Son yılların en sağlam yeni komedi damarının neredeyse tüm aktörlerinin toplaştığı bir film Superbad. 30'larındaki adamların liseden mezun olacak karakteri oynamadığı, tonlarca Hollywood klişesiyle zekice dalga geçildiği, yardırmadan da güldürülebileceğini, güldürmese de eğlencenin sadece ucuz yollarla yapılmadığını ispatlayan bir film aynı zamanda. Ben fena halde sevdim. Bununla beraber öyle kahkaha attığım pek sahne olmadı. Sınırları zorlayan bazı sahnelerinden de rahatsız oldum ama sonuç itibariyle sevdim. Hatta kaliteli (ya da bu minvalde) bir film buldum kendilerini.
Gerçekten de Seth Rogen çok şeyler kattı bence komedi türüne. Klişelerle bu kadar zekice dalga geçmek her babayiğidin harcı değil. Özellikle bu zekiliğin içine olabildiğince espri zerk etmek hepten sempati yaratıyor bünyede. Gerçi bu zamana kadar yaptıklarıyla yetti de arttı ama bozmaz umarım ve absürtlüğün dibine dibine yollanır. Severek izliyoruz.
Michael Cera ve Jonah Hill ikilisi çok toylar ama ileri ki zamanlarına nazire yaparcasına başarılılar. Onları da sevdik. İzlenesi...
Superbad (2007) 6 / 10
Çekoslovakya diyarından bir film Daleká Cesta (The Long Journey). 2. Dünya Savaşı'nın çıkışını, yayılışını, ne tür insan dışı muamelelerin kaynağı olduğuna dair çarpıcı sahneleriyle oldukça etkileyici bir film. Ama diğer türdeşleri gibi bunu çok başarılı bir şekilde yapamıyor.
Her, konusu Hitler Almanya'sı ve 2. Dünya Savaşı olan, film gibi bu da direkt olarak Yahudilerin dramı üzerinden işlemiş mevzuyu. Gerçi olayın trajedisini daha iyi yansıtmak pek mümkün değil ama her defasında bunu aynı tondan izlemek insanda farklı duygular debelendiriyor. Yine gerçi, bu filmimiz bu dediğimden azade durumda. Zira yapım yılı 1950. Hasılı, oldukça erken dönem filmlerden biri. Hemen 5 yıl sonrasında işliyor konuyu ve sanatındansa trajedisine fokuslanıyor olayın. Bu açıdan başarılı denilebilir.
Yönetmen amcayla bu filmiyle tanıştım. Hani alt yazısı olsa diğer filmlerini de izlerim gibi. O yıllar açısından fark edilir işler yapmış imajı oluşturdu şu performansıyla. Aklımızda kalsın şimdilik. Çevrilirse izleriz :)
Daleká Cesta (1950) 5 / 10
Valla neden izledim bilmiyorum. Tamam Jason Segel için izlemek niyetindeydim ama hiç de acelesi yoktu, neden izledim gerçekten bilmiyorum. Hayır, zaten beklentim yoktu, onun için pişman da değilim veya beklediğimi bulamadım da diyemiyorum. En azından beklentim yüksek olaydı da, vay efendim ne biçim film izledim, diye saydıraydım da rahatlıyaydım. Ama yok, film zaten nasıl algılanıyorsa ahanda öyle bir film. Şu filmden sonra sanırım Cameron Diaz bile, ya keşke biraz daha seçici olsaydım, demiştir. Sanmam hatta, kesin böyledir.
Çok vurdum gibi oldu ama yok. Türü için ortalama filmlerden. İsmiyle müsemma bir öğretmen işte. İzliyoruz ve süresi fazla da değil. Öyle akıyor hiç kasmadan. Bir bakmışsınız bitmiş. Ama bittiğinde ne kalıyor geriye? Koca bir hiç. Belki bundan biraz daha az bir şey kalıyor hatta :)
Efendim, hani vaktiniz bolsa veya bu türden hoşlanıyorsanız durmayın izleyin. Ama sinema denen şey başka bir şey diyorsanız yaklaşmayın bile. Sevenler gördüm filmi, öyle çok da kötü olmadığı konusunda katılabilirim o arkadaşlara. Hasılı, vaat ettiğini veren bir film, dahası değil. Bir iki yerde kaliteli espri de vardı. Hakkını vermek lazım :)
Bad Teacher (2011) 3 / 10
Senenin dikkat çeken Tv sponsorlu filmlerindendi United. İmza BBC'ye ait olunca ister istemez beklemeye almıştım. Oyuncuları da görünce tam bir beklenti karşılamalık film algısı yaratmıştı.
Şunu söylemek lazım en başta; her united lafzının geçtiği anda ilk akla gelen şeyin Manchester United FC olmasının ne denli haklı olduğunu bir kere daha göstermesi açısından çok cukluk bir yapım. Aklı mantığı olan insana futbolun (taraftarlığın) ne derece mantıksız bir kişilik hali olduğu konusunu görmezden gelmemize bile yardımcı oluyor. O derece dramı kuvvetli.
O dramatik kazayla ilgili bilgisi olanlarla sinemanın sadece hikaye olmadığı yönünde genel karara varmış olanların çok daha fazla zevk alacağı bir film. Ben izlenmesi taraftarıyım ama bir futbol filmi olmadığını da eklemeliyim.
Oyunculuklar çok iyi. Ve filmin en başarılı kısmı da bu. Sadece belli başlı birkaç performans için bile izlenmeli. Üste tamamlayaraktan;
United (2011) 6 / 10
Japon kültüründe çok sağlam bir yeri olan geyşalığı konu ediniyor film. Amaç farklı. Modern zamanlara geçerken, bir ülkenin kültüründe geyşalık gibi bir müessesenin önem boyutunu sorgulamaya çalışıyor. Gıdım gıdım da başarıyor bunu. Ama o kadar derinden yapıyor ki, kör göze parmak sahneler de olmasa, çoğu izleyen farkında olmayabilir bu durumun. Sanırım şu haliyle de izleyenlerin, neredeyse tamamı diyebileceğimiz kadar, çok büyük bir kısmı sadece hikayenin basitliğiyle hem hal olacaktır. Böyle bir handikap var.
50'lerin Japon filmleri gibi bu filmde de oyunculuklar doğallıkla ayakta durabiliyor. Mimiklerdeki ruhsuzluk filme dair bir şeyler anlatmıyorsa eğer, ki böyle bir şey yok, rahatsız edebiliyor izleyenleri. Ama bunun dışında iyiye yakın denebilir oyuncu performansları.
Roman uyarlamalarındaki sıkıntıya tanık oluyoruz filmin büyük kısmında. Keşke daha net veya daha alegorik anlatımlar sunulsaydı. Arada kalmış üslup. Bu haliyle ortalama bir yapım olmuş. Halbuki çok derin manalar barındırabilecek bir potansiyel sezinlenebiliyor kolaylıkla. Kötü olmamakla beraber, film kendi sınırlarını zorlayamamış, denilebilir.
Gion bayashi (1953) 5 / 10
Kaç defa izledim şu seriyi, bilmiyorum. Her defasında göz açıp kapayıncaya kadar bitiyorlar. Hani zaman denen şeyin göreceliliği üzerine ihtisas yapanlar, eğer şu seriyi izleme imkanı bulurlarsa, ortaya koyacakları tezler vesaire çok daha farklı ve görecelilik açısından oldukça pozitif renkler barındırır. Einstein filan kaçırdı bu fırsatı, günümüz teori fizikçilerine naçizane duyurumdur; bir de bu açıdan bakınız efendim olaya :)
Yüzüklerin Efendisi sevgim çok fazla ama nedense üzerine şöyle tam bir inceleme yazısı yazmıyorum. Layık olmayacağını bildiğimden yazmıyorum sanırım ama bu bir bahane olmamalı. Her izleyen, illa bir şeyler yazmalı bu seriyle ilgili. Ne bileyim en azından Peter Jackson'a methiyeler düzsünler sadece veya Tolkien'in insan olamayacağına dair tumturaklı bıt bıtlar savuştursunlar. Ama yapsınlar bir şeyler.
Ufak yorumsuz geçmeyeyim dedim. Hafiften de bir mim olsun bu yorum. Sonradan şöyle en az 50-60 sayfa tutacak, tüm seriyi kapsayacak detaylı bir inceleme yazısı niyetimi hatırlatmak amacıyla da kalsın buralarda.
İzlemeyen yoktur sanırım. Varsa da lütfen insan içinde söylemesin :)
Puan konusunda ne diyebilirim bilmiyorum. Blogu takip edenler bilir, titizimdir puanlamada. Ama şu seride titizlenmeyi gereksiz ve -tamam itiraf ediyorum- çok zor buluyorum. Dolayısıyla orasına burasına hiç bakmadan gönlü rahat bir şekilde yapıştırıyorum;
The Lord of the Rings: The Fellowship of the Ring (2001) 10 / 10
Türk filmi izlemedim bu ay. Ayın son saatine girdiğimizde, ne izlesem ne izlesem, derken bir baktım izlememek için bin bir bahane yarattığım İncir Reçeli'ni gördüm. O kadar garip tepkiler aldım ki geçen sene bu filme dair, zaten kötü çıkacağından emin olduğumdan gülmeden geçtim hepsine. Ama şunu söylemek lazım, film kötü değil. Hatta güzel bile sayılabilir.
Özellikle filmin ilk kısmı, İncir Reçeli'ni son zamanlarda izlediğim pek çok iddiasız film arasında hatırı sayılır bir yere taşıdı. Beklenti sıfır bile değil tabii, öyle eli yüzü düzgün bir giriş görünce şaşırdım biraz. Ama sonra panik durumu geçti ve beklenen konuma geçti tüm silahlarıyla filmimiz.
Hikayesi daha iyi işlenebilirdi tabii ama genel manada hikaye filmi oluyor kendileri. Öyle güçlü bir kurgu, güzel yazılmış bir senaryo filan yok. Yanlış anlama olmasın, zaten yok da hani çok popüler oldu ya, hala izlememiş birileri varsa yanlış beklentilere girmesinler :)
Bir ilk film olması sebebiyle de gözüme girdi diyebilirim. Onun hatırına yukarıya tamamlayaraktan;
İncir Reçeli (2011) 5 / 10
Çekoslovakya diyarından bir film Daleká Cesta (The Long Journey). 2. Dünya Savaşı'nın çıkışını, yayılışını, ne tür insan dışı muamelelerin kaynağı olduğuna dair çarpıcı sahneleriyle oldukça etkileyici bir film. Ama diğer türdeşleri gibi bunu çok başarılı bir şekilde yapamıyor.
Her, konusu Hitler Almanya'sı ve 2. Dünya Savaşı olan, film gibi bu da direkt olarak Yahudilerin dramı üzerinden işlemiş mevzuyu. Gerçi olayın trajedisini daha iyi yansıtmak pek mümkün değil ama her defasında bunu aynı tondan izlemek insanda farklı duygular debelendiriyor. Yine gerçi, bu filmimiz bu dediğimden azade durumda. Zira yapım yılı 1950. Hasılı, oldukça erken dönem filmlerden biri. Hemen 5 yıl sonrasında işliyor konuyu ve sanatındansa trajedisine fokuslanıyor olayın. Bu açıdan başarılı denilebilir.
Yönetmen amcayla bu filmiyle tanıştım. Hani alt yazısı olsa diğer filmlerini de izlerim gibi. O yıllar açısından fark edilir işler yapmış imajı oluşturdu şu performansıyla. Aklımızda kalsın şimdilik. Çevrilirse izleriz :)
Daleká Cesta (1950) 5 / 10
Valla neden izledim bilmiyorum. Tamam Jason Segel için izlemek niyetindeydim ama hiç de acelesi yoktu, neden izledim gerçekten bilmiyorum. Hayır, zaten beklentim yoktu, onun için pişman da değilim veya beklediğimi bulamadım da diyemiyorum. En azından beklentim yüksek olaydı da, vay efendim ne biçim film izledim, diye saydıraydım da rahatlıyaydım. Ama yok, film zaten nasıl algılanıyorsa ahanda öyle bir film. Şu filmden sonra sanırım Cameron Diaz bile, ya keşke biraz daha seçici olsaydım, demiştir. Sanmam hatta, kesin böyledir.
Çok vurdum gibi oldu ama yok. Türü için ortalama filmlerden. İsmiyle müsemma bir öğretmen işte. İzliyoruz ve süresi fazla da değil. Öyle akıyor hiç kasmadan. Bir bakmışsınız bitmiş. Ama bittiğinde ne kalıyor geriye? Koca bir hiç. Belki bundan biraz daha az bir şey kalıyor hatta :)
Efendim, hani vaktiniz bolsa veya bu türden hoşlanıyorsanız durmayın izleyin. Ama sinema denen şey başka bir şey diyorsanız yaklaşmayın bile. Sevenler gördüm filmi, öyle çok da kötü olmadığı konusunda katılabilirim o arkadaşlara. Hasılı, vaat ettiğini veren bir film, dahası değil. Bir iki yerde kaliteli espri de vardı. Hakkını vermek lazım :)
Bad Teacher (2011) 3 / 10
Senenin dikkat çeken Tv sponsorlu filmlerindendi United. İmza BBC'ye ait olunca ister istemez beklemeye almıştım. Oyuncuları da görünce tam bir beklenti karşılamalık film algısı yaratmıştı.
Şunu söylemek lazım en başta; her united lafzının geçtiği anda ilk akla gelen şeyin Manchester United FC olmasının ne denli haklı olduğunu bir kere daha göstermesi açısından çok cukluk bir yapım. Aklı mantığı olan insana futbolun (taraftarlığın) ne derece mantıksız bir kişilik hali olduğu konusunu görmezden gelmemize bile yardımcı oluyor. O derece dramı kuvvetli.
O dramatik kazayla ilgili bilgisi olanlarla sinemanın sadece hikaye olmadığı yönünde genel karara varmış olanların çok daha fazla zevk alacağı bir film. Ben izlenmesi taraftarıyım ama bir futbol filmi olmadığını da eklemeliyim.
Oyunculuklar çok iyi. Ve filmin en başarılı kısmı da bu. Sadece belli başlı birkaç performans için bile izlenmeli. Üste tamamlayaraktan;
United (2011) 6 / 10
Japon kültüründe çok sağlam bir yeri olan geyşalığı konu ediniyor film. Amaç farklı. Modern zamanlara geçerken, bir ülkenin kültüründe geyşalık gibi bir müessesenin önem boyutunu sorgulamaya çalışıyor. Gıdım gıdım da başarıyor bunu. Ama o kadar derinden yapıyor ki, kör göze parmak sahneler de olmasa, çoğu izleyen farkında olmayabilir bu durumun. Sanırım şu haliyle de izleyenlerin, neredeyse tamamı diyebileceğimiz kadar, çok büyük bir kısmı sadece hikayenin basitliğiyle hem hal olacaktır. Böyle bir handikap var.
50'lerin Japon filmleri gibi bu filmde de oyunculuklar doğallıkla ayakta durabiliyor. Mimiklerdeki ruhsuzluk filme dair bir şeyler anlatmıyorsa eğer, ki böyle bir şey yok, rahatsız edebiliyor izleyenleri. Ama bunun dışında iyiye yakın denebilir oyuncu performansları.
Roman uyarlamalarındaki sıkıntıya tanık oluyoruz filmin büyük kısmında. Keşke daha net veya daha alegorik anlatımlar sunulsaydı. Arada kalmış üslup. Bu haliyle ortalama bir yapım olmuş. Halbuki çok derin manalar barındırabilecek bir potansiyel sezinlenebiliyor kolaylıkla. Kötü olmamakla beraber, film kendi sınırlarını zorlayamamış, denilebilir.
Gion bayashi (1953) 5 / 10
Kaç defa izledim şu seriyi, bilmiyorum. Her defasında göz açıp kapayıncaya kadar bitiyorlar. Hani zaman denen şeyin göreceliliği üzerine ihtisas yapanlar, eğer şu seriyi izleme imkanı bulurlarsa, ortaya koyacakları tezler vesaire çok daha farklı ve görecelilik açısından oldukça pozitif renkler barındırır. Einstein filan kaçırdı bu fırsatı, günümüz teori fizikçilerine naçizane duyurumdur; bir de bu açıdan bakınız efendim olaya :)
Yüzüklerin Efendisi sevgim çok fazla ama nedense üzerine şöyle tam bir inceleme yazısı yazmıyorum. Layık olmayacağını bildiğimden yazmıyorum sanırım ama bu bir bahane olmamalı. Her izleyen, illa bir şeyler yazmalı bu seriyle ilgili. Ne bileyim en azından Peter Jackson'a methiyeler düzsünler sadece veya Tolkien'in insan olamayacağına dair tumturaklı bıt bıtlar savuştursunlar. Ama yapsınlar bir şeyler.
Ufak yorumsuz geçmeyeyim dedim. Hafiften de bir mim olsun bu yorum. Sonradan şöyle en az 50-60 sayfa tutacak, tüm seriyi kapsayacak detaylı bir inceleme yazısı niyetimi hatırlatmak amacıyla da kalsın buralarda.
İzlemeyen yoktur sanırım. Varsa da lütfen insan içinde söylemesin :)
Puan konusunda ne diyebilirim bilmiyorum. Blogu takip edenler bilir, titizimdir puanlamada. Ama şu seride titizlenmeyi gereksiz ve -tamam itiraf ediyorum- çok zor buluyorum. Dolayısıyla orasına burasına hiç bakmadan gönlü rahat bir şekilde yapıştırıyorum;
The Lord of the Rings: The Fellowship of the Ring (2001) 10 / 10
Türk filmi izlemedim bu ay. Ayın son saatine girdiğimizde, ne izlesem ne izlesem, derken bir baktım izlememek için bin bir bahane yarattığım İncir Reçeli'ni gördüm. O kadar garip tepkiler aldım ki geçen sene bu filme dair, zaten kötü çıkacağından emin olduğumdan gülmeden geçtim hepsine. Ama şunu söylemek lazım, film kötü değil. Hatta güzel bile sayılabilir.
Özellikle filmin ilk kısmı, İncir Reçeli'ni son zamanlarda izlediğim pek çok iddiasız film arasında hatırı sayılır bir yere taşıdı. Beklenti sıfır bile değil tabii, öyle eli yüzü düzgün bir giriş görünce şaşırdım biraz. Ama sonra panik durumu geçti ve beklenen konuma geçti tüm silahlarıyla filmimiz.
Hikayesi daha iyi işlenebilirdi tabii ama genel manada hikaye filmi oluyor kendileri. Öyle güçlü bir kurgu, güzel yazılmış bir senaryo filan yok. Yanlış anlama olmasın, zaten yok da hani çok popüler oldu ya, hala izlememiş birileri varsa yanlış beklentilere girmesinler :)
Bir ilk film olması sebebiyle de gözüme girdi diyebilirim. Onun hatırına yukarıya tamamlayaraktan;
İncir Reçeli (2011) 5 / 10
Yüzüklerin Efendisi'ni izlememiş biri olarak, şu yorumdan sonra inadımı kırdım ve izledim. Sadece ilk filmi izledim ve büyülendim. Bugüne kadar izlememiş olmam kayıpmış. İnceleme yazını bekliyorum :)
YanıtlaSil