- Tinker Tailor Soldier Spy (2011)
- The Jar: A Tale from the East (2001)
Diğer filmler de şunlar;
Başyapıt potansiyeli barındıran filmlerden olduğunu ispatlar bir açılışla başlıyor film. O ilk sahneden sonra öyle büyülenmişim ki, repliksiz bir film izlediğimi yarım saat geçtikten sonra fark edebildim. Konuşmasızlık bu kadar mı gider bir filme? Gidiyor. Gidiyormuş. Hatta "keşke hiç konuşma olmasaymış" diyorsunuz. Hiç gerek yok gerçekten. Replik seviciliğimden utandım bile diyebilirim. O derece yakışmış sessizlik bu filme.
Karakterin netliğini başarıyla yansıtmakla mümkün olmuş tabii bu repliksizliğin yakışması. Yoksa kabir azabı gibi geçebilir bu tür filmler. Tecrübe etmişliğim çoktur. 80 dakikadır film ama o kadar kasılmıştır ki az replik koyulması için, film bitmek bilmez. Gerçi bu filmde de aynı durumla karşı karşıya kalacaklar illa olacaktır. Ama dediğim mevzu türe aşinalar için geçerli.
Alain Delon harbiden çok büyük karizma. O mavi gözler, belirgin yüz hatları, cool tavırlar... Filmdeki karaktere resmen hayat vermiş. Güzel performans hasılı.
Filmi izlerken feci bir aşinalık hissettiğimi de belirteyim. Bu senenin en iyi filmlerinden olduğu yönünde güçlü bir kanaat edindiğim Drive, bu filmin 2011 yılı remakesi imiş meğerse. İzleyecek olanlar hazırlıklı olsunlar. Konu olarak farklılıklar elbette var ama ortaklıkları sorarsanız bitmez o maddeler :)
Başarılı ve güzel bir film izlemek isteyenlere tavsiyedir. Ben oldukça beğendim. Çok güzel göndermeler var yalnızlığa dair. Oradan da avlamış olabilir beni Le Samourai :)
Le samourai (1967) 7+ / 10
Zorla devam ettirilen her seri gibi Rocky serisi de bozmuştur. O bozuşun belirginleştiği ilk filmdir 3. film. İlk iki filmdeki senaryo odaklılık, bu filmle beraber yerini görselliğe bırakmıştır. Her sahnede ayrı ayrı ispatlar bunu da. Müziklerin hızlanmasından tutun, ilk iki filmdeki ring sahnelerinin azlığına nispet edercesine fazlalaştırılmış ring sahnelerine kadar pek çok kanıt sunulabilir bu mevzuya dair. Hatta şöyle söyleyelim bu ring sahnelerinin fazlalığını. İlk iki filmin toplamından daha fazladır bu filmdeki dövüş sahnesi :)
Film görselliğe ağırlık veriyor ama bunun hakkını da veriyor. Tam bir gaz filmi olmuş. Hem dövüş daha fazla hem de antikahramanımız daha fazla bu filmde; Hulk Hogan (namı diğer Sarı Dev) ve A-Takımı'nın B.A'yi Mrs. T. Her ikisi de filmin amaçladığı heyecanı fazlasıyla tesis ediyorlar.
Bir diğer artı değer tabii ki Survivor'un efsane parçası Eye of the Tiger. Zaten filmin senaryosuna kadar işlemiştir parçanın ismi. Saymadım ama en az bir 10 defa geçiyordur sanırım repliklerde. Parçaya da selam durulmuş hasılı :)
İnsan bir taraftan üzülüyor o ilk senaryonun ortadan infilak etmesine ama bir diğer taraftan da böyle eğlenceli bir filmin ortaya çıkmış olmasına seviniyor. Tam bir popcorn filmi. Kafa dağıtmaya birebir. Rahat rahat izleyip, yerinizde yumruk sallayın işte :)
Acele etmeden seriye devam ediyorum. Gayet de memnunum. Kaldı 3 filmimiz. Bekle bizi Rusya :D
Rocky III (1982) 4 / 10
Sinemayla en güçlü bağı olan yazarlardan 3 tane say denilse sanırım Stephen King ismini anmayan olmayacaktır. Elemanın neredeyse her yazdığı kitabın ya dizi ya da film uyarlaması var. Bu film de, yazarın Misery isimli kitabının uyarlaması. Benim pek tarzım değil bu elemanın yazdıkları ama gizem ve gerilim konusunda başarılı olduğunu da belirtmem lazım.
Yıllar önce televizyonda göz ucuyla izlemiştim filmi. Birkaç iğrenç sahnesi vardı ki, ufak yaşta izlediğimden sanırım, zihnime kazınmış durumdaydı. Sırf o sahnelerle bir daha karşılaşmamak adına izlemiyordum filmi. Ama "artık büyüdüm, abi oldum" diyerek aradan çıkarayım dedim. Ne yalan söyleyeyim, yine hafiften ürperdim. İlgili sahne tek sahne ama sanırım bana gitmiyor bu tür sahneler.
Tadında bir gerilim arayanlara tavsiye olunur. Tek mekanımsı bir film ama gram sıkmıyor ve gerim gerim geriyor. Hem oyunculuklar hem de müzikler çok iyiydi. Hele başroldeki Kathy Bates aşmış. Zaten Oscar'ı da kapmış bu rolüyle.
Misery (1990) 6 / 10
Yazdığı tek romanla romancı olmuş bir kişiliktir Harper Lee. Ve bu garip denklemin tek girdisi olan roman işte budur; To Kill a Mockingbird. Farklıdır kitap. Dönem halkının, çocuklarının, idealistlerinin vs gibi pek çok farklı grubunun iç dünyalarına dair gözlemler barındırır. Az didiklememiştim ilkokuldayken kitabı. O zamanlar pek sarmamıştı. Bir türlü bitirememiştim. Ama şimdilerde güzelce bir tekrar etmeyi düşünüyorum. Zira filmiyle iyice kanıtladı kendisini bendenize. Romanın Harper Lee'ye kazandırdığı Pulitzer Edebiyat Ödülü gayet de hak edilmiş bir ödül gibi gözüktü an itibariyle.
Film romandan uyarlandığı ve süresinin kısa olması sebeplerinden, tam olarak istenileni veremiyor. Ama zamanında romanı didiklediğimden parçaları tamamlayabildim ve filmden öteye geçebildim sanırım. Sonuç olarak sevdim filmi ama vurgulamakta fayda var, filmdense roman çok daha evla. Film bir hayli gerisinde kitabın. Gerçi film de bayağı el üstünde tutulmuş zamanında. 8 Oscar adaylığından 3 tanesini ödüle dönüştürmüş. Ama buradaki temel sebebin, kitabın o zamanlar yakaladığı inanılmaz popülarite olduğunu düşünüyorum. Hani güzel olmasına rağmen efsane bir film gibi gelmedi.
Irk ayrımcılığı, sosyal statü, çocuklara yaklaşım gibi konular hikayenin temel dayanak noktası. Gayet güzel değinilmiş ama dediğim gibi süre kısa olduğundan tam da eğilinilememiş ilgili mevzulara. Atticus'un o hikmetimsi konuşmalarını bile göremiyoruz 2 saat süresince.
Performanslar güzel. Siyah-beyaz çekilmesi de filme etkileyicilik katmış. Hasılı olmuş film.Tavsiye edilir. Ama kitap daha da edilir.
To Kill a Mockingbird (1962) 6 / 10
Star Wars'ın ilk serisinin son ve kronolojik serisinin ise 3. filmi. Bu filme tüm serinin en iyi filmi gözüyle bakanların sayısı hiç de azımsanmayacak durumda. Lakin benim için durum biraz tersi gibi. Zira ilk iki filmin bir şeyleri açıklamak konusundaki rahat tavırları bu filmde yerle yeksan hale geliyor. Cevap vermeyi filmin yegane gayesi haline getirmişler. Haliyle diğer filmlere göre biraz basitleşmiş senaryo. Bunun üstüne bir de aksiyon sahnelerinin artması, duruma tuz biber ekmiş ve Star Wars serisinin orta yollu filmlerinden biri olmuş çıkmıştır gözümde.
Her izlediğimde Yüzüklerin Efendisi ile daha da benzetmeye başladığımı fark ettim Star Wars'ı. Hele bu filmle beraber neredeyse tıpkısının aynısı bir durum gözlemledim. Bu 3. filmin ismiyle Yüzüklerin Efendisi'nin 3. filminin isimlerinin bile ne kadar benzeştiği ortada. Bkz. The Return of the King & Return of the Jedi. Sadece bu kadarla kalsa yine ses edilmez ama neredeyse tüm kurgu birebir. İyilerin ittifakı, kötülerin tek millet oluşu vs. Çok benzerlik var ama incelemeye girer o zaman. Çooook benzerlik var diyelim geçelim şimdilik :)
Seriye tam gaz devam etmeyi düşünüyorum. Bu filmden sonra biraz zor olacak izlemesi ama yapacak bir şey yok :) Son olarak efsaneliğini bir kere daha iade edelim ilgili filme ve de puanını verelim;
Star Wars: Episode VI - Return of the Jedi (1983) 6 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.