25 Mart 2012 Pazar

The Artist (2011)


Her sene başında o senenin en çok beklediğim filmlerini listelerim. 2011'in başında da yine böyle bir liste yapmıştım ve diğer senelere nazaran -en azından beni- daha heyecanlandıran yapımlar içeren bir liste çıkmıştı ortaya. Listenin 3. sırasında The Artist vardı. Neden vardı? Öncelikle sessiz bir filmdi. Uzaydan düşmüşçesine bir gariplikti bu. Sinemayla ilgilendiğim zaman süresince hiçbir sessiz film yapımına şahit olmamıştım. En son çekilen örneği sanırım 40 sene önce çekildi. O derece uzakta en yakın örneği. Sessiz filmlerin en sevdiğim türlerden biri olduğunu ve yeni örneklerine rastlayamamamız gerçeği, The Artist'i daha bir önemli hale getirmişti haliyle.

Filmi kesinlikle sinemada izleyecektim. Ama nedense geçtiğimiz Kasım-Şubat arasında sinemadan soğudum. Sinemadan derken, salonlardan :) Reklam izlemeye dayanamamak gibi bir davranış varmış meğer hücrelerimde. Bu yaşta ortaya çıktı kerata. Ve pek çok beklediğim filmi evde izlemek zorunda kaldım. Sanırım en üzüldüğüm de The Artist oldu. Zira tam bir perde filmi!


Sessiz sinemaya dair gönlünde büyük bir alan ayırmamış insanları bile avlamış gördüğüm kadarıyla The Artist. Halbuki daha üst perdeden bir film bekliyordum. Hani uçtulu kaçtılı filmlerden hoşlanan ama sinemayla da ilgilendiğini zanneden seyircilerin pek sevmeyeceği türden. Bırakın sevmemelerini, Oscar'ın da itiklemesiyle sanırım, pek çok kişi baş köşesine oturtmuş filmi. Şaşırtıcı bir gözlemdi bu benim için ama filmden sonra tamamen kayboldu bu gözlemin şaşırtıcılığı. Biraz çakallık görmedim değil filmin genelinde :) Ben daha çok 1920'lerden 1930'lara geçilirken sessiz sinemanın sesli sinemaya yerini bırakmasına saygı duruşu niteliğinde bir şey beklerken, klasik tabirle Yeşilçam tandanslı iç ısıtıcı bir filmle karşılaştım.

Böyle olduğunu bilsem 2011'in en beklediğim listesine girmesi muhtemel olmayabilirdi ama kesinlikle çok güzel bir film olduğunu da eklemeliyim. Bir kere film, çok ama çok özenli çekilmiş. Çoğumuzun OSS 117 serisiyle tanıdığı Michel Hazanavicius, mükemmel bir iş çıkarmış. Sessiz sinemaya fazlasıyla aşina olduğumdan, pek çok yerde duygulanmanın kralını yaşadım diyebilirim :) Araya giren 80 küsur yıla rağmen sessiz sinemalar içerisinde değerlendirirsek The Artist'i, Michel Hazanavicius'u en iyi sessiz film çekmiş yönetmenlerden sayabilirim kendi dünyamda. O kadar güzel, o kadar sağlam bir performans.

Senaryo, filmin en diğer özelliklerinin arasında belirgin şekilde muazzamlıktan yoksun. Senaryoyu görmezden gelmek mümkün olsa, 2000'lerin açık ara en iyi 5-6 filminden biri diyebilirdim. Hatta diyorum da, ama senaryosuz film düşünemeyeceğimden, ne yazık ki film pek çok muhteşem yönüne rağmen kendi elleriyle aşağılara çekiyor kendisini. Yenilik olarak, anlatım olarak hiçbir şey yakalayamadım senaryoda. Varsa düzeltme de yaparız ama sanmıyorum. Son derece düzgün yazılmış, normal bir senaryo. Dahası değil.

Yine çoğumuzun OSS 117 serisiyle tanıdığımız Jean Dujardin, filmin sanırım en parıldayan başka bir faktörü. Bu sene beğendiğim pek çok aktör performansı vardı. Lakin abimiz aşmış denilebilir. Açık ara en iyisi 2011'in. 'Mimik' konusundaki başarısına ayrıca vurgu yapmalı. Dil konusunu hallederse, biliyorsunuz Fransızca ve İngilizce konusunda akıcılık sorunu var, pek çok filmde göreceğimizden eminim kendisini.

Ve tabii ki müzikler. Sessiz sinema dönemiyle en uyumlu yönü müzikleri filmin. Dönem müziğini bu kadar güzel yansıtmak büyük başarı. O tanıdık tınılar... Ah... Bir de değinilmezse ayıp olur. Köpek muhteşemdi. Evcil hayvanlara karşı inanılmaz uzak birisi olarak verseler almamazlık etmem hani şuan :)

Umarım bu güzel teşebbüs, önümüzdeki yıllarda daha çok sessiz sinema izleme şansımızı artırmıştır. Büyük prodüksiyonlara sahip sessiz filmlerin nasıl bir tada sahip olduğunu bir kere daha gösterdiği için bile ayrıca saygı duyulası bir film kısaca The Artist. Sevdim, saygı duydum...

7+ / 10


Son not: Yazıyı yazarken winamp da açıktı bir yandan. Kolera'nin Şermin'i geldi. Şöyle bir satır dikkatimi çekti; "Deli deli akanı vura vura tıkarlar, o zaman 2 dinle de kul 1 söyle, sessiz film çevirmeye ne gerek var, siz ilimdar kolo barbar." Benden Kolera'ya gelsin; Kolera akıllı olsun :oleyo:

1 yorum:

  1. Ben sessiz sinemadan pek anlamıyorum ama bu filmi sevdim. Dediğiniz gibi filmden sonra sessiz filmler izleme isteği oluştu. İzledim de birkaç tane ama bunda aldığım tadı alamadım. Genel olarak katılıyorum tüm dediklerine. Ödüller hakedilmiş bence.

    YanıtlaSil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...