3 Temmuz 2012 Salı

A Clockwork Orange (1971) - Sütlerimizi İçmeyi Aksatmıyoruz, Değil Mi Kardeşlerim?

Orijinal boyutu için tıklayınız

Bazı filmler oluyor, üzerine kelam etmek yersiz olabiliyor. Onlardan biri için bkz. bu film.

Ortaokul yıllarımda izlemiş ve ziyadesiyle eğlenceli bulmuştum filmi. Tam olarak anlamış olmam imkansız o hafiften şekillenmeye başlamış beyinle ama şimdi düşününce yine de bir şeyler kapmışım sanki o yaşa göre. Daha sonra da izledim defalarca ama, en zevk aldığım izlemem ilkiydi, diyebilirim kolaylıkla. Sonra gelişen altyazı olayları vesilesiyle öğrendik ki, filmin çevirisi meğerse yetersizmiş. Tabii bu sebeple tekrar edemedik sonraki yıllarda. Gollum'un kıymetlisi olmadan geçirdiğine benzer bir "bekledik, bekledik... ve bekledik" eylemsel sürecini yaşadık. Sonunda güzel bir abi çıktı da hak eden çeviri sundu vatana millete. Hal böyle olunca bu farklı ve de güzel filmi bir daha tekrar etmemek olmazdı.

Burada ufak bir ilintide bulunalım/bulunulmalı. Çeviri zaten önemlidir ama bu filmde biraz daha önemli. Zira kitapta da Nadsat dili kullanılır. Bu dil, aslında dil demek lazım mı bilmiyorum, Slavca ile sıkı-fıkı ilişkiler yumağında kaybolmuş bir İngilizce'dir. Hal böyle olunca sadece İngilizce'den çeviri yapıldığında, filme hakim olan argo dil yer yer havada, yer yer karada kalıyor. Her iki diyarda kalmasa bile fazlasıyla tatsız-tuzsuz bir şey oluyor. Manayı önemseyenler ve dil konusunda yeteri kadar yeterliliğe sahip olmayanlara, anlamama korkusunu zihinlerinde gümbür gümbür yaşatıyor hasılı.

Üzerine bir (sayı bağlamında) şeyler söylemek cidden zor A Clockwork Orange'nin. Ya uzun uzun inceleme yapmak lazım ya da izleyin bu filmi deyip susmak lazım. Tabii film üzerine bu yorumu yapıyoruz ama öncelik olarak filmin uyarlandığı kitabın yazarına methiyeler düzmek lazım. Her ne kadar sıkı bir Kubrick sevicisi isem de bu film özelinde durum budur. Kitabın söyledikleri, eleştirileri, kullandığı dili vb çok şeye değinmeli. Aslında en fazla da yazara mı değinmeli nedir. Zira kitap normal bir yazarın elinden çıkmış değildir. Daha doğrusu normal bir süreçten geçerek yazarlığa başlamış birinin elinden çıkmış değildir denmeli.

Kitabın yazarı Anthony Burgess, 40 yaşına geldiğinde beyninde tümör olduğu teşhisiyle karşılaşır. Teşhis açıktır. 1 yıl ömrü kalmıştır. Hayat şartları, ölümün soğuk nefesi, hele bir de yenge bıdı bıdı etmişse demek ki, abim parasızlıktan roman yazmaya başlamış bu durum üzerine. Bu 12 ay boyunca tam tamına 5.5 kitap yazmış (ama tam tamına :D ). Sonra abim sürenin dolmasıyla hakemin düdüğünü beklerken, bir de ne görsün uzatmalar başlamış. Uzayan dakikalar günlere, günler haftalara evrilirken teşhisin yanlış olduğu çıkmış ortaya. O sevinçle başladığı yazarlık kariyerine aynı hızla devam etmiş. 76 yaşında terk-i diyar eylediğinde, heybesinde 50'den fazla kitabı vardı bu üretken amcanın (amca oldu heaa hemen :) ) 36 yılda, hem de 40'ından sonra başladığı yazarlık hayatı boyunca, 50'den fazla kitap yazmak, ucundan bucağından yazmakla ilişkisi olan bu bünyede fena halde saygı duyulası bir kariyer. Kendilerinin dinince dinlenmelerini umarım!

İncelemeler birikti o yüzden yakın zamanda düşünmüyorum bu filme inceleme yazmayı ama aklımın bir köşesinde duruyor mütemadiyen. Bir sonraki tekrar izleyişimde yine yazmak isterim büyük ihtimalle ve eğer vakit olursa da affetmem, diyor "bu güzel filmden mahrum bırakmayınız zatlarınızı" temennimi ekliyorum.

Not: Film biraz rahatsız edici, ona göre. Sonra "vay efendim ben görmedim, ben bilmedim" olmasın :)

Not 2: Ne Stanley Kubrick ne Malcolm McDowell ne filmin söylemi ve ne de (tabii ki) Ludwig van Beethoven üzerine kelam etmedim. Pişman olacağım ama incelemede acısını çıkaracağımı tahmin ediyorum hepsinin. Esen kalalım hadi.

Not 3: Günlerden temmuzun 3'ü. O zaman; iyi ki doğdun Franz. Kafka'larınız bol olsun!

8 / 10

3 yorum:

  1. Bak Mehmet:) tamamdır 'hayat şartları' vs bu abiyi 40'dan sonra yazmaya itmiş olabilir. Ama Lütfen bu durumu örnek alma:) Kulak ver şu etrafındaki seslere:) Hayat kısa.
    Eline Sağlık;)

    YanıtlaSil
  2. Kitabı daha çok merak ettim şimdi :D

    Ellerine sağlık. Keşke her filme şöyle yazsan. Yani ya da en azından her filme ayrı başlık açsan. Diğer türlü 1 hafta gecikmeli oluyor :) Klavyene sağlık ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında o şekilde yapmamak için zor tutuyorum kendimi. Ama her filme, orta uzunlukta da olsa, yorum yazdığımda bir hayli vakit harcanıyor. Bir zaman sonra sıkılabilirim diye düşünüyorum.

      Önceden 10 günlük filmleri yazıyordum. 16-17 filmin yorumunu tek başlıkta toplayınca okunması da zor oluyordu. Haftalığa döndürdüm ama evet yine de fazla ve uzun zaman sonra oluyor yayınlanması. Sanırım daha da kısaltmak gerekecek.

      Her yorumu ayrı başlık yapmayı hala yediremiyorum. Çünkü o şekilde çok basit oluyor. Başlık açmak o kadar basit olmamalı sanki. Açanlara bir şey demiyorum ama Bana göre değil sanki :)

      Fikir varsa, yorum olur, mail olur haberdar ediniz :)

      Sil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...