13 Eylül 2010 Pazartesi
Türkiye Kararını Verdi: EVET!!!
Türkiye tercihini yaptı ve 1982 darbesini nihayet istemediğini resmen tescil ettirdi. Öncelikle bu konuya odaklanmak gerekiyor önümüzün açık olması için. 1982 darbe anayasasının ifade ettiği birkaç nokta vardı ki, tüm bunlara ekseriyetle karşı çıkılmış olması aydınlık günler için hepimizi biraz daha umutlandırmış oldu.
Keyfi yargı kararları, devletin tüm kurumlarının belli bir anlayışla dolup taşmış olması, sandığa güvenmesinin imkansızlığını anlayan çevrelerin medeti hep ya üniformadan ya da cübbeden beklemesi, demokrasimize (özellikle) 1961'den bu yana ciddi darbeler indiriyordu. Özal'ın ikinci dönemiyle başlayan sivilleşme çabaları, Özal'ın ölümüyle sekteye uğramıştı. Daha sonraları seçim kazananlar tam bir seçim muzafferi olamadıklarından mıdır bilinmez, demokrasinin evrensel tanımlarını hep görmezden geldiler.
1997 ile de postmodernliği tartışılır bir darbe gelip tüm ümit soluklarımızı kesmişti ki; darbe, halkı daha öncekilerde olduğunun tersine sindirEmedi. Bunun yerine dipte mükemmel bir fokurdama başladı. Askere cömertçe verilen Mehmetçik payesi düşünülmeye başlandı. Daha sonraları görülecekti ki, askeriye çift tanımlı ilerliyordu güzel ülkemde; Kuvay-i Milliye'nin özruhunu oluşturan Mehmetçik anlayışıyla devlete çöreklenmiş, kan emici, ne idüğü belirsiz anlayış.
Halk artık bir arayıştaydı. 1997'de askerden korkup istifa eden Necmettin Erbakan'ın güvenirliliği kalmamış ve modası geçmişti. Kendi partisi de bunun farkındaydı ki içlerinde büyük bir dağılma yaşadılar. Yenilikçi kanat denilen şuanki AK Parti kurmayları partiden sansasyonel bir kopuş yaşadı. Diğer tüm partilerden küçüklü büyüklü katılımlarla bir koalisyon partisi kurma çalışması başlattılar. Sonunda özellikle Dyp, Anap ve Mhp temsilcilerini içine alan ana komutasının da Milli Görüş'ten kopan yenilikçilerin elinde olduğu AK Parti karşımıza çıktı 2001'de.
Ekonomik çöküşün içinde olduğumuz yıllardı. Bir gecede 47 milyar doların nereye gittiği belli olmayan günlerdi. Devletin başının Keberos misali çatallandığı günlerdi. Çatırdamaya başlayan koalisyonun çökmesi uzun sürmedi Şubat 2001'den sonra. Erken seçime gidilirken halkın önünde, güvenini kaybetmiş var olan tüm partilerle henüz 1 yılını anca doldurmuş, enerji dolu, şiir okuduğu için girdiği hapishaneden bilenerek çıkmış genel başkanıyla AK Parti vardı. Seçim bazılarının beklediği bazılarının da hiç ihtimal vermediği gibi AK Parti'nin üstün başarısıyla sonuçlandı.
Bu genel değerlendirmeyi yapışımın bir nedeni var. Bu nedeni anlamamak şuanki değişimin anlaşılamamasının tek sebebidir. Halkı kölesi gören anlayış, halkı darbelerle sindirdiğini düşünse de, bunun böyle olmadığının bir kanıtıdır bu. Devlet kurumlarını arkalarına aldıktan sonrasının teferruat olduğunu sananların, ne denli bir uyku halinde olduğunun kanıtıdır bu. Demokrasilerin olmazsa olmazı olan halkın irade gücünü gözardı edenlerin, nerelere geleceğinin kesin sonudur bu. AK Parti'nin 3 Kasım 2002, 28 Mart 2004, 22 Temmuz 2007, 22 Ekim 2007, 29 Mart 2009 ve son olarak 12 Eylül 2010 başarılarını anlamanın gerekliliğini hala anlamamakta direnen muhalefetin, ne denli bir kör inat içinde olduğunun ispatıdır bu.
Tüm karalamalara, iftiralara rağmen halkın ekseriyetini AK Parti'den uzaklaştıramadıklarını her seçimde görüp, her defasında bundan ders alamayan tek muhalefet anlayışı da sanırım bizim memlekette vardır. Siyaseti ihanet çizgisinden uzaklaştırmadıkça ve demokrasi anaçizgisine sokmadıkça gelen başarıların geçici olduğunu bir kez daha göstermiştir çıkan bu EVET sonucu.
Referandumla ilgili birkaç notu da paylaşmak isterim bu girişten sonra;
-Yine bir defa daha gördük ki Ege ve Akdeniz kıyı şeridinin önyargısını kıramamış AK Parti.
- (Beklendik bir sonuç olsa da) Tunceli ili, 2002'den bu yana AK Parti'ye geçit vermeyen tek il olma özelliğini taşımaya devam ederek dikkat çekmeyi başarıyor.
-Bdp'nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da etkili olması beklenen boykot kararı ne yazık ki önümüzde kara bir leke olarak duruyor. Özellikle Hakkari'deki %7'lik katılım oranı vahim bir sonuç.
-Referandum kampanyalarının başından beri denilen Mhp'nin taban sorunu realiteye kavuşmuş durumda. 1982 darbesinin özmağdurlarından olan ülkücü gelenek, davasına sağdık kalarak 'Devletsel devlet anlayışı'nı revize ederek, çıkış noktaları olan ve şuanda AK Parti'nin temsil ettiği Milli İrade'de karar kılmış gözüküyor.
-Chp'nin referandumu seçime döndürme çabaları işe yaramamış gözüküyor. Referandum meydanlarında, seçim vaadlerinde bulunan Kılıçdaroğlu, söylediği şeylerin arakasında 24 saat bile duramamasının cezasını daha çok çekecek gibi duruyor.
-Chp'nin her şeye rağmen diriliği devam ediyor. Oylarını koruduğu belli, tam olarak bir analiz imkanımız olmasa da.
-Mhp'nin birkaç ankette çıkan baraj sorunu, referandum sonuçlarıyla birleşince sanki realize olmuş durumda.
Son olarak Kılıçdaroğluna değinmek gerekir diye düşünüyorum. Gerçi uzun bir başlık açma niyetindeyim ama şimdilik referandum özelinde iki-üç şey söylemekle yetineyim.
Zaman Gazetesi'nin 6 Ağustos 2010 tarihinde Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamayabileceğini haber etmesi ve bunun üzerine Chp'nin haberin asılsız olduğu yönündeki açıklaması üzerinde uzunca düşünülmesi gereken bir nokta. Kılıçdaroğlu'na yönelttiğim 'meclise giremezsin demedim, Lider olamazsın dedim' eleştirimde Beni haklı çıkaran bir gelişmedir, Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamaması. Hayır oyunun mihmandarlığını yapan bir kişinin hayır oyu verememesi, dünya demokrasi tarihine şimdiden altın harflerle kazınacaktır.
Kılıçdaroğlu'nun hayır diyememesiyle ilgili espriler şimdiden gündemdeki yerini aldı;
-Bdp'den son dakika açıklaması: Kılıçdaroğlu'na oy kullanmaması yönünde herhangi bir baskıda bulunmadık!!!
-Bdp'den yeni açıklama: Kılıçdaroğlu'nun boykot edeceğini bilseydik seçim ittifakı yapardık.
-Chp referandumun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gidecekmiş. "Bizim başkan oy veremedi sayılmaz" diyolarmış..
-Kemal'in dediğini yap yaptığını yapma :)
-Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamamasını Chp Hayır diyerek yalanladı, Kemal Kılıçdaroğlu ise bu konuyu arkadaşlarım araştırıyor rapor hazırlanacak, çözeriz dedi.
-Seçim sonrası mikrofonlara konuşan Kılıçdaroğlu; benim atmam önemli değil, önemli olan takımın atmasıydı :D
-Sen o kadar hayır mitingi yap bir hayır'ı esirge, hayır'sız insan.
veeeeee
-Bir oy'una sahıp çıkamayan, koskoca ülkeye nasıl sahip çıkabilir Allah aşkına!!!
Etiketler:
Referandum,
Seçim,
Siyaset
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.