hak eden yapımlardan velhasıl. Tabii izlenilesiden ziyade, izlenmeli filmlerden :)

The Last of the Mohicans (1992); 9 / 10




Protestanlığın doğuşunu olabildiğince sığ anlatan,
Yer yer sıkan ama kötü olmayan,
İzlerini, tarihe derin çiziklerle bırakan her insanın anlatıldığı filmler gibi yüzeysellikten kurtulamayan,
Fazla bir şey beklenmeden, öyle tarihi bir dönem filmi çekiyorsa canlar, izlenmesinde sakınca olmayan bir film.

Böyle bir film Luther.  Yine de önemli bir şahsiyeti konu aldığını düşünürsek, hiç de başarısız değil. Hatta bazı bazı bölümlerine başarılı bile denilebilir.

Oyunculuk kariyeri oldukça istikrarsız olan Joseph Fiennes'i bu filmde de inanılmaz beğendim. Adam dönem filmlerinde tüm zincirlerini kırıyor sanki :) Bir Luther'deki ve Shakespeare in Love'deki performansına bakın, bir de FlashForward'daki performansına. Cidden koca bir fark var.

Luther (2003); 5 / 10



Bu filmi anlamak için Michael Connelly tarzına biraz da olsa yakın olmak lazım sanki. Kitaplarındaki ortak öğelerin, hikayeden bağımsız anlattığı bir şeyler var sanıyorum. En azından 2002 yapımlı, Clint Eastwood amcamın başrolünde oynadığı Blood Work'le bile bir şeyler var arasında bu hikayenin.

Bu bağlamdan bakınca, elle tutulur hatta ardına bile düşülebilecek bir yapım The Lincoln Lawyer. Ama 'yok, ben sinemayı perdeden takip ederim hacı' dersek de, ortalama bir film olmuş.

Her durumda, 2011'in başları itibariyle dikkat çeken filmlerden olmayı başardı gözümde. Hele filmin ilk yarım saati, ender tempolu girişlerden. Sonra biraz durulup, sonra yine tempo kazanıyor. Arada dinlenme payı vermişler sanırım :)

Söylemeden olmaz şimdi. Matthew McConaughey büyüledi bu filmde bendenizi. Bu kadar iyi oyuncu olduğunu ciddi manada bilmiyordum. Takipteyim abiyi :)

The Lincoln Lawyer (2011); 6 / 10



Televizyonda birçok kereler izlememe rağmen, yine de izlemiş kabul edemiyorum 'izlediğim filmler'i. Twister de bunlardan.

Bu film bir şeyi bir kere daha ispatladı bana. Efekt varsa bir filmde, o filme biraz da olsa mesafeli yaklaşmak lazım gerçekten. Zira filmlerin çekildikleri gün itibariyle muazzam olan efektler, çok değil, 10 sene sonra inanılmaz derecede komik duruyor. Aynı durumun örneklerini saymaya başlarsak sanırım çok fazlaca zamanımızı heba ederiz. Sayıları o kadar fazla. Hatta tek tek saymaya bile gerek yok, direkt olarak çok izlenen filmlere bakınca büyük bir kısmının bu filmlerden oluştuğunu görmek mümkün. Twister de, bana göre inanılmaz yazık bir tablo oluşturmuş bu sınıfta. 240 milyon dolardan fazla gişe hasılatı toplamış. Susuyorum :)

Film kötü değil bu arada. Ama o efektler yok mu :)

Twister (1996); 4 / 10




Ele aldığı hadisenin etkileyiciliğini, hikayeyi fazla epik tondan anlatmaya çalışması yüzünden, bir hayli azaltmış Spielberg amca. Halbuki şöyle sade sade anlatsa, izleyiciyi 'yürü be, aslansın sen' replikleriyle filme katmaya çalışmasa çok büyük film olacakmıştı. Ama bu haliyle de çok güzel olmuş.

Film, hem rejisiyle, hem de oyuncularıyla bildiğiniz Samanyolu galaksisi tadında. Anthony Hopkins'in performansı gözlerimi yaşarttı desem yalan olmaz sanırım :) Djimon Hounsou da Gladiator'deki rolünü nasıl kapmış, anlamış olduk :) En az Blood Diamond'daki kadar oynamış diyebilirim. Gerçi hala mülteci kampının telleri önündeki sahnesi gözlerimin önüne geliyor. Ama en azından o performansına yakın diyelim :)

Filmde birkaç sekans da var ki insanı haz manyağı yapıyor bu arada. Sırf o sahneler için izlenmeli ama tabii ki asıl tema olan vatandaş hakları için izlenmeli. Çok çok büyük bir film olacakken güzel bir film olmuş çıkmış filmlerden biridir nazarımda Amistad. O kadar demiş olalım ve üste tamamlayarak puanımızı verelim;

Amistad (1997); 7 / 10




Son dönem yükselişte olan genç aktörler arasında kesinlikle en sivrilerden teki olan Shia LaBeouf'la ayakta duran bir film olmuş Disturbia.

Filmle uzun zamandır kesişip duruyorduk. Lakin korku-gerilim sevmediğimden bir türlü aksiyona geçmiyordum. Filme başladığımda, 'bu kadar zaman boşuna beklemişim' dedim ilk iş. Zira filmin, korku-gerilimle alakası yoktu. Zaten aklımda da bir türlü eşleşmiyordu Shia LaBeouf'la korku-gerilim.

Gerçi sonraları biraz biraz gerilim dozu arttı ama film komediden kurtulamadı. Bunu, ciddi manada söylüyorum. Filmin asıl türü komedi :)

Az biraz gerilip, daha çok gülmek isterseniz kaçırmayın.

Disturbia (2007); 5 / 10
Devamını Oku
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...