5 Temmuz 2012 Perşembe

The Stoning of Soraya M. (2008) - O Gün İlk Taşı Günahsız Olan Atsın!


Küfür etmem genelde. Ama anlar geliyor ve neye nasıl küfür edeceğimi şaşırıyorum. Sanırım bu durumlarda da edemiyorum. Zira ciddi manada çok fazla birikiyor edilecek küfür ve hepsini bir anda edemeyecek olmanın yılgınlığı galebe çalıyor ruha. Ne oluyor, için içini yiyor ve yine küfür edemiyorsun...

The Stoning of Soraya M.'yi sinema salonunda izlemekten son anda vazgeçmiştim. Aslında vizyona girmesini de harıl harıl bekliyordum ama nedense kapıdan döndüm. Bir şeyler çekti aldı son anda oradan. Çok güzel olmuş diyebilirim. Ben bu filmi sinemada izleseydim, o taşları görseydim perdede, sanmıyorum ki sakinliğimi koruyabileyim. Sanmıyorum!

Şimdi film yorumu yapıyor gibiyim ama aslında film üzerine konuşulacak bir şey yok. Bazı filmler de böyledir işte. Kendisi hakkında değil de, anlattığı şeyle ön plana çıkar (çıkmak zorunda kalır). Film ne kadar basitse anlattığı şey o kadar etkileyici ve de vurucu durumda. Normal bir kurgusu var filmimizin. Klasik bir olay anlatımı üzerine kurulu. Bunu da artık hiçbir esprisi kalmamaya başlayan flashback marifetiyle yapıyor.

Oyunculuklar olabildiğince iyi ama yaratıcılıktan tabii ki uzak. Zaten fazla da üst düzey oyuncumuz yok. Herkesin farklı projelerden tanıma ihtimali olan Shohreh Aghdashloo, filmimizin yegane esaslı kadın oyuncusu. Serde İranlılık olunca hikayeye göbekten bir bağ kurması zorlamamıştır ablamızı. Doğduğu toprakların bu vahşetengiz ilkelliğini güzelce koymuş ortaya. Bir diğer yıldız oyuncumuz Jim Caviezel. Sanırım tanımayan yoktur. O yüzden abiye bir şey demeyeceğim. Zaten filmin esaslı oyuncularından değil. Yardımcı ama kilit bir rolü var. Filme popülerlik katması dışında pek de bir katkısı olmuş denemez bu sebeple.

Filmin popülerliği mevzusu da üzerinde durulası konulardan. Ama uzatmamayı düşünüyorum. Zira konu ciddi manada sabır imtihanı. Bir Müslüman olarak, hatta diniyle şeref üstü etkileşimle bağ kuran biri olarak, oryantalistliğin zirvelere çıktığı yapımlar midemi bulandırıyor. Hele bu oryantalistliği (amiyane tabirle) yiyen Müslümanlar'ın da varlığını görmemizi sağlayan yapımlar daha bir bulandırıyor midemi. İlgili filmde ise bir tık daha ekleniyor ve oryantalistliğe güzelce asist yapan "sözde bizden"lerin saçmalıkları ekleniyor bu duruma.

Hadi bir satır da olsa değinelim buna da. Efendim, İran'da yaşadığı/yaşatıldığı öne sürülen İslamiyet, tam manasıyla bir İslamiyet değildir. Bunu seçkinci bir görüş olarak değil de, ideallere bağlı kalan diyalektik bağlamda söylüyorum. Gerçi sadece İran'la sınırlı da değildir, İslamiyet'in gerçeğinin yaşanmaması mevzusu. Ama konumuz İran üzerinden gittiği için İran özelinde söylemiş farz edelim. Kur'an'dan bağımsız bu tür, sonuçları geri döndürülemez, uygulamalar asla kabul edilebilir değildir. Recm'in tarihte nasıl uygulandığını, pratikte neler neler gerektirdiğini, hatta pratik olarak hayata geçirilmesinin sadece ama sadece bir intihar demek olduğuna girmeyeceğim ama değinmiş de olayım.


Filmin oryantalistlikten kurtulmamasının yegane sebebi de budur. Recm denilen şey, bu tür bir şey değildir. Olması da mümkün değildir. Ama bununla beraber filmin de çıkış noktasındaki gibi, gerçek hayatta olmuyor mu böyle şeyler? Elbette oluyor. Ve fakat bunu İslam bağlamında ele almak, en sade ifadeyle iftira olarak tanımlanabilir. Bu bir kültür sorunudur. Girmeyeceğim dedim ama bir daha fısıldayayım. Filmdeki recm uygulaması tam anlamıyla bir komedi. İslam'da böyle bir şeyin olmasını bırakın, olma ihtimalinin ihtimali bile yok. Olsa olsa Yahudi geleneklerinin etkisinde kalmış Acemlerin ilkel uygulamalarından biri denilebilir (İsrailiyat). Bunu da çıkıp İran'ı kullanarak İslam'ı öcü göstermek için araç edinirse Hollywood, kusura bakmamayı da bilmesi gerekir. Hem sayısız örnekleri de ortadayken lütfen öğrensin kusura bakmamayı; The Kite Runner (Uçurtma Avcısı) ve daha kaçlarcası...

Neyse diyelim. Filmde ağlamayan, midesi bulanmayan, küfür etme ihtiyacı duymayan, filmin içine girip başta birkaç kişi olmak üzere tüm bıdıkların kafalarını yarmak istemeyen olursa da mümkünse bir titresin bir kendine gelsin. Son zamanlarda bu kadar diken üstünde izlediğim çok az film hatırlıyorum. Beddua etmeyeceğim yine de!

Son olarak filmin uyarlandığı Freidoune Sahebjam'ın kitabını da merak etmekte olduğumu belirteyim. Hani, Hollywood'dur ne yapsa yeridir, diyoruz ama acaba kitap ne durumdadır. Okuyan varsa mailden veya yorum yoluyla ulaşırsa sevinebilir, teşekkür bile edebilirim. En olmadı kendim okuyup yazıya ek yapabilirim.

Esen kalmakta ustalaşın emi.

Not: İran sinemasın örneklerinden biri değildir film. İran filmi dendiğini duydum arkadaşlar arasında. Öyle bir şey yok. Yağlı ballı  bir Hollywood işidir The Stoning of Soraya M..

Not 2: Hafız-ı Şirazi'den geliyor;
Olmayın riyakârlık edenlerden
Bir yanda yüksek sesle Kuran'ı dillendirirken
Öte yanda ahlaksızlığını sakladığını zannedenlerden

Not 3: Evet başlık (biraz da) Hollywood'adır!

4 yorum:

  1. 7 Kelimeden oluşan bir başlıkla ancak bu kadar 'gider' yapılabilirdi.

    Dürüst olayım, 3. nottan sonra uyandım.

    Eline Sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Başlık cuk, 3. not tam cuk. Eline sağlık. Filmi izlemiş, son parafınızdaki tüm eylemlerin hepsi itinayla yerine getirilmiştir. Rezil bir film. Ama çok sert!

    YanıtlaSil
  3. "Olmayın riyakârlık edenlerden
    Bir yanda yüksek sesle Kuran'ı dillendirirken
    Öte yanda ahlaksızlığını sakladığını zannedenlerden"

    Teşekkürler Hafiz. En acımasız film eleştirilerinden birini okumuş bulunuyorum. Seviyorum böyle açık sözlü yazıları..
    Selametle..

    YanıtlaSil
  4. Sahih İslam çizgisinden bir ömür ayrılmayıp ayırmayanlardan oluruz inşallah.
    Güzel yazı olmuş, tebrik ederim.

    YanıtlaSil

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...