"Liam Neeson varsa, izlenir hafız" mottosunu iliklerine işleten sinemaseverlere tavsiye edip, bu mottoyla henüz herhangi bir ilişki içine girmemiş abi ve ablalara ise önermekle önermemek arasında kaldığım bir film Gri Kurt.
Benzerlerinden bir hayli farklı geldi bana. Hani hayatta kalma orijinliyse bir film, göreceğimiz şeyler genelde sabittir. Bir kahramanımız vardır. Alır eline sazı, yer misin yemez misin diye dalar ortamlara. Önüne çıkan zorluklar asla yıldırmaz onu. Zaten müthiş bir karizması vardır bu kahraman olacak bıdığın. Ne yaparız bizler de? Film boyunca onun zirvelere çıkışını izler, her başarısında biraz daha bağlanırız kendisine.
Lakin bu film öyle değil. En azından tamamen böyle değil. Daha gerçekçi, daha felsefi. Tabii felsefesi zayıf bununla beraber. Hatta ilkokul müsameresi tadında ortaya konuyor pek çok sahnede bu zayıf felsefe. Dolu film beklemeyin ama kesinlikle düz de değil.
Ben sevdim ama. Hatta zevk de aldım. Heyecanlandım. Korktum zaman zaman. Üşüdüm sonra. Ne bileyim, ıslandım. Yüksekten korktum. Bazı karakterlere küfrettim. Sıkılmadım yani. Beklentiyi fazla yükseltmeden keyiflice izlenebilir kısaca.
The Grey (2011) 5+ / 10
Kieslowski'nin Dekalog serisinin 5. filmi oluyor aslında kendileri. Bildiğiniz üzere Musevilik'teki 10 Emir'i işleyen bir seri Dekalog. Bu serinin birer bölümü olmalarına rağmen film versiyonları da olan 2 emrimiz var. Onlardan te ki de Öldürmeyeceksin emrinin işlendiği A Short Film About Killing.
Filmin ismi "Öldürme Üzerine Kısa Bir Film" ama üzerine çok ama çok uzun şeyler yazılır. Lakin ilgili filmimiz üzerine bir şeyler yazarken, Kieslowski'nin Dekalog'una girmemeyi başaramayacağımdan, şimdilik es geçeceğim incelemeyi. Dekalog üzerine bir şeyler yazdığımda, diğer 9 emir gibi buna da uzun uzun yazmayı düşünüyorum.
Şimdilik sadece, kesinlikle izleyin, demiş olayım. Öldürme emrinin inceliklerini, gereklilik derecesini, tutarlılığını ve daha pek çok özelliğini güzelce gözlemleyebileceğimiz enfese yakın bir film. Kısa versiyonu da güzeldi ama bu daha bir güzel.
Krotki Film O Zabijaniu (1988) 8 / 10
Şimdi şöyle, güzel film Perfect Sense. Yalnız "yalnız"ları bol. Türdeşlerinden ayrılmasını sağlayan çok güzel farklılıkları var. Tanımlamak için öyle yalın bir "salgın filmi" ifadesi yetmez. İçeriğine girmeli, açıklamalar yapmalı vs vs. Ondan sonra "salgın filmi" mi diyeceksin, "kıyamet filmi" mi diyeceksin kararını verir tanımlarsın. Öyle bir güzelliği mevcut filmin.
Ben biraz Haneke tadı aldım nedense. Kurgu konusunda büyük aparışlar var gibi ama çok kolaylıkla göz ardı edilebilir. Zira son zamanlarda bu türün böyle güzel ve de dingin örneklerine şahit olmamıştım.
Film kısa. Buna itirazım var. Keşke biraz uzun olaydı ve havada kalan noktalara değinilseydi. Bu şekilde de çok fazla havada kalan mevzu yok aslında ama izleyene çok iş düşmüş. Bu durum bazı filmlerde artı değer katsa da, bazı filmlerde de eksi değer hükmünde vücut buluyor. Sanırım bunda olumsuz bir hava estirmiş.
Ewan McGregor güzel filmler seçiyor bu dönemler. Bunu devam ettirir umarım. Eva Green'i bu tür filmlerde görmeye zaten alışığız. Ama her iki oyuncunun sinerjisi de kendisini belli etmiş. Kasta ayrıca tebrikler.
Sonuç olarak sevdim ben. Hatta saygın buldum.
Perfect Sense (2011) 6+ / 10
Dikkatimi çeken yönetmenlerdendi Shoaib Mansoor. Pakistanlı olan bu abi, ülkesinin sinema bilinmezliğine dair güzel açılımlara girişmiş. Ama beklediğimden hayli aşağılarda bir şeyle karşılaştım. Çevrilmesini çok istediğim bu filmi, ne yazık ki beğenmedim.
Olay tamamen 11 Eylül sonrası değişen algılar üzerine. Ortaokul piyesi tadında sahneler çok sayıda bulunuyor. Hani sayıları biraz az olaydı bu sahnelerin, yine güzel şeyler söylenebilirdi ama bu haliyle olmamış. Gerçekten güzel bir şey bekliyordum. Yazık oldu. Bol'u nasıl merak ediyordum anlatamam. Şimdi hiç heyecan filan kalmadı.
İzlenmeyecek durumda da değil film. Uzun süresine rağmen sıkılmadan izleniyor. Uzun süresine göre iyi bile denilebilir. Ama eksik ve parıltısız bir film.
Öneremiyorum. Ama İslam-Batı olaylarına dair bir şeyler izlemek isterseniz, "hayırrrr İslam öyle değil, bakın ahanda böyle bir şey" tarzında çığlıklar duyasınız geldiyse buyrun izleyin.
Khuda Kay Liye (2007) 3 / 10
Bir çakallık yapıyorum ve yorum uyarlaması yapıyorum :)
Kieslowski'nin Dekalog serisinin 6. filmi oluyor aslında kendileri. Bildiğiniz üzere Musevilik'teki 10 Emir'i işleyen bir seri Dekalog. Bu serinin birer bölümü olmalarına rağmen film versiyonları da olan 2 emrimiz var. Onlardan te ki de Zina Etmeyeceksin emrinin işlendiği A Short Film About Love.
Şimdi şöyle, güzel film Perfect Sense. Yalnız "yalnız"ları bol. Türdeşlerinden ayrılmasını sağlayan çok güzel farklılıkları var. Tanımlamak için öyle yalın bir "salgın filmi" ifadesi yetmez. İçeriğine girmeli, açıklamalar yapmalı vs vs. Ondan sonra "salgın filmi" mi diyeceksin, "kıyamet filmi" mi diyeceksin kararını verir tanımlarsın. Öyle bir güzelliği mevcut filmin.
Ben biraz Haneke tadı aldım nedense. Kurgu konusunda büyük aparışlar var gibi ama çok kolaylıkla göz ardı edilebilir. Zira son zamanlarda bu türün böyle güzel ve de dingin örneklerine şahit olmamıştım.
Film kısa. Buna itirazım var. Keşke biraz uzun olaydı ve havada kalan noktalara değinilseydi. Bu şekilde de çok fazla havada kalan mevzu yok aslında ama izleyene çok iş düşmüş. Bu durum bazı filmlerde artı değer katsa da, bazı filmlerde de eksi değer hükmünde vücut buluyor. Sanırım bunda olumsuz bir hava estirmiş.
Ewan McGregor güzel filmler seçiyor bu dönemler. Bunu devam ettirir umarım. Eva Green'i bu tür filmlerde görmeye zaten alışığız. Ama her iki oyuncunun sinerjisi de kendisini belli etmiş. Kasta ayrıca tebrikler.
Sonuç olarak sevdim ben. Hatta saygın buldum.
Perfect Sense (2011) 6+ / 10
Dikkatimi çeken yönetmenlerdendi Shoaib Mansoor. Pakistanlı olan bu abi, ülkesinin sinema bilinmezliğine dair güzel açılımlara girişmiş. Ama beklediğimden hayli aşağılarda bir şeyle karşılaştım. Çevrilmesini çok istediğim bu filmi, ne yazık ki beğenmedim.
Olay tamamen 11 Eylül sonrası değişen algılar üzerine. Ortaokul piyesi tadında sahneler çok sayıda bulunuyor. Hani sayıları biraz az olaydı bu sahnelerin, yine güzel şeyler söylenebilirdi ama bu haliyle olmamış. Gerçekten güzel bir şey bekliyordum. Yazık oldu. Bol'u nasıl merak ediyordum anlatamam. Şimdi hiç heyecan filan kalmadı.
İzlenmeyecek durumda da değil film. Uzun süresine rağmen sıkılmadan izleniyor. Uzun süresine göre iyi bile denilebilir. Ama eksik ve parıltısız bir film.
Öneremiyorum. Ama İslam-Batı olaylarına dair bir şeyler izlemek isterseniz, "hayırrrr İslam öyle değil, bakın ahanda böyle bir şey" tarzında çığlıklar duyasınız geldiyse buyrun izleyin.
Khuda Kay Liye (2007) 3 / 10
Bir çakallık yapıyorum ve yorum uyarlaması yapıyorum :)
Kieslowski'nin Dekalog serisinin 6. filmi oluyor aslında kendileri. Bildiğiniz üzere Musevilik'teki 10 Emir'i işleyen bir seri Dekalog. Bu serinin birer bölümü olmalarına rağmen film versiyonları da olan 2 emrimiz var. Onlardan te ki de Zina Etmeyeceksin emrinin işlendiği A Short Film About Love.
Filmin ismi "Aşk Üzerine Kısa Bir Film" ama üzerine çok ama çok uzun şeyler yazılır. Lakin ilgili filmimiz üzerine bir şeyler yazarken, Kieslowski'nin Dekalog'una girmemeyi başaramayacağımdan, şimdilik es geçeceğim incelemeyi. Dekalog üzerine bir şeyler yazdığımda, diğer 9 emir gibi buna da uzun uzun yazmayı düşünüyorum.
Şimdilik sadece, kesinlikle izleyin, demiş olayım. Kısa versiyonu da güzeldi ama bu daha bir güzel. Kulaklara buz tutma sahnesi anlatılabilemez durumda.
Krotki Film o Milosci (1988) 7 / 10
El kamerasıyla çekilen filmlerimizden biri. Yalnız bir farkı var kendilerinin. Diğerlerinin aksine bilim-kurgu türünde Chronicle. Süper güçlerle donanan üç arkadaşı izliyoruz.
Aslında basit gibi algılanıyor ilk bakışta ama o kadar da düz değil film. Konunun işleniş şekli öyle hemen burun kıvırılacak durumda değil. Karakterlerin gelişmesi, güçlerle ilişkileri vs güzel yansıtılıyor. Yani öyle "senaryo yok, sadece günlüğün video halini izletmişler" gibi eleştiriler yersiz kanımca. Bildiğin harbi harbi senaryosu olan bir film. Güçlü değil ama var öyle bir şey :)
Kendileri bir ilk film. Josh Trank'in ilk uzun metraj filmi. Bu açıdan bir kat daha sempati kazanıyor ve damaklarda bıraktığı tad, biraz daha saygın hale geliyor.
Sonuç olarak sıkılmadan izleyebileceğiniz bir film denilebilir Chronicle'ye. Ben sevdim gibi. Tavsiye de ederim :)
Chronicle (2012) 5+ / 10
İsminden de anlaşıldığı üzere narin bir konu üzerinde yükselen bir film. Mekan da Türkiye olunca daha bir narin oluyor durumlar. Yorum yapmak zor gibi. Ne desen olmuyor. Ama biz sinema açısına odaklanalım.
Ahmet Yıldız vak'asını bilenler zaten filmi izlemişlerdir. Bilmeyenlere de söylemiş olalım. Film gerçek hayattan uyarlama. Babası tarafından öldürülen bir eşcinsel hikayesi.
Gerçek hayattan uyarlanan diğer filmlere nazaran çok güçsüz. Cılız bir anlatım var. Senaryo desen hikayeden farksız. Replikler zorlama. Bütün bunların yanında, filmin de zaten böyle kaygılara sahip olmadığı belli. Ezilmiş, dışlanmış bir grup var. Bunu göstermek istemişler ve başarmışlar da. Zaten gündem olması da bunu kanıtlayan bir şey.
Sonuç olarak, olmamış bir film. İyi olabilecekken, gücü yetmemiş bir havası var. Şöyle harbiden bir sinema yapalım denmemiş. Sonuç da böyle olmuş. İzlenebilir diyerek;
Zenne (2012) 3 / 10
El kamerasıyla çekilen filmlerimizden biri. Yalnız bir farkı var kendilerinin. Diğerlerinin aksine bilim-kurgu türünde Chronicle. Süper güçlerle donanan üç arkadaşı izliyoruz.
Aslında basit gibi algılanıyor ilk bakışta ama o kadar da düz değil film. Konunun işleniş şekli öyle hemen burun kıvırılacak durumda değil. Karakterlerin gelişmesi, güçlerle ilişkileri vs güzel yansıtılıyor. Yani öyle "senaryo yok, sadece günlüğün video halini izletmişler" gibi eleştiriler yersiz kanımca. Bildiğin harbi harbi senaryosu olan bir film. Güçlü değil ama var öyle bir şey :)
Kendileri bir ilk film. Josh Trank'in ilk uzun metraj filmi. Bu açıdan bir kat daha sempati kazanıyor ve damaklarda bıraktığı tad, biraz daha saygın hale geliyor.
Sonuç olarak sıkılmadan izleyebileceğiniz bir film denilebilir Chronicle'ye. Ben sevdim gibi. Tavsiye de ederim :)
Chronicle (2012) 5+ / 10
İsminden de anlaşıldığı üzere narin bir konu üzerinde yükselen bir film. Mekan da Türkiye olunca daha bir narin oluyor durumlar. Yorum yapmak zor gibi. Ne desen olmuyor. Ama biz sinema açısına odaklanalım.
Ahmet Yıldız vak'asını bilenler zaten filmi izlemişlerdir. Bilmeyenlere de söylemiş olalım. Film gerçek hayattan uyarlama. Babası tarafından öldürülen bir eşcinsel hikayesi.
Gerçek hayattan uyarlanan diğer filmlere nazaran çok güçsüz. Cılız bir anlatım var. Senaryo desen hikayeden farksız. Replikler zorlama. Bütün bunların yanında, filmin de zaten böyle kaygılara sahip olmadığı belli. Ezilmiş, dışlanmış bir grup var. Bunu göstermek istemişler ve başarmışlar da. Zaten gündem olması da bunu kanıtlayan bir şey.
Sonuç olarak, olmamış bir film. İyi olabilecekken, gücü yetmemiş bir havası var. Şöyle harbiden bir sinema yapalım denmemiş. Sonuç da böyle olmuş. İzlenebilir diyerek;
Zenne (2012) 3 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.