21 Temmuz 2011 Perşembe

Howl (2010) - Bir Şiir'in Anatomisi

Afişin orjinal hali için üstüne tıklayınız

Ortaokula geçtiğim sene biri hayat görüşümü tamamiyle anlatan, biri de hayat görüşüme tamamiyle zıt olan iki şiir seçmiştim ezberlemek için. Onlardan teki (zıt olan) bu şiirdi. Uzun uğraşlardan sonra şiirin tercümesini bulmuştum bir dergide. İlk bakışta gözümü korkutmuştu uzunluğu. Ama o zamanki canavar hafızamın "sen aslansın, sen yaparsın" çeşnili verdiği gazla ezberlemeye karar verdim. Bir okul mesaisi sonrası gidilen kütüphanede ezberlemiştim şiiri. Mutlu mesut takılırken, aslında şiirin sadece ilk bölümünü ezberlemiş olduğumu farkettim. Zira şiiri bulduğum dergi, her sayısında bir bölümünü veriyormuş şiirin. Tabii feci bir hayalkırıklığı...

Sonra bu sayfalarca tutan şiirin geri kalanını da ezberledim. Hatırlıyorum da neredeyse 2 hafta sürmüştü şiirin geri kalananı ezberlemem. Teneffüslerde tek derdi karşı sınıfla maç ayarlamak olan Ben, 2 hafta boyunca hiçbir teneffüste dışarı çıkmamıştım. Ezberlemesi hem keyifli hem de bir hayli zordu. Dediğim gibi, şiir bildiğin uzun bir hikaye gibi. Ezberle ezberle bitmiyor.

İşte bu şiirin filminin çekilecek olmasını ilk duyduğumda bir hayli sevinmiştim ama gelin görün ki, bu güzelim filmin ne dvdsi çıktı Türkiye'de, tabii bunun getirisi olarak, ne de altyazısı çıktı. Şiir odaklı metine sahip olması da gönüllü çevirmenleri biraz ürküttü sanırım, onlardan da ses çıkmadı uzun süre. Tabii bu arada kaç kişiye istek yaptım hatırlamıyorum bile. En sonunda "kim çevirsin istersin" deselerdi ismini söyleyeceğim 2-3 çevirmenden biri kabul buyurdu çevirmeyi; alihsans abim. Ne kadar teşekkür etsem az kendisine. Gönüllü çevirmenler zaten ıska geçilen bir konu, bu vesileyle haklarını bir kere daha vurgulu bir şekilde verelim. Zira şuan filmi izlemek isterseniz kaçarı yok, kesinlikle alihsans'ın çevirisiyle izlemek zorundasınız. Onlarsız ne yapardık bilemiyorum!

Biraz da filme gelelim değil mi :) Howl, 50ler Amerikasının yükselen yaşam biçimi dalgalarından tekinin üzerine yazılmış belki de en önemli şiirlerden biri olan Uluma üzerine bir çalışma. Çalışma diyorum, zira tam olarak klasik bir film diyemeyeceğim. Filmin yönetmenlerinin belgesel geçmişlerinin etkisini fazlasıyla hissedebileceğimiz bir yapım olmuş. Şiirin tasvirlerini aktarmada kullanılan animasyonlar da çok hoş olmuş. Şiir gibi film de farklı farklı bölümlerden oluşuyor. Şiir gibi film de akıcı ve vurucu. Velhasıl film olmuş gerçekten.

Film zaten olmuş da, oyunculuklara değinilmezse olmaz sanki. James Franco'yu neden sevdiğimi her izlediğim filminde bir kere daha hatırlıyor olmak, James Franco sevgimi daha bir körüklüyor. Bu filmde de bir hayli yukarıdan oynamış. Gerçi serde zaten biraz züppelik var sanırım ama feci halde yakışmış role. Allen Ginsberg'in temsil ettiği şeyi tam anlamıyla yansıtmış James.

Filmde James Franco dışında öyle fazla gözüken bir oyuncu yok aslında. Ama varlığı bile yeten bir Jon Hamm var ki Mad Men'den sonra ne yapsa yeter Benim için. Şöyle bir gözükmesi bile yeterli beğenmem için, o derece :)

Sonuç olarak izlenesi filmlerden biriyle karşı karşıyayız. Uzun zamandır film izlemeyen Beni, film izlemeye yeniden ısındırdı. Bu bile yeter de artar bir gösterge. Tabii uçan kaçan filmi değil, uyarımızı baştan yapalım. Edebiyatla alakanız yoksa, en sevdiğiniz film Transformersvari filmlerdense yaklaşın ama sorumluluk yüklemeyin Bendenize :) Haydi seyrola!!!

7 / 10

2 yorum:

  1. Hani filmlerde spoiler okumaya alışkın değiliz Senden:) Ama arada kendi geçmişinden spoiler serpiştirince yazılarına, varrr yaa tadından yenmiyor hani:) Sonunun gelmesini istemediğimi, bitecek diye yavaş yavaş okuduğumu farkediyorum:) fakat bitiyor:( Ama olmuyor, Roman yaz da böyle kısa şeylerle kandırma bizi artık:P
    Eline Sğlık.

    YanıtlaSil
  2. Ağzına sağlık. Yine sana güvendim yine güzel bir film izledim :) Ama keşke daha fazla yazsan :)

    YanıtlaSil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...