Farklı ve alakasız yollarla da olsa aklıma Lullaby şiiri geldi. Sanırım halihazırda en sevdiğim şiirler arasında ilk öğrendiğim şiirdir. Aslında ismi bu değil ama açıklamalara girip de akışkanlığı bozmaya mahal yok; Lullaby'dir hasılı.
William Blake'nin oluyor kendileri. Diğer pek çok William Blake üretimi gibi derinlere yollar insanı. Ki romantizme dahil edemeyeceğimiz kadar romantik olan bu amcamız, derinlerde yaşamış belli ki. Farklılığı tüm manalarıyla bünyesinde toplamış bu üstün insanı, şöyle uzaktan bir izlemek isterdim. Şiirlerini yazarken dingin mi, yoksa olabildiğince coşkun mu takıldığını her daim merak ederim. Zira dinlerken ikisini aynı anda hissetmeyecek metabolizmada kesinlikle bir aksaklık vardır. Kesin!
Efendim, şiir güzel ama sadece şiirden sebep değil başlığın açılışı. Bazı sesler vardır. Sanki cennetten gelmişçesine büyüleyicidirler. Sadece mırıldanışları bile alır götürür uzaklara... Hatta o kadar anlatılmazdır ki tadları, götürdüğü o uzaklardan gelmeyi başaramazsınız, başarmaya azmetmezsiniz bile. Değil mi ki, niyet ameldir. Ne diye çabalansın ki dönüşe!
İlgili sesin yazı özelinde sahibi Loreena McKennitt oluyor. O buram buram Kuzey esintili sesine naçizane saygı durup, ikinci bir enfes sese geçelim. Parçada da dinleyeceğiniz üzere, tüm iflah olmaz Loreena McKennitt dinleyenleri gibi, ilkin Cedric Smith zannedeceğiniz amca aslında Douglas Campbell. William Blake'ye saygısızlık yapmış gibi olmamakta fayda var ama insan en ön plana bu amcayı getirmeden edemiyor ilgili parçayı her dinlediğinde. The Lord Of The Rings havasını sonuna kadar zerk eden mükemmel bir Gandalf havası var sesin tüm atomlarında. Hani şiire aşinaysanız, üstüne bir de Yüzüklerin Efendisi müptelasıysanız, kaçarı yok, her dinleyişte -gözleriniz açık dahi olsa- Orta Dünya'nın sınırları içinde görürsünüz kendinizi. Gri Gandalf'ın, ara yenilgisinden sonra, gökteki ötelere gider yapması canlanır zihninizde. Açmıştır kollarını iki yana olabildiğince. Çakan şimşeklerle aydınlanan zifiri gecede yağmur yağıyordur. Gözleri açmak zordur ama içindeki gider o kadar büyümüştür ki Kadim Bilge'nin, göz kapaklarını bile kırpmaz ve tüm ölüm uykularındakileri kaldıracak muhteşem "ninnisine", o anlatılmaz direngenliğe sahip sesiyle en pes perdeden başlar! İşte böyle leziz DÜŞünüşler çıkar şiirden... Siz de kendi canlandırmalarınızı yazınız efendim :)
Orijinali
O for a voice like thunder, and a tongue
To drown the throat of war! - when the senses
Are shaken, and the soul is driven to madness,
Who can stand? when the souls of the oppressed
Fight in the troubled air that rages, who can stand?
When the whirlwind of fury comes from the
Throne of god, when the frowns of his countenance
Drive the nations together, who can stand?
When sin claps his broad wings over the battle,
And sails rejoicing in the flood of death;
When souls are torn to everlasting fire,
And fiends of hell rejoice upon the slain,
O who can stand? o who hath caused this?
O who can answer at the throne of god?
The kings and nobles of the land have done it!
Hear it not, heaven, thy ministers have done it!
Bir durum var yalnız. Nette dolaşan şöyle (versiyon 1) bir çeviri var ama kimindir bilmiyorum. Gayet güzel bulmuşumdur, o sebeple onu da ekleyeyim ama yeni başlık için çevrilmiş bir tercümemiz (versiyon 2) de var. İkisini de okuyun canım ne olacak yani :) Yeni çeviri zamanla güncellenebilir, telifi filan her bir şeyi vardır ona göre :D
Versiyon 1
Ah, gök gürültüsü gibi bir sesin hatırı için, ve savaşın
Gırtlağını boğacak bir dilin hatırı için!—Duygular
Sarsıldığı zaman, ve ruh çılgınlığa sürüldüğü zaman,
Kim ayakta durabilir?
Ezilmişlerin ruhları
Kırıp geçiren dertli havada döğüşürken, kim ayakta durabilir?
Korkunç öfkenin hortumu geldiğinde
Tanrının Tahtından, çehresindeki kaş çatışları
Milletleri bir araya getirirken, kim ayakta durabilir?
Günah geniş kanatlarını harbin üzerinde çırparken,
Ve yelkenler Ölüm selini kutlarken;
Ruhlar hiç bitmeyen ateşin içine yırtılırken,
Ve Cehennemin dostları katledilenlere sevinirken,
Ah kim ayakta durabilir?
Ah kim sebep verdi buna?
Ah kim cevap verebilir Tanrının tahtında?
Kralları ve Asilleri Yeryüzünün, sizler yaptınız bunu!
İşit ya da işitme, Gökyüzü, senin elçilerin yaptılar bunu!
Versiyon 2
Gök gürültüsünü andıran bir ses ve savaşı boğazlayacak bir dilin hatrı için!
Duygular sarsıldığında ve ruh çılgınlığa sürüklendiğinde,
Kim dayanabilir? Mazlumların ruhları o kuduran sıkıntılı havada savaştığında,
Kim dayanabilir? Hiddet kasırgası Tanrının tahtından geldiğinde,
çehresinden yayılan hoşnutsuz bakışlar milletleri bir araya getirdiğinde, kim dayanabilir?
Günah geniş kanatlarını savaşın üzerinde çırptığında,
ve ölüm selinde neşeyle süzüldüğünde;
Ruhlar sonsuz ateşe fırlatıldığında,
Ve cehennem iblisleri katledilenlere sevindiğinde,
Kim dayanabilir? Kim buna sebep oldu?
Kim Tanrının tahtında hesap verebilir?
Diyarın hükümdarları ve asilleri yaptı bunu!
İster duy ister duyma, gökyüzü, vekillerin yaptı bunu!
Ve tabii ki başlığın en asıl sebebi olan o muhteşem parça; Loreena McKennitt ve Douglas Campbell ikilisinden, gitmemek üzere, geliyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz blog sahibinin onayından sonra yayınlanacaktır.