2008 krizi dünya ekonomisinde çok derin yaralar açtı. Hatta gelmiş geçmiş en büyük kriz olduğu yönünde genel bir algı var. Ve bu sebeptendir ki, geçtiğimiz 2-3 senedir bu krizi temel alan pek çok film-dizi-belgesel yapımıyla karşılaşıyoruz. İyi de oluyor lakin kanayan yaraya pansuman yapmayı bırakın merhem bile sürmüyor, bu yapımların sahipleri olacak bıdıklar. Varsa yoksa parayla ilgili bu konudan para götürmek. Ama buradan gidilip daha elle tutulur yapımların geleceği aşikar gibi duruyor.
Margin Call tam da burada biraz olsun farklılaşıyor ve daha mantıklı bir evreye giriyor diğerlerine nazaran. A Better Life başlığında da değindiğim üzere, kapitalizm kötü bir şey ama kaçılabilecek bir şey değil. Zira kapitalizm bir seçenek değil, eninde sonunda kendinizi içinde bulacağınız sonuç. Bunu söylerken yüreğimde feci sıkışmalar yaşasam da bunun gerçekliğini görmemiz için kapitalizmin işleyişini ve insanların yaşam tarzlarını az biraz gözlemlememiz fazlasıyla kafi. Kendi ellerimizle bir canavar yaratıyoruz ve o canavardan hem kopamıyoruz hem de kopabilme kudretine sahip bir konumda kalamıyoruz. Hal böyleyken kapitalizme sövüşler, karanlığa bağırmaktan farklı bir hal almıyor.
Ne kapitalizm yeni ne de 2008 krizi yaşadığımız ilk kriz. Ama 2008'in farkı şu ki, sistemin baş aktörleri bile elendi oyundan. Ne Lehman Brother kaldı ne de General Motors. Ülkelere kredi veren bankalar ve yatırım şirketleri birer birer bilinmez diyarlara gönüllü sürgünlere gittiler. Film tam da buradan yaklaşıyor meseleye. 2008 krizinin başlamasına tanık oluyoruz ama sebepleri ve sonuçlarına hiç değinmiyor Margin Call. Sadece sürecin başlamasını gösteriyor ve böyle bir durumda ekonomiyi elinde tutanların verdiği ilk tepkileri yansıtıyor perdeye.
Filmimiz bir ilk film. J. C. Chandor'un hem ilk senaryosu hem de ilk rejisi. Buna rağmen yukarıda değindiğim yansıtma işini oldukça güzel yapabilmiş. Aksiyon filmleri veya sürprizlerle harmanlanmış karmakarışık kurguya sahip filmleri sevenlerin uzak durması gerekmekte ama şöyle güzel bir drama seviyorsanız durmayınız.
Filmin en bomba tarafı ise oyuncu performansları. Oyuncu kadrosunun zenginliğine vurgu yapmıyorum ama performansları muhteşem her birinin. Kevin Spacey, Paul Bettany, Jeremy Irons, Zachary Quinto, Penn Badgley, Simon Baker, Mary McDonnell, Demi Moore, Stanley Tucci... Hepsi birer star hatta süper star. Buna kimsenin itirazı yoktur sanırım ama genelde bu tür yıldız geçitlerinde uyum krizi yaşanır. Bu filmde o krizden gıdım bile yaşanmamış. İzlemekten gerçekten keyif aldım. Çok iyi performanslar var.
Gerçi oyuncu performanslarına en bomba taraf dedik ama haksızlık etmeyelim. Filme bağımsız havası katan müzikler de mükemmel durumdalar. Pek çok filmden tanıdığımız Nathan Larson, senaryonun ruhuna uygun müziklerle yine karşımızda. Ekonominin kendi işleyişi içindeki o debelenme halinin dram yönünü çok güzel ortaya koymuş müzikler. Soundtrack olarak da başköşeme koymayı düşünüyorum :)
Sonuç itibariyle hoş bir film Margin Call (Oyunun Sonu). 2011'in önde gelen filmlerden biri oldu benim için. Tekrar bile yapabilirim...
7+ / 10
7 Şubat 2012 Salı
Margin Call (2011) - S.O.S; Batıyoruz!
Etiketler:
2011,
ABD,
Film,
Film Yazısı,
Margin Call,
Oyunun Sonu,
Sinema
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.