İlk Not: Film geçen sene izlenmiş olup yorum da filmin izlendiği gün yazılmıştır. Lakin blogla o dönem fazla ilgilenmediğimden yazının yayınlanması arada kaynadı. Geç kalmış bir iade-i yazıdır efendim kendisi. Tüm Geç Kalmışlara/Kalınmışlara selam olsun!
Toplum kalıplarının oluşturduğu labirentte, yalanlarla yürümeye çalışmanın vardırdığı sonuç, şeklinde özetleyebilirim filmi. Zira diğer Asghar Farhadi filmleri gibi bu filmde de inançla ahlakın mükemmel kıyasını (yarışını değil) izliyoruz. İnançlar insanlara bir şey-ler vaad eder. Bu sebeptendir ki avam tabakasının olmazsa olmazıdır inanç. Aslında inanç demeyelim buna. Avam tabakasının inanmakla avam kalmayı aynı anda başarabilmesini sağlayan atalet hali diyelim. İnancın özündeki gelişimden bağımsız bir imandır tarif etmeye çalıştığım şey. Ne yazık ki insanlık tarihi boyunca durum böyle gelmiştir ve böyle de gidecektir. Ve yine ne yazık ki inanç (din) diye tanımlanan şey bu dediğim şekilde algılanagelmiştir, iman sahibi olmayanlarca. Bu algının en büyük dışavurumlarından biri de dini afyonla bir tutan söylemdir büyük ihtimalle. Daha net olanı varsa mesajlarınızı beklerim.
Bu şekilde inanmaya devam eden insanların içine düştüğü mükemmel bir ikilem vardır. Vaad ettiklerinden dolayı inancın yanında olurken, bu vaad edilen şeylere ulaşmak için o inancın sahibinin yapılmasını veya yapılmamasını istediği şeylere riayet etmezler. Ya da hakkıyla riayet etmezler diyelim. Hem vaad edilen şeyler için inandığını söyleyip hem de o vaad edilenleri kazanmak için yapılması gerekenleri yapmamak... Allahım ne büyük bir komedi!
Bu dediğim durum nedense sinemada fazla yer bulan bir tema değil. Edebiyatta çok örneklerine rastlansa da sinemada ben hatırlamıyorum bu tür kıyassal gözlem olanaklarını. Asghar Farhadi'nin son yıllardaki çıkışının altında da bu yatıyor bana kalırsa; Modernleşmiş, hatta istemese de modernleşmiş, insanlara dayatılan "modernsen inançtan gayri olmalısın" mottosuna olumlu veya olumsuz yaklaşabilmeyi göze alabilmiş ender elemanlardan olması. Aslında elemana bu kadar büyük bir misyon yüklemeli miyim tam emin değilim. Ama özlem varsa içinizde, bulduğunuz en ufak kırıntıya ziyafet muamelesi yapmanız kabul edilebilir bir tutum olacaktır sanıyorum. Mazur görünüz.
Bu girişten sonra açık seçik bir inanç filmi izleyeceğinizi sanmayın sakın. Filmde gözle görülür bir şekilde bu dediklerim mevcut değil. Bir yukarıki paragrafta da belirttiğim üzere, kırıntıya ziyafet muamelesi ediyorum sadece. Zira benim olduğum taraftan bakmasalar bile, bu tür bir kulvar açılmalı sinemada da. Direkt propagandaya alet olmak yerine, seyirciye daha geniş bir açıdan olayları değerlendirme imkanı sunulmalı. Yalan atmanın, insanları kandırmak mı mutluluğa gitmek için icra edilmesi gereken bir performans mı olduğu yönünde farklı düşünen seyircilerin tümünün aynı potada eritilmesi lazım gelmekte. Bu yapılmadıkça sinema eleştirilmeye devam edecektir. Popülist yazarlardan başka sinemayı besleyen fikir kalemleri gelmeyecektir kamera sevenlerin yanına.
Daha fazla girmek istemiyorum nedense. Zira biraz da izleyenlerin her biri kendince bir şeyler almalı bu tür filmlerden. İşaret edip ortadan kaybolmak daha işlevsel geliyor özellikle bu tür içi dolu filmlerde. O sebeple filmin içeriğine daha fazla girmeyeceğim ama Asghar Farhadi'nin tepelerdeki filmlerinden biri diyebilirim kolaylıkla bu filme. Bakalım bu sene dört gözle beklediğim yeni filmi olan Jodaeiye Nader az Simin, bu filmi gölgede bırakabilecek mi? Çok büyük ihtimalle gölgede bırakacağa benziyor. Hasretle ve gözlerde kıpır kıpır bir hareketlilikle bekliyoruz yeni filmi.
Bu şekilde inanmaya devam eden insanların içine düştüğü mükemmel bir ikilem vardır. Vaad ettiklerinden dolayı inancın yanında olurken, bu vaad edilen şeylere ulaşmak için o inancın sahibinin yapılmasını veya yapılmamasını istediği şeylere riayet etmezler. Ya da hakkıyla riayet etmezler diyelim. Hem vaad edilen şeyler için inandığını söyleyip hem de o vaad edilenleri kazanmak için yapılması gerekenleri yapmamak... Allahım ne büyük bir komedi!
Bu dediğim durum nedense sinemada fazla yer bulan bir tema değil. Edebiyatta çok örneklerine rastlansa da sinemada ben hatırlamıyorum bu tür kıyassal gözlem olanaklarını. Asghar Farhadi'nin son yıllardaki çıkışının altında da bu yatıyor bana kalırsa; Modernleşmiş, hatta istemese de modernleşmiş, insanlara dayatılan "modernsen inançtan gayri olmalısın" mottosuna olumlu veya olumsuz yaklaşabilmeyi göze alabilmiş ender elemanlardan olması. Aslında elemana bu kadar büyük bir misyon yüklemeli miyim tam emin değilim. Ama özlem varsa içinizde, bulduğunuz en ufak kırıntıya ziyafet muamelesi yapmanız kabul edilebilir bir tutum olacaktır sanıyorum. Mazur görünüz.
Bu girişten sonra açık seçik bir inanç filmi izleyeceğinizi sanmayın sakın. Filmde gözle görülür bir şekilde bu dediklerim mevcut değil. Bir yukarıki paragrafta da belirttiğim üzere, kırıntıya ziyafet muamelesi ediyorum sadece. Zira benim olduğum taraftan bakmasalar bile, bu tür bir kulvar açılmalı sinemada da. Direkt propagandaya alet olmak yerine, seyirciye daha geniş bir açıdan olayları değerlendirme imkanı sunulmalı. Yalan atmanın, insanları kandırmak mı mutluluğa gitmek için icra edilmesi gereken bir performans mı olduğu yönünde farklı düşünen seyircilerin tümünün aynı potada eritilmesi lazım gelmekte. Bu yapılmadıkça sinema eleştirilmeye devam edecektir. Popülist yazarlardan başka sinemayı besleyen fikir kalemleri gelmeyecektir kamera sevenlerin yanına.
Daha fazla girmek istemiyorum nedense. Zira biraz da izleyenlerin her biri kendince bir şeyler almalı bu tür filmlerden. İşaret edip ortadan kaybolmak daha işlevsel geliyor özellikle bu tür içi dolu filmlerde. O sebeple filmin içeriğine daha fazla girmeyeceğim ama Asghar Farhadi'nin tepelerdeki filmlerinden biri diyebilirim kolaylıkla bu filme. Bakalım bu sene dört gözle beklediğim yeni filmi olan Jodaeiye Nader az Simin, bu filmi gölgede bırakabilecek mi? Çok büyük ihtimalle gölgede bırakacağa benziyor. Hasretle ve gözlerde kıpır kıpır bir hareketlilikle bekliyoruz yeni filmi.
Bu arada Almanya'dan parıl parıl bir Gümüş Ayı'yla döndü film. Hiç çekinmeden hak ettiğini söyleyebilirim. Son dönemlerde bu tür yalın ama hakikatle dirsek temasını abartmış çok az film izledik, izliyoruz. Hani tüm sinema külliyatına sahip olsa birisi de sorsak kendisine, bu filmden daha net bir şekilde yalan anatomisini gözler önüne seren film var mıdır, diye. Var olmasına rağmen sayılarının çok az olduğuna gıyaben garanti verebilirim. Akla birkaç film geliyor tabii ama isimlerini anıp da, bu filmin o filmlerden esinlendiğini iddia edenlere koz vermek istemiyorum :P
Pek çok filmden tanıdığımız ama sinemaseverlerin çeperine en çok, Ridley Scott'ın yönettiği ve başrolünde Leonardo DiCaprio ve Russell Crowe'nin oynadıkları ve aynı zamanda bizden (Türkiye'den) bir sahnesi olan 2008 yapımlı Body of Lies filmiyle giren Golshifteh Farahani, filmde açık ara en iyi performansa sahip oyuncu. Gerçi diğer oyunculara haksızlık etmek istemem ama durum budur. Akıbeti hayrolsun diyoruz kendisine. Severek izliyoruz valla :)
Son olarak izleyin diyorum. Lakin harbiden izleyin. Aksiyon severler yaklaşmasın ama "şöyle bir şey izleyelim de hayatın özüne doğru bir yolculuğa çıkalım be hafız" diyenler varsa kaçırmasınlar About Elly'i. Eksiklerine rağmen draması güçlü filmin. Ve çok tadında bir gerilime sahip tüm senaryo. Bu kadar gerildiğim çok az film hatırlıyorum. Zira bu sefer gerilmemizi sağlayan faktör, ne kanımızın akmasının korkusu ne de canımıza-malımıza halel gelme olasılığı. Tek korkumuz elimizdeki mutluluğu yine kendi ellerimizle yıkma ihtimalimiz. Sanırım daha yoğun gerilim yaşatacak çok az şey vardır insana şu hayatta. Neyse yazıyı bağlıyorduk, uzayacak gibi duruyor. Hemen kesip puanımızı verelim ve son defa illa izleyin diyelim :)
7+ / 10
Eline, Gözüne Sağlık bea!
YanıtlaSilİzledim filmi. Sana diyim cidden gözlerinin ve kalbinin Sadakasını veriyorsun. Ehh iyi de biz napcaz. Sadece okuyoruz:)
YanıtlaSilDaha bi lezzetli ve 'anlaşılır' oluyor şu yazılarla. Çok SağOl hani.:)