1 Nisan 2012 Pazar

24-31 Mart 2012 Film Yorumları

İkisi müstakil, 7 tane filmimiz var bu hafta;

- The Descendants (2011) 7 / 10
- The Artist (2011) 7+ / 10




Son dönemlerde her zamankinden daha yoğun bir remakeler dönemi yaşıyoruz. Gözlemlediğim kadarıyla da %70'inden az olmayan bir kısmı 60'lı, 70'li ve 80'li yılların korku ve gerilim filmlerinin remakeleri bunlar. Böyle bir dönemde duyuldu The Thing'in ilk haberleri. Tabii hemen döneme uygun olarak, bir remake daha geliyor gibi algılandı. Algılandı diyorum, zira algılamayan yoktu sanırım. Ama daha sonradan yapılan açıklamalarla vesaire bu yeni filmin bir yeniden çevrim değil de, ilk filmin öncesini anlattığı belli oldu. Yani follows'tan daha çok sequel bir yapımla karşı karşıyaydık. Haliyle filmi izlemek farz oldu. 1982'deki John Carpenter'ın ortaya koyduğu filmin yeniden çevrimi olsa idi, izlemeye hiç gerek yoktu. Üstüne çıkabilmesinin imkanı bile yoktu zira. Yeri gelmişken söylemek lazım, ilk filmi izlememişseniz bile bu filmi izleyebilirsiniz. Çünkü bu filmde ikinci filmde öğrendiğimiz hiçbir şey işimize yaramıyor.

Aslında yazı uzayacak ama film o kadar da matah değil. Beklediğimden daha iyi çıkmasına rağmen ilk filmdeki derinliğin esamesi bile okunmuyor 103 dakika boyunca. Gerilim başarılı, oyuncular tanıdık, müzikler konuyla uyumlu... Zaten ilk filmdeki dekorun aynısı kullanılmış neredeyse, o sebeple yönetmene de fazlaca bir övgü yapamıyoruz. Hasılı, gerilim filmi sevenler kaçırmasınlar ama çok beklentiyle de izlemesinler. Vakit geçirmek için ideal bir film olmuş.

The Thing (2011) 4 / 10



Seraphine, tam anlamıyla Fransız tarzı bir biyografik film. Ünlü ressam Seraphine Louis'in o garip ve de bir o kadar daha garip hayatına şekil yönünden yüzeysel, duygu açısından derinsel bir gözlem imkanı sunuyor.

2008 yılından beri izlemek istediğim bir filmdi. Ama ne yazık ki Türkiye'de gösterime girmedi. Hatta girmemesiyle de kalmadı, ne bir DVDsi çıktı ne de VCDsi. Haliyle izleyemedim. Daha sonradan alt yazılar çıksa da yetersizdiler ve ertele ertele bugüne kadar geldi. Daha da ertelememek adına bu haliyle izledim. Tek söyleyebileceğim, gereksiz bir ertelemeymiş. Replikleridir, konuşmalarıdır vesaire filmin duygularını aktarmakta son derece işlevsizler. Hiçbirine gerek yok! İzlemek için hiçbirine ihtiyaç duymuyorsunuz.

Film görsel bir ziyafete de sahip. Fransız filmlerinde az rastlıyoruz bu doğa odaklılığa ama rastladığımızda da yutkunmaktan dil damak kuruyor şehla şehla bakarken.

Çok övmeyelim şimdi ama fena halde hoşnutum filmden. Ve sadece karakter oyuncu olarak tanıdığım Yolande Moreau gibi enfes bir aktrisi yeniden keşfettim. Belki de filmin en büyük katkısı bu idi bana. Abla resmen oynamış. Son zamanlarda izlediğim en sağlam performans diyebilirim kolaylıkla. Harbiden bravo ablaya.

Seraphine (2008) 7 / 10



Green Lantern, DC Comics'in yancı süperkahramanlarından dediğim grubun içine dahil. Bu yönüyle diğer süper kahramanlar gibi hiçbir zaman beklememişimdir kendisiyle ilgili filmdir, dizidir gibi yapımları. Bu filmi de bekledim diyemem. Zaten aşağı yukarı nasıl bir filmle karşılaşacağımı biliyordum ama beklediğimden de 1 tık aşağıda çıktı.

Son dönemlerin dikkat çeken oyuncularından Ryan Reynolds canlandırıyor Yeşil Fener'i. Zaten abi her role az biraz yakışıyor, buna da yakışmış. Filmin kaydığı (daha doğrusu kaydırıldığı) esprisi bol filmler kuşağı için ideal bir performans izliyoruz kendisinden. Olmuş kısaca.

Film bir hayli zorlama olmuş. Normal bir süper kahraman filminden bile beklenmeyecek hafiflik vardı genelinde. Senaryo konusunda tembellik yapmışlar. Haliyle çok aksaklık yaşanmış.

Her halükarda keyifli bir izlenti oldu benim için. Güldüm, eğlendim, efekte doydum... Patlamış mısır seviyorsanız aklınızda olsun Green Lantern :)

Green Lantern (2011) 3 / 10



Geçenlerde izlediğim Aguirre: The Wrath of God'un devamı niteliğinde bir film Fitzcarraldo. Werner Herzog'un üçlememsi gibi çektiği bir serinin ikinci filmi denilebilir bu sebeple.

Werner Herzog'a her izlediğim filminden sonra bir kere daha hayran oluyordum ama bu filmden sonra katmerlendi hayranlık ivmem. Bir film bu kadar mı aykırı, bu kadar mı garip, bu kadar mı yardan serden geçilerek çekilir? Gram efekt kullanılmadan, harcanan paraları geçtim, bu kadar emek ortaya koyup film mi çekilir? Resmen büyülendim kendilerine :)

Film yine bir Amazon hikayesi tadında. Yerliler, istilacılar, para babaları, medeniyet ihraççıları... Farklı göndermeler yine bol bol var.

Bunlara rağmen biraz sıkıldım izlerken ama tek sebep süresi idi bu sefer. 158 dakika biraz fazla olmuş bu filme. Onun dışında oyunculuklar vesaire mükemmele yakın.

Fitzcarraldo (1982) 6+ / 10



Bayağı bir zamandır izlemediğimden, şöyle dikkat çeken yeni korku filmlerinden birini izleyeyim dedim. Beklentim sıfırdı. Ekmeğini de yemedim değil hani bu beklentisizliğin :)

Enfes başlıyor film. Beklentisiz de başlamışım zaten, böyle nasıl diyeyim, süper bir film geliyor dedim. Bayağı bir böyle gitti. Sonradan beklediğim üzere düştü tempo ve zorlamaların ocağında eriyip gitti güzelim film. Her durumda senenin bence en iyi görüntülerine sahip korku filmlerinden biri The Awakening. Gerçi korku türünün tüm öğelerini barındırmıyor ama korku filmi sonuç olarak.

Oyuncu performansları da göz dolduruyor. Doğruya doğru, Rebecca Hall'dan hiç mi hiç beklemezdim böylesine bir oyunculuk. Sanırım en çok o şaşırttı.

Gerilim-korku filmi sevenler şans versinler derim. İngiliz olmasından sebep bir daha vurgularım izlenmesini ve puanı veririm;

The Awakening (2011) 4+ / 10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...