27 Aralık 2011 Salı

Page Eight (2011) - Komplolar Komplolar Komplolar...

 
Bu senenin dikkat çeken Tv filmlerinden biriydi Page Eight. Oyuncu kadrosunda bulunan Bill Nighy, Rachel Weisz ve Ralph Fiennes; yönetmen ve de senaristliği üstlenmiş David Hare bir hayli klas isimlerdi. Kanalın BBC olması, filme duyulan merakı haliyle daha da körüklüyordu. Özellikle son yıllardaki TV filmlerinin yükselen çizgisiyle de birleşince tüm bu durumlar, Page Eight adına izlenmeyi dört gözle bekleyen bir film imajı çıkıyordu ortaya.

TV filmi olmasından sebepli, filmde herhangi bir kaçma zıplama sahnesi olacağını düşünmüyordum. Nitekim öyle de çıktı. James Bond'larla Jason Bourne'lerle yıkanmış beyinlerimize güzel bir tokat etkisi tadında olmuş film. Ne tam minimal, ne de dram dozu fazla olan kasvetli bir film. Hepsinin ortasında, işini layıkıyla yapabilmiş güzel bir Tv filmi.

Son yıllarda yükselen dalgalardan biri de devletleri istedikleri gibi kullanmaya başlayan hükümet üyelerinin ipliklerini, ortaya çıkarma eğilimli senaryolar. Pek çok örneğini görmemize rağmen birçoğu sadece aksiyon üzerine kurulu olduğundan, talep edilen hazzın çok az bir kısmını elde edebiliyoruz bu senaryolar üzerine kurgulanmış yapımlarda. Özellikle 11 Eylül ve sonrasında cereyan eden Irak İşgali'nin dünya üzerinde yarattığı 'psikolojik sınırları küçültme etkisi', bu tür aksiyonu bol filmlerdense, diyeceğini cesaretle söyleyen filmler çıkmasına daha bir imkan verir hale getirdi yazar-çizer tayfasını. Geçen seneki The Ghost Writer (okuyunuz ve izleyiniz) örneğindeki gibi çok kaliteli filmler izlemesek de, Page Eight örneğinde olduğu gibi, derdiyle bütünleşmiş dram soslu filmleri daha çok izleyeceğiz gibi duruyor önümüzdeki yıllarda.

Film birçok açıdan övgüye layık durumda. Daha çok senaristliğiyle tanıdığım ve gerçekten hayranlık duyduğum David Hare'nin, Tv filmleriyle de olsa, yönetmenliğe daha fazla mesai ayırması gerekliliğini en şiddetlisinden hissettim bu filmde. Bugüne kadar yönettiği hiçbir filmi izleme şansı bulmamıştım. Kolaylıkla söyleyebilirim ki, pek çok yönetmen geçinenden çok daha başarılı. Gerçi çekilen mekan İngiltere ise, verilmek istenen duygu, İngiltere'nin o doğal kasvetiyle çok rahat bir şekilde izleyiciye geçirilebiliyor. Ama mekan avantajlarını iyi kullandı diye kimseyi gereksiz eleştirmemek gerekli sanki :) Sadece, senaryosunu yazdığı The Hours filmiyle bile oldukça beğendiğim David Hare'yi böylelikle daha bir sevdim sonuç itibariyle. Keşke devam etse deyip, başarılar diyelim şimdilik kendisine.

Filmi genel olarak beğendim ama bir taraftan da kızdım sanırım. Bu kadar güzel bir mevzuyu, bu kadar güzel anlatıp da ucuz reklamlara hapsetmemeliydi yapım kendisini. Tanınırlılığı üst seviyede olan Rachel Weisz'ı, filmdeki karakteri çok ön planda olmamasına rağmen filmin afişine koymayı kabul edebileceğimi sanmıyorum. Hele ki filmi tek başına götüren bir Bill Nighy var iken. Pek çok ünlü yapımda yer almış bu usta aktör, filmi tamamen tek başına sırtlamış. Bu sene aday olduğu 69. Golden Globe'yi çok rahat bir şekilde kazanacak kadar iyi oynamış hatta. Ödül olayları karışık ama biz yine de kazanmalı filan konuşmayalım. Zira diğer adaylar da oldukça sağlam durumdalar. Tek tek değinmeyelim bu filmin başlığında ama gerçekten güzel performanslar var bu yıl, hem film hem dizi hem de mini-tv serilerinde.

Efendim hasılı, güzel bir film Page Eight. Düşük bütçeli olduğu belli olan bu filmi, duru anlatımı sebebi için bile izlemek lazım. Türdeşleri artar umarım. Altın Küre'de başarılar.

6+ / 10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...