9 Ocak 2011 Pazar

The Rebound (2009) - Aşkın Yaşı Mı Varmış


Neredeyse son 1 haftadır izlediğim hiçbir filmden etkilenmedim. Son zamanlarda iyice sıklaştı, bu ''etkilemeyen filmler''in seri oluşturmaları. Sebebini hala bulabilmiş değilim ama derhal çaresine bakmam lazım. Zira ruhsuz olunca bir iş, hiç tadı tuzu kalmıyor o olayın. Hadi para için yaptığınız iş olsa, ''mecburum'' deyip katlanırsınız ama böyle sırf zevk için yaptığınız şeylerse ruhsuzlaşmaya başlayanlar, durum ciddi s.o.s'ler veriyor.

Bu sefer bu kötü seriyi bozan can simidimiz The Rebound oldu. Aslında tamamen boş-beleş bir film sanıyordum kendilerini. Özellikle Catherine ablamla Justin Bartha'nın başrollerde olması, iyice öylesine bir film imajı oluşturdu gözümde. ''Boş-beleşse niye izliyorsun ki'' denilebilir ama cevabım var tabii buna :) Uykuya dalma sorunu yaşayan ve önemsediğim filmlerin hiçbir sahnesini kaçırmama takıntısı olan biri olarak, uykuya dalarken bu tür filmleri kullanıyorum! Bu planlı film öğütme sistemim hem uyumama yardımcı oluyor hem de bunda olduğu gibi ara sıra sevebildiğim filmleri keşfetmemi sağlıyor. Bir nevi win-win durumu.

Film, konusunda da geçtiği üzere ilişkilerdeki yaş farkı üzerine kurulu. En ''geniş'' toplumlarda bile tedirgin yaklaşılan bu durumu olabildiğince güzel anlatıyor film. Her ne kadar vasatı anca aşabilse de, yine de çok güzel bir tad bıraktı bende. The Rebound çok büyük beklentilere girilmeden izlenirse, klasik romantik-komedilerin o gereksiz cıvıklıklarından uzak havasıyla yeteri derece sevdiriyor kendini.

Klasik romantik komediler demişken, filmi sevmemi sağlamış en güçlü damarı söylemem lazım. Bendeniz hafif melankoliğimdir. Ama ucundan yani, öyle abartılı değil. Filmde bunu bulmuş olmamdır sevmemi sağlayan şey. Yersiz şebeklikler yerine, böyle tadında hüzünler her zaman daha leziz gelir bana. Son yıllarda bu damarın biraz biraz romantik-komedilere de bulaşmış olması sevindirici. Zamanla bu hafif hüzünlerin, zalim acılara evrimini de görürüz inşAllah. Tamam itiraf ediyorum; bildiğin Mr. Melankolik'im :D

Ufak bir günah çıkarma da yapayım. Filmin yönetmeni ve senaristi olan Bart Freundlich'den bihaberdim. Gerçi henüz pek bir şey yapmamış. Yakın çevresi dışında pek tanıyan yoktur sanıyorum ama bu filmle benim dikkatimi çekmeyi başardı kereta. Ufak ufak takipteyim kendilerini. Biraz daha cesur olabilirse önü açık gibi geliyor. Gerçi cesurluğunda pek bir sıkıntı yok. Film Amerikan yapımı olmasına rağmen ABD'de vizyon görmedi. Buna rağmen yapımcılarını ikna etmiş olması, takdire şayan. Belki de kendisinden bağımsız bir durumdur bu ama yine de dikkatimi çekti :)

Bu arada filmde ufak da olsa güzel ülkemin en güzel şehrinin, benim açımdan en güzel yerini görüyoruz. Hem de Saadet Işıl Aksoy eşliğinde. Gerçi 6-7 saniye bir şey ama insan seviniyor beaa :)

6 / 10

3 yorum:

  1. Sen gerçekten filmleri kullanıyorsun :) Filmi izledim ben ama normal romantik-komedilerden hiçbir farkını göremedim. Yazıyı okuyunca şöyle bir hatırladım da gerçekten dediğin gibi. Tekrar izlemeyi düşünüyorum :)

    YanıtlaSil
  2. Baştan her şey güzel görünür ve yaşarsın hiçbir şey düşünmeden ama zaman geçtikçe aslında oturmayan bir çok şey olduğunu fark edersin...
    Güzel bir filmdi. Dediğiniz gibi "tadında bir hüzün" bıraktı.

    YanıtlaSil
  3. Senden hiç beklemezdim bu türden bir filme yazı. Neyseki yazının sonunda biraz değişti olay. İzledim dün gece, evet dediğin gibi laylaylom bir şey değilmiş :) Eline sağlık.

    YanıtlaSil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...