7 Ekim 2011 Cuma

28 Days Later... (2002) - Bağlı Hayatlarımız Pamuk İpliğine...

Orijinal boyut için tıklayın

Korku türüyle ısınma turlarımız devam ediyor. Uzun süredir ertelediğim bu serinin üçüncü filminin de kesinleşmesiyle daha fazla bekletemedim 28 Days Later'i. Güzel olduğunu tahmin ediyordum, fazla yanıltmadı. En azından korku türüne olan yaklaşma çabalarıma olumlu katkı yaptı kendileri :)

Filmle ilgili söylenecek sözlere hep bir ama bağlacı gerekiyor sanıyorum. Oldukça garip olmuş film. Sanki alt metinde bir şeyler yatıyor ama tam olarak kavranmıyor da bir taraftan. Kavradığım kadarıyla oldukça kafası güzel bir film. Özellikle filmin sonu, iyice ayakları yerden kesilmiş bir senarist tarafından yazılmış.

Alex Garland'ın ilk senaryo çalışması film. Bu şekilde bir başlangıç daha sonraki çalışmaları haber verir nitelikteymiş zaten. Diğer senaryoları da hep bir ayakları yerden kesiklik özelliğiyle bezeli. Bunlar olumlu noktalar bu arada :) Gerçi son dönemdeki filmlerinden biri olan Never Let Me Go ile senaryolarındaki bu 'yerden kesiklik' özelliğini, 'yüreği tam hedeften vurmak' gibi ulvi bir evreye taşımış görünüyor. O filmi de izlemeyenler varsa, izlesinler diyelim. Son dönemlerde izlediğim en güzel dramlardandı.

Yönetmen dünyasının uçarılarından biri olan Danny Boyle, bu filme de kendince imzasını atmış. Şöyle ki; bu eleman kariyerinin ilk filmlerinde, nedense düşük teknoloji meraklılığı sergiliyordu. Öyle ki, bu filmi çektiği kameraya her izleyen ayrı ayrı sövüyordur sanırım. Nasıl çamur gibi bir görüntü anlatamam. Sanırsınız sinema çekimi. Lakin daha sonraki yıllarda ise tamamen tersi bir noktaya geldi. Artık Danny Boyle deyince aklıma tamamen teknoloji dostu birisi geliyor; bölük ekranlar, teshişlerini çip kameralarla yapan cerrahlar gibi aynı nesnenin farklı farklı açılarını seyirciye sunmalar vs vs. Özellikle 127 Hours ve Slumdog Millionaire ile bu dediğim yeni hali zirve yapmış durumda. Esas zirve tabii ki 127 Hours'da.

Danny Boyle'nin değişmeyen alışkanlıkları da yok değil. Sanırım şuana kadar izlediğim her filminde, istisnasız bir şekilde müziklerine hayran kaldım. Bu filmin müzikleri de gayet tutarlı olmuş temasıyla. Tema demişken, filmin olmazsa olmaz tanımlamalarından biri kıyamet sonrası ve zombi filmi olması. İzlerken birçok klişeye takılıyor gözünüz. Bu zamana kadar çekilmiş tüm bu türdeki filmleri anımsamadan bitirmek çok zor 28 Days Later'i. Yer yer bu türün ilk örneklerinden biri olduğunu fark ediyorsunuz filmin, bazen de diğer filmlerden esinlendiğine hükmediyorsunuz. Hele bir giriş sahnesi var ki, geçtiğimiz sene büyük sükse yapan The Walking Dead dizisine en basitinden ifadeyle esin kaynağı olmuş. Ben diyeyim copy-paste, siz deyin kopyala-yapıştır :)


Son zamanlarda Christopher Nolan'ın kanatları altında yer alan aktörler arasında olan Cillian Murphy filmin başrolünde. Daha toy zamanlarının performansı olduğu belli oluyor ama yeterli gibi gözüktü. Şimdilerin Cillian Murphy'sinin o dik yükselişlerinden oldukça uzak olmasını, ben yine Nolan'a övgü yağdırmaya sebep sayayım. Nolan, oynatıyor işte abi :)

Velhasıl olmuş bu film. Duygu, düşünce, gerilim... hepsi geçiyor izleyiciye. Arada sırada eğlendiren bir gerilim filmi izlemek isterseniz sizi bekler 28 Days Later.

6 / 10

3 yorum:

  1. Şu huyunu çok seviyorum kardeş. Akşam üzeri yazıyı okudum. Başlık çok alakasız geldi. Ama her zamanki gibi yine dolu bir başlık olduğundan emindim. Filmi bitirdim şimdi. Filmi izleyince başlık oturuyor daha da. Bulmacacı herif seni :)

    Son zamanlardaki başlıklar, uzun bir ara vereceksin de ona hazırlık gibi gelkiyor bu arada :D

    YanıtlaSil
  2. @Cem
    Ben de senin gibi okur seviyorum :)

    Yok yavv. Ara vermiştim biraz. Artık vermem sanırım. Yerleşik hayattayım artık tamamen. Blogla bütünleşme emellerimin ilk adımları bunlar :P

    YanıtlaSil
  3. Şu filmle 127 Hours'u aynı kişinin çekmiş olması inanılmaz ya :)

    YanıtlaSil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...