Geçenlerde bir yerde bir müzik duydum, çok tanıdık geldi. Düşündüm düşündüm bulamadım ne olduğunu. Gerçi aynı müzik değildi ama aklıma Mississippi Burning'i getirdi. Hani zaten güzel bir tondu bir de böyle güzel bir filme tekrar geçirmeme sebep oldu, sevgilerimi yolluyorum duymamı sağlayanlara :)
Filmi çok seneler önce izlememe rağmen taptaze bir şekilde hatırladığımı farkettim. Zira 1960'lı yıllar Amerikasını resmedip de unutulması mümkün değil herhangi bir filmin. Demokrasi havarisi kesilen bu güzide ülkemizin, çok değil, daha 50 yıl önce demokrasi bağlamında neler neler yaptığını görmek körpe dimağlarda telafisi imkansız yaralar açıyor. Sanırım aynısı bende de olmuş ve neredeyse her sahnesi birebir zihnimde idi.
Film müzikleriyle, özellikle Gene Hackman'in oyunculuğuyla, daha önceden var mı bilmediğim ama bu filmle ortaya çıktığını sandığım tuzak sekansı ve daha pek çok özelliğiyle çok zevkli bir seyir sunuyor.
Filmi Alan Parker çekti diye bakmam, ben olsam kesin izlerim. İsimlere pek takılmamak lazım. Zira şu film ciddi manada etkileyici ve faideli.
Mississippi Burning (1988) 7 / 10
Orta 2'de idim sanırım; dergilerle kurduğum ilişkinin iyice haşir neşir bir duruma evrildiği zamanlar. Sağolsunlar her daim hediye verirlerdi. Bir dahaki ay çıkacak yazılarla beraber, belki biraz daha fazla, verecekleri hediyelerin ne olacağını merak ederdim. Bu filmle ilk tanışmam da böyle oldu. Baktım bir VCD. Heyecanlı heyecanlı taktım playera, ne göreyim? Siyah-beyaz, konuşmanın olmadığı bir görüntü. Tabi dıkşın filmlerine aşinayız o zamanlar, çok sarmadı açıkçası. Ama VCD elimizin altında tabi. Gel zaman git zaman canım sıkıldıkça açtım izledim. Sonradan vazgeçilmez filmlerimden oldu. Her izlememde yeni bir şey farkettim vs...
Sinemanın başlangıç filmlerinden biri oluyor kendileri. Çok sağlam bir köşe taşı hükmünde tüm sinema tarihi için. Daha önceki filmlerin anlatım acemiliğinin yanında tüm duyularla farklılaştırıyor kendini. Helal olsun diyoruz Sergei M. Eisenstein'a.
Müzikleri, unutulmaz sahneleri gibi özellikleriyle her daim unutulmazlar arasında olacak sanırım. Hele bir merdiven sekansı var ki izlenmeli. Ki bebek arabası sahnesini izleyip de Dokunulmazlar'ı hatırlamayacak seyirci olmaz sanırım.
Bronenosets Potyomkin (1925) 7+ / 10
Orta 2'de idim sanırım; dergilerle kurduğum ilişkinin iyice haşir neşir bir duruma evrildiği zamanlar. Sağolsunlar her daim hediye verirlerdi. Bir dahaki ay çıkacak yazılarla beraber, belki biraz daha fazla, verecekleri hediyelerin ne olacağını merak ederdim. Bu filmle ilk tanışmam da böyle oldu. Baktım bir VCD. Heyecanlı heyecanlı taktım playera, ne göreyim? Siyah-beyaz, konuşmanın olmadığı bir görüntü. Tabi dıkşın filmlerine aşinayız o zamanlar, çok sarmadı açıkçası. Ama VCD elimizin altında tabi. Gel zaman git zaman canım sıkıldıkça açtım izledim. Sonradan vazgeçilmez filmlerimden oldu. Her izlememde yeni bir şey farkettim vs...
Sinemanın başlangıç filmlerinden biri oluyor kendileri. Çok sağlam bir köşe taşı hükmünde tüm sinema tarihi için. Daha önceki filmlerin anlatım acemiliğinin yanında tüm duyularla farklılaştırıyor kendini. Helal olsun diyoruz Sergei M. Eisenstein'a.
Müzikleri, unutulmaz sahneleri gibi özellikleriyle her daim unutulmazlar arasında olacak sanırım. Hele bir merdiven sekansı var ki izlenmeli. Ki bebek arabası sahnesini izleyip de Dokunulmazlar'ı hatırlamayacak seyirci olmaz sanırım.
Bronenosets Potyomkin (1925) 7+ / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.