14 Aralık 2010 Salı

Simyacı - Kitap Tanıtımı


Çok değil yarım yüzyıl öncesi döneme göre çok değişiğiz dünya ve insanlar olarak. Güzel sokaklar, yüksek binalar, konforlu arabalar, teknolojik aletler... Aklınıza ne gelirse elimizin altında. Lakin bütün bu varlıklılığa rağmen garip bir şekilde sıkkınız. İnsanoğlu varlıklandıkça, ruhsuzlaşıyor sanki. Psikoloji biliminin ortaya çıkışının sanayileşmenin ortaya çıkmasıyla aynı zamanlara denk gelmesi ne garip...

Tabii ki ayak yapıyorum, aslında garip filan değil. Doğululuğuyla gurur duyan biri olarak, yıllar önce bizleri fakiriz diye köyünden kovan ağanın, şimdilerde bize muhtaç gözlerle bakıyor olmasının haklı gururunu yaşıyorum sadece. Yıllardır hatta asırlardır Doğu'yu ve Doğu kültürünü cahillikle itham eden Batı ve onun temsilcileri şimdi Doğu kültürünü şiar edinmiş yapıtlarla çıkıyor piyasaya. Dahası çıkmak zorunda kalıyorlar...

Önce Kitap Değil OKUmaktır Esas Olan başlığıyla daha sonra da OKUmaya Başlıyorum başlıklarıyla karar verdiğimi söylediğim roman okuma serüvenimin ilk adımı olarak, yukarıda da tarif ettiğim akımın baş temsilcilerinden Simyacı'yı seçtim.

Yeni tanışmıyoruz Simyacı'yla. Ortaokul yıllarımdan beri sayabildiğim kadarıyla 17 kere elime geçti bu kitap. Hepsini de -sıkı bir kitap hediye edici olarak- arkadaşlarıma ve tanıdıklarıma verdim. Bu süre zarfında okumamama rağmen garip bir bağ oluştu kitapla aramda. Hediye ettiğim kişiler kitabı okuduktan sonra, hediye edilen normal bir kitap için edilen teşekkürden çok daha sıcak teşekkür ettiler ve bu durum her defasında bir adım daha yaklaştırdı bendenizi Simyacı'ya. Verdiğim roman okuma kararından sonra da ''ilk kitap hangisi olsun acaba?'' sorusunun üzerinde fazla durmam gerekmedi bu sebeple. Ve başladım Simyacı'ya...

Mevlana'nın hikayelerini andıran Binbir Gece Masalları tadındaki serüveni, ister istemez kanımın ısınmasını sağlasa da garip bir şekilde adapte olamadım kitaba. Hani derdini anlatamadığı halde ne demek istediğini anladığınız insanlar olur ya, o tipte bir kitap imajı bıraktı bende Simyacı. Dünya çapında, ''ilk çıktığından beri 40 milyon satmış bir kitap nasıl olur da böyle amatörce yazılmış olabilir ki'' deyip durdum tüm kitap boyunca. Tabii hemen arkasından -kader yerine mektup denilmesini de düşünerek- ''22 yılda 40 milyon satmışsa yazarda bir sorun yoktur, olsa olsa çeviride bir sorun vardır'' tespitini yapıştırdım. Bu konuyu gerçekten araştıracağım. Özdemir İnce gibi bir takım insanların tabulaştırdığı biri bu kadar kötü çeviri yapmış olamaz herhalde...

Mevlanacılığın son yıllarda bu kadar çok popülerleşmesine katkı sağlayan kitaplardan olması, en kötü durumda bile zaten artı almasını sağlıyor benden. Bunun yanında Elif Şafak'ın Aşk'ı olsun, -okumayan yoktur herhalde- Richard Bach'ın Martı Jonathan Livingston'u olsun bu kitaptan daha iyiler. Sonuç olarak bu zamana kadar edindiğim ''bir kitap okudum hayatım değişti'' imajını hakeden bir kitap değil.

Sanırım ortaokul yıllarımda bu kadar çok elime geçmiş olmasının bir hikmeti varmış; o dönem okumam gerekliliği. Zira çok geç kalmışım. Bu yaşlarda okuyunca çok yavan geldi. Yine de aradan çıktığı için mutluyum :)

1 yorum:

  1. 'Kişisel Menkıbesi'ni gerçekleştirebilmiş Kelam Ehlinden bir güzel yazı daha:) Kitap yorumlarını bekliyorum sabırsızlıkla.Başladığın kitapları bitirmen ve tez bitirmen ümidiyle:P Eline Sağlık.

    -Aşk nedir? diye sordu çöl.
    -Aşk, şahinin senin kumlarının üstünde uçtuğu zamanki şeydir. Çünkü sen onun için yeşermiş bir kırsın...

    okumayanlara okuyun derim

    YanıtlaSil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...