Bu hafta müstakil yazı yok. Toplu yorumlar şöyle;
Seriye special editionlarından sebep tekrar geçiyordum. Uzun ara verdim ama sonunda devam etmeye başladım kaldığım yerden. İlk iki filmdeki, normal versiyonla special editonların arasındaki mana farklılığı bu filmde de aynen devam ediyor. Film başı neredeyse 30'ar dakika kesilmiş. Dile kolay. Tabii filmin anlattığı şey bile değişiyor bu süre zarfında. Tekrarlar oldukça yararlı oluyor hasılı.
İlk iki filmin derinliği elbette yok bu filmde ama seriyi sevenlerce bu kadar dibe batırılması acımasızlık gibi geliyor bendenize. David Fincher'in ilk adam akıllı yönetmenlik filmi oluyor kendisi ve filmin sanırım en büyük artısı da rejisi. İlk iki filmden zerre farkı yok yaratılan atmosferin. Aynı kasvet bunda da başarıyla geçiyor izleyiciye. Lakin yaratığımızın çok gözükmesi gerilime darbe indirmiş. Göz görünce, beyin o kadar da korkmuyor. İlk filmde öyle miydi be ya. Tırsmaktan izleyememiştim.
Gerilim türünden nefret eden biri olarak bile sevdiğim serilerdendir Alien serisi. Predator serisiyle yakında birleşecek. Sanırım 4. filmden sonra. Ben de aynen devam etmeyi düşünüyorum ama umarım hatırladığım kadar kötü değildir bu filmden sonraki Alien filmleri. Zira çok sıkıcı gibi hatırlıyorum. Gazamız mübarek ola :)
Finalde Terminator 2'yi hatırlamamanız imkansız bu arada.
Alien³ (1992) 5 / 10
Amerikan yakın tarihini anlamak için yolunuzun illa düşmesi gereken insanlardan biridir John Edgar Hoover. Dünyanın gaddar abisinin yönetimine farklı bir ses getirme potansiyeli olan John F. Kennedy'i de, yine sadece Amerika için değil tüm dünya için önemli isimlerden olan Martin Luther King'i de anlamak için bu abiye bakmak lazım. Hooversiz bu iş kolay kolay olmaz hasılı. Uluslararası hiçbir spekülasyona bulaşmamasına rağmen bu denli milli bir isim olabilmeyi başarmış çok az insan vardır tarihte. Kısaca çok önemli birisidir.
Bu sebeple sanırım 2011'de en beklediğim filmdi J. Edgar. Sadece John Edgar Hoover için bile beklenecek filmlerin tepesinde olması muhtemelken, üstüne bir de yönetmen olarak Clint Eastwood vardı kadroda. Süper bir film izleyecektik. Kesindi. Leonardo DiCaprio da vardı. Nasıl kötü film olurdu ki. Ama büyük hayal kırıklığı yaşadım. Hatta o kadar büyük ki hayal kırıklığı; uzun uzun bir yazı planlıyordum filme dair ama hiçbir şey yazmayacağım.
Hayal kırıklığımın sebebi filmin kötü olmasından değil. John Edgar Hoover'in kişiliğine yapılan olumlu atıftan da değil. Tamamen Clint Eastwood'un bu kadar aksak bir film çekmesinden. Gerçekten yakışmamış abime. Ama yine de izleyin derim. Asla kötü film değil ama beklentimi karşılamadı. En az 7 vereceğim sanıyordum. Olmadı...
J. Edgar (2011) 5 / 10
Cengiz Han. Adı Temuçin. Bazılarına göre, koyduğu basit kanunlar dolayısıyla peygamber bile olabilir. Bazılarına göre, temsil ettiği saf kötülükten hasıl Deccal. Bazıları için, rivayette de geçtiği üzere tüm dünyaya yayılıp talan eden Yecüc ve Mecüc'ün lideri. Bunların hepsi de biraz biraz haklıdır sanki. Zira Cengiz Han, farklıdır. Çok farklıdır. Benzeri çok az insan gelmiştir. Yoklukların ardında aslında varlıkların olduğunu, yine varlıkların ardında da yoklukların olduğu gibi çağları aşan bir alt metin yollar insanlığa...
Cengiz Han gibi en önemli tarihi şahsiyetlerden birinin sinemaya izdüşümünün olmaması imkansız. Zaman içinde hakkında sayısız belgesel ve film çekildi. Lakin Türkçe'ye ya çevrilmemiş durumdalar ya da gayet kalitesiz durumda, çevrilmiş olanlar da. Şöyle ele avuca gelen, anlattığı hikayenin ötesine geçebilmiş ender Cengiz Han yapımlarından biri 2007 yapımlı Mongol. Farklı kaliteli yapımlara imza atmış Sergey Bodrov yönetiminde, Cengiz Han'dan öteye Temuçin'i izliyoruz film boyunca. Lakin güzel anlatılırken, gerçeklerden oldukça sapılmış. Cengiz Han'ı güzel hatta çok güzel yansıtmışlar. Kurban rolünde bir yaşam sürdüğünü sanabilirsiniz. Tarih bilmek bazen gerçekten kötü bir şey. İzlenen şeyden alınan zevki gayet düşürebiliyor.
İyi bir tarihi film diyebiliriz Mongol için sonuç olarak. Ama aksaklıklar da var haliyle. 20 milyon dolar için çok güzel bir atmosfer oluşturulmuş. Umarım bizde de bu tür bütçesinin hakkını veren filmler görürüz.
Mongol (2007) 5 / 10
İran sinemasının günümüzdeki halinin ilk adımlarından biri olarak geçer Gaav. 1969 yılında çekilmiş bu film, dönemi itibariyle bir mucizedir. İran tarihine dair yakinen bilgiliyseniz, zaten izlerken inanılmaz zevk alıyorsunuz. Mana bakımından o kadar haz vermesinin sebeplerinden biri sembol denen şeyi çok iyi kullanmış olması. 69'lardaki Şah rejiminin baskıcı ve despot uygulamalarını daha iyi nasıl anlatır bir insan, ben düşünemiyorum. Bu anlatım yer yer belgeselvari bir tutuma da dönüşüyor ama hiç kaymıyor senaryosu filmde anlatılan hikayeden. Bu açıdan oldukça başarılı.
Oyunculukları da başarılı buldum. Ve müzikleri de. Nasıl bulunmasın ki, az biraz Pers melodisi yayılsın kulaklarıma o an tüm gardımı düşürüyorum. Aynısı bu filmde de oldu. Nasıl çıkmış o melodiler bilmiyorum. Pers medeniyeti mühim. Eğilmek lazım!
Film üzerine ileride uzunca bir yazı düşündüğümden kısa kesiyorum burada ama kesinlikle izlenmesi gereken bir film olduğunu belirtmiş olayım. Yoksulluk ve hayata dair birçok yoksunluğu anlatış biçimi açısından saygıya layık. İzlemeden ölmemeli.
Gaav (1969) 6+ / 10
1990larda çocukluğunu yaşamış olup da Şirinler'lere aidiyet duymayan insan evladı var mıdır acaba? Sanmıyorum ki olsun. Efsane çizgi filmler sayıldığında illa ismi geçer. En yukarıda olmasa da top3'te, top5'te, olmadı top10'da kesin yer bulur kendine. Bu yüzden sinema filminin geleceğine çok sevinmiştim. Öyle fazla bir beklentim yoktu ama bir daha hatırlamak yetmişti.
Film, o ilk düşünüşten farklı bir etki yaratmadı bünyemde. Eski günleri tebessüm ederek hatırlamak dışında filmden pek bir şey almış değilim. Zaten filmin genel hedefi de biz değiliz sanırım. Bizi zaten 1981 yapımlı çizgi film serisiyle avlamışlardı. Bu filmle, günümüz çocuklarına ulaşmaya çalışmışlar. Bu açıdan bakıldığında oldukça kaliteli bile olmuş denilebilir. Bir animasyon filmine göre orta uzunlukta olan 103 dakika, göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Ben memnunum hasılı :)
Gişedeki sonuçlar yüz güldürmüş durumda. Haliyle ikinci film de hemen sipariş edilmiş. Vizyon tarihi bile belli şimdiden. 2013 yılında geliyormuş. Gelsin valla izlerim ben. Seriye bağlasınlar hatta. Her sene izleyelim bir tane Şirinler filmi :)
The Smurfs (2011) 4 / 10
İkinci serinin ve tüm Star Wars hikayesinin ilk filmi. İlk üçlemenin de öncesini anlattığından, birçok bildiğimiz mevzunun aslını-mazisini öğreniyoruz film boyunca. Hikaye o kadar güzel bağlanıyor ki ilk serinin başlangıcına, kelimeler kifayetsiz kalıyor. Lakin bu enfesimsi hikaye öyle düz ve çocuksu bir senaryoyla ele alınmış ki, bu sefer kelimelere kifayetsiz kalma şansı bile tanımıyorsunuz. Ve hikayeyle senaryoyu birbirinden ayırıyorsunuz acımasızca.
Hikaye açısından kesinlikle ilk 4 film itibariyle zirvede bu film. Ama dediğim gibi senaryo çok düz. Dahası çocuksu. Çocuksuluğunun yanında gereksiz pek çok detaya da yer verilmiş filmde. İnsan gerçekten üzülüyor. Sen git o kadar güzel bağla ama bağlayama!
Anakin'i oynayan velet güzel kotarmış performansı ama karakteri filme çok zarar vermiş. Keşke daha güzel yazılmış olsaydı küçük Anakin. Bu haliyle de gayet efsane durumda ama daha iyi bir küçük Anakin karakteri efsaneliğine efsanelik katardı serinin.
Neyse, diyor ve önümüzdeki 2 filme odaklanıyoruz. Tekrardan bu kadar haz alacağımı gerçekten tahmin etmiyordum. Erteleyen varsa öneririm. Tüm seriyi ufak aralıklarla izlemek güzel nostalji oluyor.
Star Wars: Episode I - The Phantom Menace (1999) 5 / 10
Bir Şehir Katilini Arıyor, tam anlamıyla süper bir film. Fritz Lang'in sanırım en iyi filmi bu oluyor. Zira anlatımdan büyülenmemek imkansız gibi. Dönem Almanyasına yöneltilen toplumsal eleştiri, o kadar tonunda o kadar tutarlı ki, sadece gerçekçi denilebilir. Suçlulara bakışın, bakanlarla değerlendirilmesi gerektiği 1930lar için çok yenilikçi bir tutum. Ve bu tür filmler bir kere daha gösteriyor ki, insanlık asla evrim geçirmiyor. Kesinlikle dalgalı ilerliyoruz. Daha iyiye gittiğimizi kimse iddia edemez. Şu film kadar yenilikçi, şu film kadar çığır açıcı kaç film gördük ki son 25-30 yılda.
Filmin içeriğine girmeyeceğim ama film pek çok açıdan çok başarılı. Teknik, kurgu, senaryo, fikir... Hepsi açısından çok üst düzeyde. Hele bir leitmotif durumu var ki, beni en fazla burasıyla avladı sanırım. Leitmotifinin sinemada başka daha başarılı kullanımı var mıdır hatırlamıyorum. Filmin ilk yarısındaki gizemle çok güzel bir sinerji oluşturmuş leitmotifimiz. İlgili melodiye de bitiğimdir zaten :)
Üzerine çok konuşulur filmin de sürprizi kaçmasın. Kesin izleyim derim. Peter Lorre'nin mükemmel performansı için bile izlenir. O nasıl psikopatlıktır. O gözler nasıl da gitmiştir karaktere...
M (1931) 8 / 10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.