Abd'ye olan antisempatimin boyutlarıyla ilgili farklı tahminlerim olmuştur zaman içerisinde. Genelde yükseklerdedir bu libido. Geri kalan zamanlarda da, daha yüksektir. Öyle geçinememişizdir gitmiştir kendileriyle. "Ne alakası var şimdi bunun" demeyin. Güzel bir şey söyleyeceğim sanırım. O yüzden yerini yapıyorum.
11 Eylül gibi bir facia yaşanmış. Tamam işin komplo teorisi kısmı da oldukça zengin öğeler barındırıyor lakin sonuçta böyle bir olay yaşandı. Ve yeni milenyumun kırılma noktası oldu. O kadar vahşi, o kadar etkili ve bir o kadar da derinden izler bırakan bir olay! İşin garip tarafı şu ki, her konuda kendisini kurban gösteren bu ülke, 11 Eylül mevzusunu -kendi açısından- sinemaya layıkıyla yansıtmadı. Hani saysak, en fazla 10-15 tane film sayabiliriz. Olayın etki devasalığıyla bu olayı odaklaştırmış film sayısındaki orantısızlık gerçekten garip geliyor. Sebeplerine bakılmalı ama havada karada çok daha fazla film yapıp, insanları daha da İslamofobik yapma niyetlerini sonuna kadar gözlerimize sokmaları gerekirdi.
Şimdi vakıa şu ki; kurban rolüne yattıkları filmleri bile yeteri kadar yapmamışlarken, bir de üstüne bu olaya tamamen insan tarafından yaklaşan filmler çıkıyor çoğu sefer. Valla ne yalan söyleyeyim, Abd'ye dair güzel şeyler de oluyor. Her türlü toptancılığın yanlış olduğuna böyle dayanaklar bulmak sevindirici. Abd'deki liberal sinema anlayışının bu etkisine selam durup filme geçelim biraz.
11 Eylül'ün insan yönünü muazzam yansıtmış film. Gram ucuzluk yok. Gıdım genelleme yok. Ucundan bile İslamofobi yok. Yok evet. Bunların yerine, babasına -diğer çocuklardan farklı şekilde- bağlı bir çocuğun dramına odaklanma var. Babasıyla oynadıkları oyunun devamına dair, mükemmel bir öne bakış açısı (hayata devam bakışı) sunma var. Güzel şeyler var. Güzel bir anlatım var.
Öncelikle şunu söylemem lazım. Filmin parıltısı muhteşem. Çekim tekniği olsun, görüntüsel kurgusu olsun, filmin kendine has anlatımının görsellikle birleştirilip ekrana yansıtılması olsun, pek çok sempatik özelliği var. Ben sadece bunlar için bile izlediğime fazlasıyla memnun oldum.
Filmin ismi, kadrosunda Tom Hanks ve Sandra Bullock gibi üst düzey oyuncular var diye bu kadar duyuldu. Ama neredeyse yok gibiler koca filmde. Toplasanız 10 dakika gözükmüyordur Tom amca. Sandra abla da belki biraz daha fazla işte. Ama oyunculuk performansı açısından hiçbir eksiklik yok filmde. Zira filmi tek başına omuzlayan bir yiğit var. Thomas Horn adında en fazla 12-13 yaşında bir bıdık, almış götürmüş tüm olayı. Ciddi manada çok başarılı buldum. Özellikle ilk filmi olduğunu da göz önünde bulundurunca daha da büyüyor performansı gözlerde. Önü çok açık gibi gözüküyor. Bundan 15 yıl sonrasının Sherlock Holmes'i hazır diyebilirim.
Film gizem türüyle ayakta duruyor. Gizem türüyle hem hal olan romanların perdeye uyarlanması oldukça zor bir şey. Bu sebeple biraz tökezlemiş anlatım ama o duyguyu vermeyi de başarmış. Jonathan Safran Foer'in Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın Kitabını okumak fikri belirdi zihnimde pek çok sahnede. Bu açıdan bile başarılı diyebilirim. Her uyarlamanın kitabını okuyasım gelmez.
Bence çok daha güzel olabilecekken, kendi elleriyle kendini kısıtlamış bir film Extremely Loud & Incredibly Close. Bu beklentiyle izlerseniz sevmemeniz için herhangi bir neden yok gibi. Thomas Horn'u da tanımış olursunuz hem :)
5 / 10
Öncelikle şunu söylemem lazım. Filmin parıltısı muhteşem. Çekim tekniği olsun, görüntüsel kurgusu olsun, filmin kendine has anlatımının görsellikle birleştirilip ekrana yansıtılması olsun, pek çok sempatik özelliği var. Ben sadece bunlar için bile izlediğime fazlasıyla memnun oldum.
Filmin ismi, kadrosunda Tom Hanks ve Sandra Bullock gibi üst düzey oyuncular var diye bu kadar duyuldu. Ama neredeyse yok gibiler koca filmde. Toplasanız 10 dakika gözükmüyordur Tom amca. Sandra abla da belki biraz daha fazla işte. Ama oyunculuk performansı açısından hiçbir eksiklik yok filmde. Zira filmi tek başına omuzlayan bir yiğit var. Thomas Horn adında en fazla 12-13 yaşında bir bıdık, almış götürmüş tüm olayı. Ciddi manada çok başarılı buldum. Özellikle ilk filmi olduğunu da göz önünde bulundurunca daha da büyüyor performansı gözlerde. Önü çok açık gibi gözüküyor. Bundan 15 yıl sonrasının Sherlock Holmes'i hazır diyebilirim.
Film gizem türüyle ayakta duruyor. Gizem türüyle hem hal olan romanların perdeye uyarlanması oldukça zor bir şey. Bu sebeple biraz tökezlemiş anlatım ama o duyguyu vermeyi de başarmış. Jonathan Safran Foer'in Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın Kitabını okumak fikri belirdi zihnimde pek çok sahnede. Bu açıdan bile başarılı diyebilirim. Her uyarlamanın kitabını okuyasım gelmez.
Bence çok daha güzel olabilecekken, kendi elleriyle kendini kısıtlamış bir film Extremely Loud & Incredibly Close. Bu beklentiyle izlerseniz sevmemeniz için herhangi bir neden yok gibi. Thomas Horn'u da tanımış olursunuz hem :)
5 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.