26 Mart 2012 Pazartesi

The Descendants (2011) - Senden Bana Kalan


Olaya direk dalıyorum bu sefer. Filmi izlememin tek sebebi Alexander Payne. Bırakın izlemeyi, 2010'un ikinci yarısından beri filmi beklememin yegane sebebi Alexander Payne idi. Bu abi, sinemayla ilgilendiğini iddia eden pek çok seyirci tarafından bile gözden kaçırılıyor. Gerekten kahroluyorum :) Bence 2000'li yılların tartışmasız en iyi sinemacılarından biri kendisi. Özellikle sabit bir üsluba sahip olması (tutarlılığın tutarlılığı manasında (benden tüm literatür ahalisine armağan olsun bu kavram :P) ) ve daha da özellikle bu sabit üslubunu her filminde başarıyla perdeye yansıtması fena halde etkiliyor bendenizi. Franz Kafka yaşasaydı şu dönemde sanırım sinemadaki en baba adamı Alexander Payne olurdu. Yine Albert Camus yetişseydi bugünlere, tartışmasız en sevdiği elemanlardan biri Alexander Payne olurdu. Modern zamanların yarattığı cenderenin içinde hapsolmuş, çıkış yolunu bile aramaz hale gelmiş günümüz insanının daha iyi resmedildiği çok az yapım vardır bu abinin yapıtları dışında. Gerçekten çok başarılı, muazzam birisi :)

Bu troll girişten sonra güzel abimizin, başlık sebebi de olan, son filmine bir şeyler söylemek lazım şimdi :)


Efendim, film yukarıda da değindiğim üzere sabit bir üsluba sahip yönetmenin kendisinden beklenen olaylar üzerine kurulmuş durumda. Bu sefer bir tık aşağıdan vurmuş hedefi. Iskalamak zaten bu abinin kitabında yok. Gerçekten yok. Tamam trollükte ısrar ediyorum gibi oluyor ama yapacak bir şey yok.

Film, Kaui Hart Hemmings'in aynı isimli kitabından uyarlanmış durumda. Nasıl okuyasım var anlatamam şuan. Hemen en yakın zamanda işi gücü bırakıp okuyacaktım. Gerçi filme dair yazıyı da kitabı okuduktan sonra yazmayı düşünüyordum ama ne yazık ki, çalışmanın dilimize çevirisi mevcut değil. Hal böyle olunca da bu okuma olayını biraz ertelemek zorunda kaldık. Umarım çeviriyle ilgili bir çalışma vardır da en yakın zamanda sürpriz olur okurlara. Bekleyen pek çok sinema sever vardır sanıyorum. Yayınevilerinden okuyan olursa, gıyaben bir istek varsaysınlar bu satırları :)

Hikaye tam anlamıyla Alexander Payne tarzında. Ama dediğim gibi nedense bu kadar uygun bir hikayeye rağmen bir Sideways kalitesini bulamadım. Gerçi pek çok sinema eleştirmeni bulmuş benim bu bulamadığımı. Bizim toyluğumuzdan kaynaklı sanırım bu durum. Belki de kitabı okumadığımdan tüm yakalama işi 115 dakikaya kaldığı için pek çok noktayı kaçırdım ama tüm iyi niyetime rağmen bir Sideways kalitesi bulamadım. Evet ısrarlıyım :)

Oyunculuklar muazzama yakın olmuş yine tüm Alexander Payne filmlerindeki gibi. George Clooney, tam manasıyla Oscarlık oynamış ama şansızlık işte, kazanan amca daha da coşmuş bu yıl ve bu güzel performans haklı olarak ödülsüz kaldı. Sinemanın cilveleri bunlar. Zaten ödül kazanamasa da her sene prestijin zirvesini görüyor Oscar törenlerinde. Varsın bu sene de hak edene gitsin ödül :)

İzleyenlerle pek fikir alış verişi yapmış değilim ama sanıyorum ki, izleyen hemen hemen herkesin dikkat ettiği bir ikinci oyuncu da 20 yaşındaki Shailene Woodley'dir. Çok uç bir performans olmasa da, kesinlikle dikkat çekiyor. Kariyeri açısından büyük bir atılım olacaktır bu film ama henüz açıklanmış yeni bir film çalışmasına şahit olmadım. Önümüzdeki aylarda açıklanacağından neredeyse eminim. Ahanda buraya yazıyorum :)

Abiler ablalar, Sideways'i sevmişseniz kesin izleyin. Sevmeme ihtimaliniz yok zira. Yok "ben anlamam Alexander Payne'den filan, Sideways ne onu da bilmiyorum" diyorsanız da yine şans verin. Senenin en kalıcı filmlerinden biri The Descendants. İzlemek için o sebeple acele etmeyebilirsiniz. Ama fazla da bekletmeyin derim.

7 / 10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...