24 Mart 2012 Cumartesi

16-23 Mart 2012 Film Yorumları

Nispeten güzel ve nispeten kötü filmlerle geçen bir hafta daha. 2 tane müstakil yazımız var;

- The Girl with the Dragon Tattoo (2011) 7 / 10
- Lakposhtha parvaz mikonand (2004) 8 / 10




Kıyıda kalmış kasabamız, psikopat karakterler, garip bir dedektifçilik serüveni... Klasik bir David Lynch filmi Blue Velvet. Türkçesi Mavi Kadife. Anmalı, zira bu film için gerekli filmin Türkçe manası. Her şey daha bir yerine oturuyor ismiyle...

Klasik David Lynch filmi dedik ama gerçekten öyle. Ve gerçekten izlemesi ayrı bir keyif. İzlemek için geç kaldığım hayıflanmalarıyla geçti tüm film süresi. Garip bir izlenti oldu bu yüzden de :) Filme hiç odaklanmamış bile olabilirim :)

Yine tabii ki Kyle MacLachlan abimiz filmin başrolünde. Her zamanki gibi o garip dedektifçiliğini itinayla yerine getiriyor. Sadece bu abiyi bu rollerde izlemesi bile ayrı bir keyifken, üstüne bir de David amcanın o kendine has üslubu tadından yenmez hale getiriyor filmi. Ben oldukça beğendim.

Müzikler bir hayli başarılı. Nasıldı; "Bazen bir rüzgar eser... Ve aşkın gizemleri... Ortaya çıkar." El-Hakk çıkar. İzlenesi filmlerden!

Blue Velvet (1986) 7+ / 10



Schwarzenegger'li ilk filmden sonra en azından çapı düşmüş bir devam filmi Predator 2. İlki de bir şey vaat etmiyordu heyecandan ve katışıksız aksiyondan başka ama en azından derli toplu bir orman sürek avı vardı. Bunda o da yok. Klasik Los Angeles polis departmanı aykırı çocuğumuz bu sefer Predator'umuza karşı atar yapıyor. Hepi topu bu, filmin tüm olayı.

İlk filmdeki Predator karizması yine bu filmde bir hayli yerle yeksan durumda. O ilk filmdeki gerilim mumla aranıyor. Yani şu serinin ilk filmini arayacağımı söylerselerdi asla inanmazdım. Bu filmi ilk defa izledim bu arada, serinin diğer filmlerinin aksine. Biraz da o açıdan hayal kırıklığı yaşamış olabilirim.

Danny Glover abimizin pantolon ceket kombinasyonu görülmeye değer :) İzlemeyenler çok şeyler kaçıyor bu konuda onu rahatlıkla söyleyebilirim :)

Predator 2 (1990) 3 / 10



The Inbetweeners adlı İngiliz dizimizin devam filmi oluyor kendileri. Diziyi kısaca özetlemek gerekirse, liseye giden 4 arkadaşın skor peşinde dolaşmasıyla geçen 3 yıl! Evet tüm 3 sezonluk dizi bu şekilde özetlenebilir. Hatta fazla bile gelebilir bu özet. Zira öyle pek matah bir dizi değil. Başladım diye bitirdiklerimden olduğunu da eklemiş olayım :)

Film de diziye yakışır olmuş. Aynı sığlık, aynı basitlik filme de egemen halde. Yeni hiçbir şey vaat etmiyor. Dizinin uzun bir bölümü gibi nitelenebilir film. Bu huyumdan bir an evvel vazgeçmem lazım. Yarıda bırakamıyorum izlediğim herhangi bir şeyi ve genelde bu tip pişmanlıklar yaşıyorum.

Vaktiniz çok ama çok bolsa, Amerikan Pastası gibi filmlerden hoşlanıyorsanız, İngiliz dizilerini seviyor veya bu bahsettiğimiz diziyi izlemiş ve beğenmişseniz film tam da sizlik. Eğer bunlardan birisi değilseniz lütfen elleşmeyiniz. Kalınız yerli yerinizde :)

The Inbetweeners Movie (2011) 3 / 10



Son zamanlarda izlediğim -sanırım- en garip filmdi. Garipliği ne tek mekanlığından kaynaklanmakta ne de bilebildiğim herhangi başka bir özelliğinden. Var bir gariplik ama çözebilmiş değilim şuan itibariyle.

Şehir insanının toptan çürümüşlüğüne dair dillendirdiği mükemmel söylem filmin en büyük artısı. Bu büyük artısının yanında teknik açıdan da çok donanımlı bir yapım Carnage. Öncelikle tek bir mekanda, süresi ne olursa olsun kısa olmayan bir film çekmek çok zor. Normal bir filme göre kısa bir süresi olsa da filmin, sadece diyalog üzerinden ilerlediği için normalde sıkılabilme ihtimali vardır izleyicinin. Lakin bende asla böyle bir durum olmadı. Aksine ne ara geçti film anlayamadım. Diyalog yazımı gerçekten çok başarılı.

Film, tiyatro oyunundan uyarlama. Bu açıdan bakıldığında asıl tebrikler oyuna gidiyor lakin filmimizdeki oyuncularımız çok kaliteliler. Her ne kadar kendi kalitelerinin altında performanslar sergileseler de, oldukça kotarmış gözüküyorlar.

Tüm bunlarla beraber filmi nereye koyacağımı gerçekten kestiremiyorum. Çok sevdiğim açık ama mükemmelliğe giden yolda birkaç defosu kesinlikle var. Aradayım hasılı. Ama kesinlikle izlenmesi gereken bir film.

Carnage (2011) 7 / 10



Animasyon aleminde başyapıt olarak genel kabul görmüş filmlerden biri Bambi. Nedense bu sınıftaki animasyonlara karşı genel bir hoşnutsuzluğum var. 1942 yapımlı Bambi'ye de aynı açıdan bakıyorum ne yazık ki. Haliyle bu ikinci filme de bakış açım aynı. Araya giren 64 yıl yaramamış :P

İlk filmden devam ediyor Bambi II. Bebek Bambi'miz, bu sefer ergen Bambi'miz olarak karşımızda. Otoriter ama karizma babasıyla baharı karşılaması üzerine 72 dakika diyebiliriz kısaca.

Son zamanlardaki yaş fark etmeden herkesin izlemesi gereken animasyonlardan biri değil. Bu tamamen küçükler için çekilmiş. Bu yönüyle başarılı. Lakin yaşı büyükler için izlemesi pek kolay değil. 72 dakika, abartmadan söylüyorum en az 172 dakika gibi geldi. Serileri yarıda bırakmama olayımın semerelerinden biriydi :)

Bambi II (2006) 3 / 10



Her ne kadar bir film olsa da Bodas de sangre ( Blood Wedding / Kanlı Düğün ), Federico Garcia Lorca'nın oyunundan perdeye uyarlama dense de, esasında ilgili müzikalin kamerayla çekilmiş hali. Klasik manada bir film bekleyenlerce kesinlikle hüsran olacaktır, dahası film yerine konmayıp türlü hoşnutsuzluk betimleriyle vakitleri ziyan olacaktır. İlk uyarı olarak yeterli sanırım bu açıklama :)

Yapım gerçekten de ağır bir müzikal. Zira ortada herhangi bir uyarlanmış senaryo yok gibi. Katışıksız bir flamenko ziyafeti demek daha doğru kanımca. Normal bir müzikale göre hiç diyalog yok, bunun yerine tamamen dans var ve yine araya giren birkaç şarkı(!) var. Hepsi de birbirinden etkileyici parçalar bunlar ve türe karşı ilgisizseniz bile, film boyunca sıkılmamanızı garanti altına alıyorlar diyebilirim.

Ben şans verilmesi taraftarıyım ama dediğim gibi klasik manada bir film değil kendileri. Carlos Saura'ya deha gözüyle bakanlardansanız veya müzikalsiz yaşayamam dolaylarındansanız, buyrunuz.

Bodas de sangre (1981) 5+ / 10



Ingmar Bergman ustanın sanırım en baba filmi oluyor kendisi. Yine kendisinin tiyatro oyunundan uyarlanmış hali olan film, inanç konusunda mukabili zor bulunur bir yolculuğa çıkarıyor izleyenleri. İzleyip de, o ana kadar ki din algısı üzerinde biraz daha mesai harcamayacak izleyici tanımak istemiyorum. O derece sağlam, o derece yerinde göndermeleri olan, o derece harbi bir film Det sjunde inseglet ( The Seventh Seal / Yedinci Mühür ). 

Hafiften, ağır, bir yol filmi. Bab'Aziz tadı aldım sıklıkla. Ama kıyası zor bulunur derken ciddiyim. Yani sadece andırıyor. Öyle çok denilebilecek benzerlikler yok. Bugüne kadar izlememiş olmam konusunda fena halde kızgınım kendime. Yazık olmuş bu zamana kadar izlemediğim her güne, her saate. Ama vardır bir hayr. Belki de bu filme hazırlanıyordum da daha önce izlemiş olsam bu kadar etkilenmeyecektim :) 

Ben bilmem, bu film izlenmeli. Sonra vay efendim demeyin benim gibi. İzleyin bir an önce, olası pişmanlığınızın önüne geçin :) Evet bunu da not ettim, 2000 kelimeden az olmamak üzere sağlam bir inceleme yazısı hakediyor kendileri.

The Seventh Seal (1957) 8+ / 10

1 yorum:

  1. Eline sağlık, emeğine sağlık. Her izlediğin filme yorum yapman büyük olay gerçekten. Umarım boşa yazdığını düşünmüyorsundur. Ben fazlasıyla istifade ediyorum. Özellikle uzun yazıların çok güzel. Sağol varol diyim dedim :)

    YanıtlaSil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...