24 Haziran 2012 Pazar

16-22 Haziran 2012 Film Yorumları

Ve evet neredeyse son zamanların en iyi haftasıydı. 8 üstü 2, 7 üstü 3, 6 üstü 5 filmimiz var. Ve 7 filmin hepsi önerilir mahiyette. Tekrar yapınca hep böyle oluyor :)

Kısa keserek yorumlara geçelim;




Cameron Crowe ne çekse, Matt Damon neyde oynasa izleyen bir sinemasever olarak We Bought a Zoo'yu izlememe olasılığım yoktu. Ama biliyordum ki bir Almost Famous ile karşılaşmayacaktım. Böyle izleyince çok güzel bir şeyle karşılaştım.

Crowe'nin o, bilindik sinema anlayışı haline gelen klasik sonlu filmlere karşı yürüttüğü orijinallik, filmin en büyük artısı. Öyle birileri var, sevecekler işte birbirlerini gibi filmlerden değil. Daha içten daha sempatik bir yapım.

Oyuncuların üzerine fazla iş düşmemiş. Zaten kitaptan uyarlama olunca senaryo havada kalmaya mahkum hale geliyor. Fazla da göze batmamış bu durum. Yine iyi özellikler arasında sayılabilir bu.

Güzel bir aile filmi diyesim var. İzlediğim için mutluyum ama üst düzey bir film olmadığını da vurgulayalım. İyi vakit geçirilecek, yüzde bazen tebessüm bazen de keder işaretleri belirtecek tipte yapımlardan. İzleyeni bol olur zaten diyerek fazla da içeriğine dalmaya gerek duymuyorum;

We Bought a Zoo (2011) 5+ / 10



Geçtiğimiz senenin en beklediğim filmlerindendi. İzlemedim. Bilerek erteledim. Böyle psikopatlıklarım vardır :)

Efendim, film çok hoş. Beklediğimden de üstte. Morvern Callar ile gönlümde çok ayrı bir yer eden Lynne Ramsay, bu filmle efsanelerim arasına doğru sağlam bir yolculuğa çıktı diyebilirim. O nasıl anlatımdır, o nasıl bir gerilim havası yaratmaktır, o nasıl bir kurgudur hafız!

Filmin içeriğine kesinlikle dalmak lazım ama spoilersiz yazıyorum bu yorumları. Ama biliniz ki, film üzerine çok konuşasım var. Kevin hakkında konuşacağım :)

Tilda Swinton neredeyse enfes oynamış. Neredeyse diyorum, zira her yeni filminde bir level daha atlıyor hanım ablamız. Bir dahaki performansını görmeden enfes deyip dükkanı kapatmayalım :)

İzleyiniz. Bu filmi kesin izleyiniz. Bitmesin diye uğraşınız. Farklı bir film. Uyarımı da yapayım. Anlatımı zor...

Evet. Senesinin bu en başarılı filmlerinden birine saygılarımızı sunuyoruz. Ve incelemeyi müjdeliyoruz...

We Need to Talk About Kevin (2011) 7 / 10



Tüm Billy Wilder filmleri gibi repliklerine biteceğiniz bir film The Apartment. Günümüzde filmlere girişirken ki tek güçlü argümanımız, repliklerin hikayeye desteğinin yüzeysel boyutla kalması. Bu filmleri her tekrar edişte bir defa daha yeniden aşık olmamak elde değil. Sinema gerçekten böyle bir şey. Gedikler usta ellerin yardımlarıyla doldurulursa, sinema büyük işler yapmaya her zaman muktedirdir efendim.

Jack Lemmon sevgim zaten dinmez. Bir de yeniden en iyi performanslarından birini izlemek iyice coşturdu. Saf-kaybeden-gider yapma potansiyeli olan bir karakteri bu kadar güçlü bir canlandırma yeteri kadar övülemez. Seviyoruz abiyi.

Veeee Shirley MacLaine. Filmi tekrar etme nedenim oluyor kendileri. O nasıl şirinliktir ya Hu. Bu sefer canlandırdığı karaktere kızayım dedim, yine beceremedim :)

Abiler ablalar, izleyiniz. Bu filmleri kaçırmayınız. İzleyenler de mümkünse tekrar etsinler. Romantik-komedi nasıl olurmuş bilelim, bildirelim :)

The Apartment (1960) 8 / 10



İngiliz komedi anlayışına aşina olmakla beraber pek de tuttuğum söylenemez. Son yıllarda yükselen absürd komediye de aynı şekilde uzaklık/yakınlık olayım var. Bu film de tam olarak ikisinin karışımı olmuş. Nasıl bir tavır takınacağımı tam kestiremedim bu sebeple.

Uzaylı olayları arasına polis devlet eleştirisini katmak biraz ucuz olmuş. Şumul millet anlayışı itibariyle global yardımlaşmaları kavrayamayan genç nesli tiye almak biraz yersiz olmuş. Filmin başrolündeki kahramanın Moses (Musa) olması biraz basit olmuş...

Bu haliyle 90'ların Fransız eleştiri filmlerinden apartılmış olması izlenimini oluşturuyor fazlasıyla. Yine de izlenebilecek bir film. Üst düzey olmasa da şöyle keyifle izleyebileceğim orta-üst bir şey bekliyordum. Beklentilere karşılık vermekle vermemek arasında kaldı durdu 88 dakika boyunca.

Hasılı dikkat çekmekte haklı bir film. İzleyin diyeyim yine de.

Attack the Block (2011) 5+ / 10



Çağan Irmak'ı seviyoruz. Babam ve Oğlum'dan sonraki filmleriyle sevgimiz pekişse de kendisine, daha iyi filmlerini izlemedik ne yazık ki. Ve her yeni filminde Babam ve Oğlum'daki performansıyla yarıştırıyoruz kendilerini. Ya da ben böyle yapıyorum diyeyim :) Ama diğer filmlerinin hiçbirinde Babam ve Oğlum havasını alamadım. Kötü bir durum değil bu. Ama o tadı almamanın verdiği bir burukluğu da yanında getiriyor haliyle...

Bu filmin en güzel yanı işte budur. Tam bir Babam ve Oğlum 2 oluyor kendileri. Aynı tür olaylara, aynı şekillerde değiniyor. Hatta bu sefer tamamen kendi gözünden aktarıyor her şeyi. Zira hikaye kendisinin (dedesinin) hikayesi.

Mübadele yıllarıyla 1980 (devlet) tecavüzünü (başka bir ismi yok bunun) bir tepside sunuyor izleyene film. Çok da güzel yapıyor. Babam ve Oğlum kadar dramatizesi yok ama bu bağlamda ezilmiyor da. Hani hala insansanız duygulanmamanızın imkansızlığa eriştiği sahnelerin sayısı göz ardı edilemeyecek durumda.

Konuşulur üzerine ama kısa kesiyoruz. Sonuç olarak sevdik, saydık bu filmi. Dedelerinin insanlarına saygılar yolluyoruz Çağan Irmak'ın. Çetin amcanın oyunculuğuna değinmediğimi bilerek ve hatırlatarak üste tamamladığımız puanımızı veriyoruz :)

Dedemin İnsanları (2011) 6 / 10



Şimdi efendim bazı filmler vardır. İzledikten sonra sinemadan az biraz anlayan arkadaşlarla sohbetlerimizde meze olurlar ortaya, şu sahnede anlatılmak istenen, bu sahnede verilmek istenen filan falan deyu. Az biraz sinemaya bu açıdan bakan biri olarak, rahat rahat meze yapılamayacağına rağmen sevdim diyorum filmi. Öyle sekans manaları yüklemek de mümkün ama "boşver be hafız, bu da böyle bir filmdi işte" demek de gider bu filme. Öyle rahat bir tutum imkanı sağlıyor.

O kadar film izlemiş insanım. Şu rahatlığı veren çok az film hatırlıyorum. Bu açıdan kendileri her zaman saygın olacaklar nazarımda. Tabii kollektif duygular etrafında dönen mesajlarını da aklımın bir köşesinde tutarak söylüyorum bunu.

Filme gelecek olursak. Javier Bardem demek istiyorum yalnızca. Abim çok güzel oynamış. Resmen sınıf atladı gözümde. Zaten üst-orta aktörlerdendi ama şu performansı bambaşkaymış. Ciddi manada sevdim. Aklımdan kolay kolay çıkmaz. Hele o göbek tripleri...

İsmi bile yeter demek istiyorum bir de; Mondays in the Sun (Güneşli Pazartesiler).

Sonuç olarak, Fernando Leon de Aranoa saygıyla sunar, diyor ve puanımızı veriyoruz;

Los Lunes Al Sol (2002) 6+ / 10



Valla ne denir ki. Ne denmez ki ya da. Susulur bazı filmlerde. Onlardan biri City Lights. Şehrin tüm ışıklarına rağmen kör dolaşanlarla çıkmaz sokaklarda gönüllerinin kartal gözleriyle eyleşenlerin filmi.

Bir şeyler daha diyeceğim ama Şarlo incelememe birkaç ekleme daha yapmakla yetineyim en güzeli.

Zaten filmi izlemeyen ve sayısız tekrar geçmeyen yoktur. O yüzden şu sahne bu sahne demeyeceğim. Ama hala izlemeyen varsa da lütfen fazla belli etmeden bir an önce çıkarsın aradan. Hayat kısa, ömür hızlı...

Charles Chaplin'imin dinince dinlenmesini diler, huzurlara gark olmasını temenni ederim. Daha pek çok, aminlerle bitirmek istediğim duam var kendilerine. Lakin durduruyor bir güç. Serde itaat var sanırım. Endişeye mahal yok lakin. Duaların hepsi "içten" de olsa icra ediliyor. Lümpence bile olsa böyle saygı dolu cümleler söyler, puanımı verir giderim kestirmeden;

City Lights (1931) 8+ / 10

5 yorum:

  1. Vayy! Bu hafta cidden bereketliymiş. Puanlar oldukça iyi. Dedemin İnsanlarına benim puanım daha yüksekti orası ayrı. Sanırım fazla duygulu baktım olaya. :P İzlenilesi filmler oldukça fazla...

    Bu arada ben hiç 10 puan verdiğin bir film yorumuna denk gelmedim. Hiç verdin mi? Ya da gözden kaçmış olabilir mi acaba? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaaa. Aaaaaaaaa hatta :) Demek hiç takip de edilmiyor yorumlar :D

      Baktım, 12 tane çıktı.
      http://mehmetbuluts.blogspot.com/2010/12/ne-izlemisim.html

      Kasım 2010'dan beri 12 taneymiş. Daha öncesinden de var tabii :)

      Ama şunu farkediyorum. Yeni filmlerden çıkmıyor artık 10'luk. 9'luk bile çok az. 8'lik çıkınca süper mutlu olup, nasıl sevineceğime karar veremiyorum. Sinema kötü durumda deyip işi "nerde o eski filmler"e getirmeden kesiyorum :D

      Sil
    2. :D O kadar nadir veriyorsun ki yüksek puanları ve son zamanlarda o kadar düşük puanlar gördüm ki, 10 puanları hatırlamam normal değil mi? :P Haftada 7 film izliyorsun ve 7 adet film içinde özellikle son zamanlarda en çok gördüğüm rakam en fazla 7 bilemedin 8.. Hiç mi iyi film yok dedirtiyorsun yani! :P :D

      Sil
  2. Dedemin İnsanlarına 9 veriştim. Diğerlerini izlemedim. Ama bütün yorumlar canımı çektirdi. Hemen listeye alıyorum. Eline sağlık :)

    Puanların çok prestijli geliyor bu arada. Kızıyorum bazen ama iyi yani :D

    YanıtlaSil
  3. Listeye çok film ekledim sırayla gidiyorum bu haftaki tavsiye filmler tahminimce eylül ayına kalıyor :)

    YanıtlaSil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...